Was that so hard tradutor Turco

Was that so hard?

O kadar zor muydu?

Was that so hard to do?

O kadar zor muydu?

Now was that so hard?

Bu kadar zor muymuş?

Now, see, look, now, was that so hard?

Zor değilmiş ha?

Was that so hard?

O kadar zor muymuş?

Was that so hard?

Çok mu zordu?

Was that so hard?

Çok mu zor?

I drew every ray of light I had within my being... and worked very hard to become the brilliant sun that I was meant to be. So, that I can return and stay at the side of the man that I love.

Sevdiğim kişiye dönmek için toplayabildiğim kadar ışık toplayıp en parlak güneş olmak için çalıştım.

They were laughing so hard that all I heard them say... was that she had broken her engagement with him.

Öyle gürültülü gülüyorlardı ki tek duyduğum Margaret'ın nişanı bozduğu oldu.

The blow was so sudden that I found it hard to collect my thoughts.

Darbe o kadar aniydi ki, düşüncelerimi toparlamakta zorlandım.

I wanted to show by my marriage that though he was led astray, as I believe by that innate kindliness and courtesy of his which made it so hard for him to rebuff the advances of a woman,

Evliliğimle göstermek istedim ki,... her ne kadar yoldan çıkmış olsa da, ben inanıyorum ki bir kadının sunduklarını reddetmesine engel olan..... doğuştan sahip olduğu şefkat ve inceliğidir.

There, that wasrt so hard, was it?

O kadar da zor olmadı değil mi?

In the morning, it was blowing so hard that the boats would not be going out.

Sabahleyin rüzgâr şiddetli estiğinden kayıklar denize açılmıyorlardı.

Or did she drop that key because she was laughing so hard?

Yoksa, gülmekten kırıldığı için mi anahtarı düşürdü?

That was why Shadow was there and that was why he'd fought so hard.

Bu yüzden Gölge buradaydi ve bu kadar mücadele etmisti,

I find it hard to believe that a man like General Hollister, who saved and cherished every war souvenir, even the smallest photograph... It's strange that he was so careless as to allow his gun to be stolen.

En ufak bir fotoğrafı bile saklayan, her türlü savaş anısını sevgiyle biriktirip koruyan General Hollister gibi birisi nasıl olur da tabancasını çaldıracak kadar dikkatsiz davranır?

You beat him so hard that he was bent and lame

Öyle dövmüşsün ki bükülmüş ve kırılmış

They were, indeed, so horrible that it was hard to believe they could be true.

Aslına bakarsanız, duyduklarımız, inanması hayli zor şeylerdi.

That wasn't so hard, was it?

Zor olmadı değil mi?

It's hard to believe that all of this was so beautiful then.

İnanması zor ama, bunlar o zamanlar öyle güzeldi ki.

Anyway, that meeting was this morning at 11 : 30... and just before it I came up here to have a wash and I poked my nose in here and I saw Kenneth hard at it, so I...

Her neyse o toplantı bu sabahtı. On bir buçukta. Tam buraya yüzümü yıkamaya çıkmadan önce.

So, I thanked them for taking care of me and told them that I was going to work very hard and one day become a famous singing star.

Ben de onlara benimle ilgilendikleri için teşekkür ettim ve onlara çok çalışacağımı söyledim ve bir gün ünlü bir şarkıcı olacağımı....

Yeah, the earth was really gas. And the sun formed, and it was so hot... That the earth just formed into one hard ball.

Evet dünya aslında gazmış, sonra güneş oluşmuş ve o kadar sıcakmış ki, dünya kocaman, sert, büyük bir topa dönüşmüş.

Well, that wasn't so hard, was it?

O kadar da zor değilmiş, haksız mıyım?

Now, that wasn't so hard, was it?

Demek ki o kadar zor değilmiş, değil mi?

It's just that Neil was so obsessed with his work it's hard to imagine him taking time-out to get married.

Anlamak güç benim için. Neil bu proje konusunda çok takıntılıydı nasıl oldu da evlenmek için vakit bulabildi.

That's why it was so hard for me to go on with my role as director the next few days.

O yüzden ilerleyen günlerde yönetmen rolümü sürdürmem benim için zor oldu.

- Remember when Mick said when he was fighting sometimes, he'd fight so hard that he was thinking that he broke something inside?

- Mick'in ne dediğini hatırlıyor musun? Dövüştüğü bazı zamanlar, kendini öyle kaptırırmış ki, içinde bir şeyleri kırıp kırmadığını düşünmeye başlarmış.

That wasn't so hard, was it?

Çok zor olmadı bu değil mi?

Well, that wasn't so hard, was it?

O kadar da zor değildi, di mi?

It was raining so hard that night.

O gece çok yağmur yağıyordu.

Besides, what he was doin'with the oars didn't look that hard, so we just headed downriver, and we saw this.

Ayrıca alt tarafı kürek çekiyordu. Bunu biz de yapabiliriz diye düşünmüştük ki, burayı gördük.

Well, I may go a little bit easy on the old hickory dickory stick... but that's just because my dad was so hard on me when I was a boy.

Evet, sanırım çocuklara biraz yumuşak davranıyorum. Çünkü benim babam küçükken bana çok sert davranırdı.

That wasn't so hard, was it?

O kadar da zor değilmiş, değil mi?

That doesn't sound so hard. I mean, I was in on the money business, and I have a lot of ideas floating'around in my head.

Daha önceki işim dolayısıyla düşündüğüm birkaç şey var.

Well, that wasn't so hard, was it?

O kadar zor değildi, değil mi?

That's why it was so hard to find.

Bu yüzden bulmanın zor olduğunu.

He was so in love with my sister... that it didn't matter that She'd given him a hard time.

Kardeşime çok fazla aşıktı ve kardeşimin ona zor anlar yaşatması çok sorun olmadı.

That's close to ninety-eight thousand dollars... which nobody was going to miss, you hope... and a stranger was blackmailing you... would you give him a big chunk of that money... you worked so hard to get?

Tam olarak 98.000 dolar diyelim. Kimsenin aramayacağı bir para. Ve bir yabancı... sana şantaj yapıyor diyelim.

Begbie was hard. But not so hard that he didn't shite it off 20 years in prison.

Begbie sert biriydi ama 20 yıl hapse dayanacak kadar değil.

At first, it was hard to get used to the changes, but it happened so often that after a while, I almost stopped noticing.

İlk başlarda, bu değişim alışmak çok zor, ama bu işi sık, sık tekrarlayınca önemsemeyi bıraktım.

And his heart was so hard that his servants begged the gods to intervene.

Ve onun kalbi çok katıymış, bu yüzden hizmetçileri araya girmeleri için Tanrılar'a yalvarıyorlarmış.

She'd lock herself upstairs for days, and she was always coming down on me, saying I didn't deserve to have it so easy and that I didn't know how hard it was to be her and

Kendini günlerce üst kata kilitledi. Beni acımasızca azarlar, bu kadar kolay bir hayata sahip olmayı hak etmediğimi, onun yerinde olmanın ne kadar zor olduğunu bilmediğimi söylerdi.

That's why it was so hard to cut you.

Bu yüzden seni atmak zor oldu.

That's why it was so hard for me to get over him. He's just so.... Big!

Onu unutabilmenin benim için ne kadar zor olduğunu anlıyorsundur, artık.

It was hard to imagine that anyone so beautiful... could ever be lonely.

Bu kadar güzel birinin yalnız kalabileceğini düşünmek çok güçtü.

That wasn't so hard, was it?

O kadar zor değilmiş.

That wasn't so hard, was it, honey?

O kadar da zor değilmiş değil mi tatlım?

Yeah, the wind was blowin'so hard that everything that wasn't tied down got blown away, you know?

Evet, rüzgar çok kuvvetli esiyordu... bağlanmamış herşey uçup gidiyordu.

That wasn't so hard, was it?

İşte şimdi oldu. Bu çok zor değildi, değil mi?

You made me feel that maybe I didn't have to keep planning anymore... because it felt like I was actually living... and that for once I wouldn't have to work so hard at being happy.

Sen bende artık plan yapmama isteği uyandırdın... Çünkü hayatımda ilk defa... mutlu olmak için uğraşmak zorunda kalmadım.