Towns tradutor Turco
1,462 parallel translation
In towns life is full of innovation.
Kasabalarda hayat yeniliklerle doludur.
We eliminate, uh, the ones in or near big cities... and we concentrate on small towns, rural areas,
- Büyük şehirlere yakın olanları eleyelim. Ve küçük kasabalara bakalım, kırsal kesime.
I've been out floating around, bouncing around the cities and the towns in this country, and the theaters and concert halls, working on my stuff.
Bu ülkedeki, eyaletlerde, şehirlerde dolanıp Tiyatrolarda, konser salonlarında, işimi yapıyorum.
What we did is, we have people meet at the place where we could control in the different towns around here.
Ne yaptık, biz insanları mekanda karşılıyoruz bu mekanda farklılığı kontrol edebiliyoruz.
We're using more of that outside on the bombed-out towns.
Bu maddeyi daha çok dışarıda bombalanmış şehirlerde kullanıyorduk.
There are other towns with celebrations.
Kutlama yapılan başka şehirler var.
They raid towns, use'em up, burn'em down.
Şehirleri yağmalarlar. Kullanırlar ve yakarlar.
They raid towns.
Şehirleri yağmalarlar.
He delivered to all five towns all five supermarkets.
Bütün 5 şehirdeki 5 süpermarkete mal teslim etmiş.
"Nothing pleased the mermaid more than to hear about the world above the sea." "She made her grandmother tell her everything she knew about ships, towns..."
Hiç bir şey küçük deniz kızını denizin üstündeki dünya hakkında bir şeyler duymak kadar mutlu edemezdi, ve köyler ve gemiler hakkında büyükannesinin bildiği her şeyi anlattırırmış.
That's what people do in these towns.
Böyle kasabalarda hayat böyledir.
When we were building in Uruguay, we were two towns apart and never met.
Hatta Uruguay'da evler yaparken iki köy uzaktaymışız ama hiç karşılaşmamışız.
They were given names like Pools and Patios, or Caps and Gowns who were urban intellectuals living in university towns.
Onlara ; havuz, avlu ya da büyükler... üniversite... şehirlerinde yaşayan entel gruba "cübbeler" gibi isimler verildi.
I was enormously curious what goes on in all of those little towns that the train is passing.
Müthiş bir merakım vardı. Bütün o küçük kentlerde neler olup bitiyordu? Tren geçip gidiyordu oradan.
After my years in the army I knew exactly what everyone was doing in the little towns.
Orduda geçirdiğim yıllardan sonra, o küçük kentlerde herkesin neler yaptığını iyice öğrendim.
Psychological guidance centers were set up in hundreds of towns.
Yüzlerce kentte psikolojik rehberlik merkezleri kuruldu.
So you'll have time to visite some towns, meet some people. See what's out there. Pick up some traveler's tales.
Yani bazı kasabaları gezme ye vaktin olacak... insanlarla tanışmaya... yolcu hikayeleri dinlemeye... ve otoyol deneyimi edinmeye...
OK, so how is it, we're on a highway, that is on any map, going to a towns, that presumably don't exist?
Nasıl olur da hiç bir haritada bulunmayan bir otoyolda... mevcut olmayan kasabalara gidebiliyoruz?
So, why can't there be unlisted highways and towns? I don't buy it.
Neden kayıtlı olmayan otobanlar ve kasabalar olmasın?
I'd find tollbooth tickets and credit card receipts for bars in towns I didn't think I'd been to.
Geçiş biletlerini ve kredi kartı ekstrelerini bulmalıyım bunu düşünmemiştim.
"God knows, cities and towns flew past..."
"Geçtiğim kasabaları şehirleri tanrı bilir."
Which towns you'll stop in? .
Hangi kasabalarda duracaksın?
You're not the one with no friends, living in weird towns where you don't know anybody.
- Tanrım - Arkadaşı olmayan sen değilsin - Kimseyi tanımadığın garip kasabalarda yaşayan sen değilsin.
Honestly, do you suppose boys behave like this... in towns like Memphis, New York, Hollywood... or Cairo of Egypt?
New York ya da Hollywood'da erkeklerin bu şekilde davrandığını düşünmüyorsunuz değil mi?
Because it was happening in small villages, market towns.
Çünkü küçük kasabalarda, marketlerde basladi.
These towns out in the desert, you know why they got there?
Bu çöl kasabalarının nasıl kurulduğunu biliyor musun?
Small towns.
Küçük şehirlerde.
Look, this guy is running a stealth operation of ethnic cleansing in Muslim towns along the border.
Dinle, bu adam sınırdaki Müslüman kasabalarında gizli bir etnik temizlik harekatı yürütüyor.
Man, I hate playing vampire towns.
Vampir kasabalarında çalmaktan nefret ediyorum.
Of all the movie joints in all the towns in all the world- -
Dünyadaki onca şehir içinde, onca sinema salonu arasında...
Driving into pissant towns, knocking on doors...
Küçük aptal şehirlere gitmek, kapıları çalmak.
It's people like you who keep this town... from becoming one of the great towns in America!
Senin gibi insanlar yüzünden bu kasaba, Amerika'nın en harika kasabaları arasına giremiyor.
According to the papers, there's been a huge increase... in the number of families fleeing the major cities for small towns.
- Lütfen söyle. Gazetelere göre, büyük şehirlerden kasabalara kaçan insanların sayısında büyük bir artış olmuş.
Hundreds of thousands of city-slicking yuppies... carting the trophy wife and asthmatic kids off to small towns... in search of the simple life.
Yüz binlerce şehir züppesi, eşlerini ve astımlı çocuklarını kaptığı gibi kasabaların yolunu tutuyormuş.
- Boy, I tell you, it's true... small towns sure are friendly.
Küçük kasaba insanları kesinlikle sıcakkanlı oluyormuş.
WHATEVER COLOUR THEY PAINT TOWNS THESE DAYS.
Ya da artık dışarıda ne yapıyorsan onu yaptığını...
Small towns across the country have revived their downtowns... returning them to the social centers they once were.
Küçük kasabalar, merkezlerini onarıp eskiden olduğu gibi sosyal ortamlara çevirmişler.
Name of towns, rivers, valleys and hills.
Kasaba, göl, vadi ve tepelerin adları.
I've heard about other towns bringing in counsellors that know how to find things out from kids without really telling them what's going on.
Diğer kasabalarda danışmanlar, çocuklara neler olduğunu anlatmadan bilgi alabiliyorlarmış.
The German troops had found French towns full of food and drink, in quantities and qualities they hadn't seen for years.
Alman birlikleri yıllardır görmedikleri miktar ve kalitede yiyecek ve içeçekle dolu Fransız kasabaları bulmuşlardı.
But what drove this nation, whose soldiers massacred women and children, razed towns to the ground, shot priests, yet engraved on their belt buckles, "Gott Mit Uns" - "God is with us"?
Ama bu ulusu, bu acimazsizliga sevk eden neydi? Askerleri, kadinlari ve çocuklari katledip, kasabalari yikiyor rahipleri vuruyorlardi. Üstelik kemer tokalarinda "Tanri bizimle" gravürü vardi.
Yes, ladies and gentlemen, if making money is our number-one goal, then it's the little people in the little towns that we should exploit.
Evet bayanlar baylar eğer para kazanmak bizim öncelikli hedefimiz ise, o zaman küçük yerlerdeki küçük insanlara
Memo Lucero was a Colombian who saw opportunity in Mexico's northern border towns.
Memo Lucero, Meksika'nın kuzey sınırındaki şehirlerde iş fırsatı gören bir Kolombiyalıydı.
even near towns we didn't spot much reef damages coastal development put reef in jeopardy siltation pollution and the lose of mangroves are all serious risks but resource like this proved that respecting the environment is a good business because tourists avoided damaged reefs
Kasabaların yakınında bile fazla hasara uğramış resif görmedik. Sahil geliştirme resifi tehlikeye atmış. Siltasyon, çevre kirliliği ve mangrovların yok olması hepsi ciddi birer risktir.
considering the trouble he could receive from the rest of the towns-people when they realized what had happened.
Kasabalı olanları fark edince başının belaya gireceğini biliyordu.
The most towns-people of the male sex now visited Grace at night to fulfill their sexual needs.
Kasabanın erkekleri, cinsel ihtiyaçları için geceleri Grace'e gidiyordu.
"for the sake of the other towns, for the sake of humanity,"
Diğer kasabalar adına, insanlık adına...
You see these rivers and valleys and streams and fields, even towns?
Bu nehirler, bu dereler, vadiler tarlalar, hatta kasabalar.
Wiped out a couple towns single-handedly.
Birkaç kasabayı tek elle dağıtmış.
Guys, I don't see any roads or towns out there.
Çocuklar, hiç yol veya kasaba göremiyorum.
There's a romantic aspect to small towns. White picket fences, low crime rate... smaller classrooms, better tomatoes.
Beyaz çitler, düşük suç oranı, daha küçük sınıflar, daha iyi domatesler.