Straight a's tradutor Turco
2,075 parallel translation
If he uses it to look at an object - in this case, a candle - he can see the candle through the tube, which is good evidence that the light is travelling up in a straight line.
Onu bir nesneye bakmak için kullanıyorsa - bu örnekte bir mum - tüpten mumu görebilir, ışığın, düz bir çizgide yolculuk ettiğine iyi bir kanıt...
So all we got to do is drop the ol'Zoe off... and then it's a straight shot to Sin City.
Tek yapmamız gereken Zoe'yi başımızdan atmak... ve Günah Şehri'ne doğru yola çıkmak.
You see, most people spend their life firmly planted in this world then one day, they go straight to the other side, but we.... We take a much more roundabout path.
Gördüğün gibi çoğu insan, bu dünyaya sıkıca tutunuyor sonra bir gün diğer tarafa gidiyor ama biz oldukça dolambaçlı bir yolu seçiyoruz.
If it's any consolation, he's not going straight to Annie's. Or anywhere for a while.
Seni rahatlatacaksa, bir süre doğruca Annie'ye veya başka bir yere gitmeyecek.
I keep asking if he's here, but I can't get a straight answer.
Sürekli burada olup olmadığını soruyorum ama doğru düzgün bir cevap alamıyorum.
- And a shot of Jack, straight up.
- Bir de buzsuz Jack's alayım.
Well, I see a man... and he's alone, and he's straight.
Bir erkek görüyorum. Yalnız. Ve heteroseksüel.
Look like a straight guy, how's that?
Tam bir erkek gibi olmuşsun. Bu nasıldı?
There was nothing nicer, Mary thought to herself, than the smell of a wet rooster the sound of rain on the roof and the taste of sweetened condensed milk straight from the can while watching your favourite cartoon.
Mary kendi kendine, en sevdiğiniz çizgi filmi izlerken, ıslak bir horozun kokusundan, çatıdan gelen yağmur sesinden ve direk kutusunda yenen tatlandırılmış konsantre sütten daha iyisinin olamayacağını düşünüyordu.
I had London run a check on him straight away, sir, he's as clean as a whistle.
Londra'dan araştırılmasını istemiştim, tertemiz çıktı.
Teddy's discs led straight to the buyer... and he's singing like a canary.
Teddy'in diski alıcıya doğrudan gidiyor ve o bunu kanarya gibi şakıyor.
A girl's got to get it straight with her pop, don't you think?
Babasıyla arasını artık düzeltmeli diyorum ben, sen ne dersin?
If you were going to jump off a building would you choose the side with trees? Or would you choose the side that's a straight shot to the cement?
Bir binanın tepesinden atlayacak olsan ağaçların olduğu tarafı mı seçerdin yoksa direkt kaldırıma çakılacağın tarafı mı?
It's a very straight look.
Gayet düz görünüyorum.
Now there's a straight line.
Şimdi düz çizgi var.
I just gave you a straight up Hong Kong, Shaw Brothers... kung fu, motherfucking chop souy show and you're worried about this candy ass street gang.
Sana daha az önce sıkı bir Hong Kong numarası Shaw Kardeşler'den Kung Fu ve acayip bir Çin dayağı gösterisi sundum ama sen ağzı süt kokan bir sokak çetesinden korkuyorsun.
There's a waterfall... straight up this road.
Şu yol üzerinde bir şelale var.
It's a straight shot right to the pin.
Deliğe doğrudan bir atış.
No, my lord, it's a straight race.
Hayır, lordum, Bu dosdoğru bir yarış.
If you go straight that way, there's a block with a lot of bars..
Bu yoldan dümdüz giderseniz, ileride parmaklıklı bir bina var...
Never mind that gayness because I'm a straight guy.
S.ktir et şu eşcinselliği, ben normal bir adamım!
A little too straight, if you know what I mean.
Biraz, normal, ne demek istediğimi anlıyor olmalısın.
There's just a couple of things I need to get straight with him.
dinle. onunla konuşmam gereken şeyler var.
Still straight A's?
Hâlâ hepsinden A mı alıyorsun?
Like it's straight out of'Frommer's'where a description of Barcelona is all sassy! It's like I'm reading'Time Out'!
Hele Barcelona'nın tarifi yok mu, adeta bir Time Out dergisi okuyorum.
Now, we weren't going straight there, because there's a reef here.
Doğruca oraya gitmiyorduk çünkü orada kayalıklar var.
He's just lost 20 quid to the lowest straight a man's ever seen, that's what.
Gördüğüm en adi adama 20 papel kaybetti, olan bu.
You come straight out of a comic book.
Dostum, çizgi romandan fırlamış gibi bir hâlin var.
Focuses on three properties and make sure you keep a straight line.
- 3 nesneyi yan yana dizin ve aynı sırada olduklarından emin olun.
- I can't risk it now, visibility is zero... and without instruments, we could fly straight into a mountain.
- Bu riski alamam, görüşümüz sıfır ve aygıtlar olmadan, direkt olarak bir dağa çakılabiliriz.
Sister Julia seems to have been transported straight to the Vatican.
Rahibe Julia doğruca Vatikan'a ışınlanmış gibi.
He gets straight A's, but there's something frightful beneath.
Sürekli A getiriyor ; ama onun içinde çok garip bir şey var.
Okay, kids. Let us see if we can't get a nibble Of some hot, fresh rolls straight out of the oven, okay?
Gidip fırından yeni çıkmış taze ekmeklerden birer lokma alabilir miyiz, bir soralım.
A bit confused, but straight.
Biraz kafası karışmış, ama heteroseksüel.
There's a comet called Swift-Tuttle heading straight for us.
Burada bizim Swift-Tuttle adlı kuyruklu yıldızımızdan bahsediyor.
But there's a comet called Swift-Tuttle heading straight for us.
Ama bizim Swift-Tuttle adlı kuyruklu yıldızımızdan bahsediyor.
Your flight path is a straight shot southwest over the river, and the 12th Precinct has confirmed that their helipad is clear and operational.
Uçuş rotanız nehrin güneybatısı ile 12. polis bölgesi arasında olacak. Helikopter pistinin kullanıma hazır olduğu teyit edildi.
So you get straight A's.
Sürekli A alıyorsun.
I would ask him, except I don't think he's gonna give me a straight answer.
Nedenini sorardım ama bana net bir cevap vereceğini sanmıyorum.
Straight to the airport, right past customs, And into a private jet, all in alexander's name.
Doğrudan havaalanına, direk geçeceğiz, ardından özel bir jete bineceğiz, hepsi Alexander'ın adına.
If I ask why were in Wilson's office is there any chance I'll get a straight answer?
Neden Wilson'un ofisindeyiz diye sorsam düzgün bir cevap alma şansım var mı?
Okay, let me see if I've got this straight, a bet that puts one patient at minor risk is juvenile...
Tamam, bakalım doğru anlamış mıyım. Bir hastayı küçük bir riske sokmak çocukça mı?
I don't see anything wrong with him marrying a straight woman.
Normal bir kadınla evlenmesinde yanlış bir şey görmüyorum.
I don't really need to see a single hair... standing straight up on Laurel Graham's head.
Laurel Graham'ın kafasının tepesinde duran bir saçı görmeme gerek yok.
Maybe it's just me, but I don't think I'd let a man I barely know who works for the people who kidnapped us hold a straight blade to my throat. Blackham I could see...
Sorun bende mi bilmiyorum ama, bizi kaçıran insanlar için çalışan ve hiç tanımadığımız birine boynuma ustura dayatmak biraz aptalca geliyor.
Far as I can remember, he's currently straight, running a mannequin supply firm.
Hatırlayabildiğim kadarıyla kendisi artık ıslah olmuş. Vitrin mankeni tedarik eden bir firma işletiyor.
You can be the life of the party every night and drink till you can't see straight... but you're always going to feel empty inside until you really find a home.
Her akşam, vur patlasın, çal oynasın deyip sızana kadar içebilirsin ama ait olduğun yeri bulana kadar içinde hep büyük bir boşluk hissedeceksin.
Straight away. Someone's got into the flat, and it's a complete mess.
Beni hemen ara, lütfen.
It's just that after we completed the program, Bobby Nyland and I were in a film together - - straight to video - -
Programı tamamladıktan sonra, Bobby Nyland ve ben, birlikte bir filmde oynadık düz bir video...
If we didn't have a card for it, it would go straight into the crapper with everything that's going on.
O işi bile karta göre yapıyoruz. Yoksa bütün düzen bozuluverir.
Sampson, that's just a great name. Straight out of film noir.
Sampson, ne kadar mükemmel bir isim.