Which one's that tradutor Turco
682 parallel translation
You think... that all those years that I've remained by Master Joo's side... would end up in a terrible misunderstanding? One in which he may never forgive me?
Onu gözettiğim bunca zamanın yanlış anlaşılmayla sonuçlanabilecek olmasını izah etmek çok güç.
Guide them, Gracious Father, protect and keep them through all the trials and vicissitudes of life, that they may never cease to remember this hour... and this pledge of love which they have given, one to the other... in thy sacred sight.
Onlara yol göster Yüce Babamız. hayatın bütün zahmetleri için ve hayattaki bütün yollar için onlara yol göster ki bu sayede bu saati asla unutmasınlar ve birbirlerine verdikleri bu içten sevgiyi, senin bu kutsal bakışının içinde unutmasınlar.
Now, the one composition of Tchaikovsky's that he really detested was his Nutcracker Suite, which is probably the most popular thing he ever wrote.
Tchaikovsky'nin gerçekten nefret ettiği tek eseri... Fındıkkıran Suiti'dir. Bu da eserleri arasında muhtemelen en sevilenidir.
A book was recently published on the German colonies, in which it was specifically stated that one advantage of possessing duelling scars was that native Africans look with more respect upon white men who bear them.
Alman kolonileri üzerine yeni çıkmış bir kitapta özellikle belirtildiği gibi düello yaraları taşımanın avantajlarından birisi de Afrika yerlilerinin, yaraları olan bir beyaz adama olmayandan daha büyük bir saygıyla bakmaları.
- Incidentally... how's that television projector, the one which will reflect a 12-foot image?
- Bu arada televizyon projeksiyonu nasıl gidiyor, hani şu 12-foot yayın yapacak olan?
Mr. Aoe claims that plaintiffs are innocent and that that's the one thing of which he's certain.
Bay Aoye kendilerinin masum olduğunu ve tek emin oldukları şeyin de bu olduğunu iddia etti.
And, upon my knees, I charm you by my once-commended beauty, by all your vows of love and that great vow which did incorporate and make us one, that you unfold to me, yourself, your half, why you are heavy,
Diz çöküp yalvarırım sana, bir zamanlar övdüğün güzelliğim bana ettiğin aşk yeminleri adına, bizi bağlayan, birleştiren söz adına. Açıl bana, kendine, kendinin yarısına. Neden düşüncelisin bu kadar?
Here, for instance, is one such specimen that got himself trapped in amber, which we know is at least that old.
Mesela burada kehribar içine sıkışmış bir birey var... en azından kehribar kadar eski olduğunu biliyoruz.
Which is too bad in a way... because Arthur's the one that really knows.
Bu çok kötü çünkü her şeyi gerçekten bilen kişi Arthur.
He's full of opinions, one of which is that he can write good music on a time schedule.
Bir sürü fikri var, bir tanesi taşıt tarifesi üzerine iyi bir nota yazabilmesi.
Now, here's one in which you propose that the government... build an academy like West Point for airmen.
Hükümetten, West Point'e benzer bir havacılık... okulu kurulmasını talep etmişsiniz.
It's just that one look at your kindly face, which is so full of fun, good fellowship...
İnsan senin o muzip, arkadaş canlısı ve sevecen suratına bakınca...
I'll wager it all against one of your Persian robes, which I, too, must now learn to wear, that my Macedonian there can beat any Persian that you bring against him.
Bu sahip olduklarımı sizin Pers cübbelerinize karşı ortaya koyuyorum ki, artık nasıl giyileceğini de öğrenmem gerek "benim Makedon'um, karşısına çıkaracağınız herhangi bir Persliyi yener" iddiasına.
The uniform seems to have been designed so that we can't tell which way this one's going.
Üniforma bunun hangi yöne gittiğini anlayamamamız için tasarımlanmış görünüyor.
- That's Rocco. - Which one?
O Rocco burada.
A very interesting story, Lieutenant, which I don't challenge. But I would like to call the court's attention to one all-important factor in this testimony, and that is Lieutenant Cantrell's personal interest in the accused.
Ama mahkemenin dikkatini, bu tanıklıktaki tek ve en önemli noktaya, çekmek isterimki bu Teğmen Cantrell'in sanığa olan kişisel ilgisidir.
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
and put into concentration camps. I also offer a group of orders issued under that decree, each one signed by one of the defendants, by which hundreds of persons were arrested and placed in concentration camps.
Ayrıca hepsi burada oturan sanıklar tarafından imzalanmış olan,........ yüzlerce insanın tutuklanmasını ve........ toplama kamplarına gönderilmesini sağlayan bir kaç belgeyi de sunmak istiyorum.
I've collected precedents and arguments that have a bearing on the basis of the case, which is the conflict between allegiance to international law and to the laws of one's own country.
Bu davanın çok benzeri davalarla ilgili emsal temsil edebilecek bilgiler topladım. Bu ülkenin kanunları ile uluslar arası kanunlar....... birbirleriyle çakışıyorlar.
She's... I forgot to find out which one that you wanted to see and I ran out, sir.
O... Hangisi olduğunu sormadan fırladım.
But the great astronomer shattered that conceit and we were forced to admit our planet. ... is but one of many which swing around the sun that there are other systems beyond our solar system. ... in myriad worlds.
Büyük astronom bu bencilliği tuz buz etti gezegenimizin güneşin etrafında dönen pek çok gezegenden biri olduğunu güneş sistemimizin ötesinde başka sistemler, sayısız dünyalar olduğunu kabul etmeye zorlandık.
Now, which one of them do you think got that well-known fate worse than death?
Şimdi ölümden daha kötü olan o bilinen kader kime yazılmış dersiniz?
I fear that I shall be known not as a pope that drove the invaders out of Italy... but one who forced an unwilling artist to complete his work... which is so much greater than both of us.
Korkum, işgalcileri İtalya'dan atan papa olarak değil ; ikimizin de çok ötesinde bir değeri olan eserini bitirmek istemeyen bir sanatçıyı buna zorlamış olan adam olarak hatırlanmak.
She could not decide which one to choose, but now that she has ridden it, it pleases her very much.
Hangisini seçeceğine karar veremedi. Ata bindikten sonra, ondan çok hoşlanmış.
- Which one of us is best? - That's right.
- Hangimizin daha iyi olduğu mu?
Anyway, this mechanism emits the rays, the nature of which escapes me... but one thing is absolutely certain, that these rays... come into contact with every obstacle in the way and rebound off that obstacle... back into their little heads and warn them.
Doğası benim için gizemini koruyan bu düzenekler ışın yayarlar ama şurası kesin ki bu ışınlar bir engele çarpıp yansıyarak tekrar küçük kafalarına döner ve onları uyarır.
But am I to understand that if there is resistance during phase one, you would then go to phase two and even to phase three, which would mean the destruction of the entire city?
Birinci aşama sırasında direniş olursa, ikinci hatta üçüncü aşamaya geçip şehri yok edeceğiniz sonucunu çıkarabilir miyim?
For one thing, when you phone the base, all you get is a recording which repeats that the phone lines are temporarily out of order.
Bir kere, üsse telefon açtığınızda, karşınıza sürekli hatların geçici olarak hizmet dışı olduğunu söyleyen bir kayıt çıkıyor.
Herbie said that there's one sequence in which they split the screen about 32 times.
Herbie dedi ki, bir sahnesinde ekranı tam 32 parçaya bölmüşler.
Which means that if each of us only has one half of the plans, we have to make a deal, don't we?
Öyleyse planın iki yarısı bizim elimizdeyse anlaşma yapabiliriz, değil mi?
Edward, I must tell you, as your family lawyer and as your friend that there's one thing which Florence will not and cannot tolerate.
Edward, aile avukatın ve bir dostun olarak söylemeliyim ki... Florence'in müsamaha edemeyeceği ve etmeyeceği tek bir şey var.
Now, these blancmanges apart from the one that killed Mrs. Podgorny have all appeared in which London suburb?
Şimdi, bu pelteler Bayan Podgorny'yi öldüren dışında hangi Londra mahallesinde ortaya çıktı?
We thought to ourselves that orders of that nature shouldn't be obeyed, and we, of all people, used one of de Gaulle's sayings, which we twisted around, and said,
Oysaki komünistler suikast ya da sabotaj şeklindeki ani gerilla savaşları taraftarıydılar. Londra'dan bize gönderilen emirlere itaatsizlik ediyorlardı.
It occurred to him that if it's possible to identify one's previous incarnations, it might also be possible to determine one's future ones, in which case Mr Stratton could leave his money to himself.
İnsanın önceki hayatlarını belirlemek mümkünse sonraki hayatlarını da belirlemenin mümkün olabileceğini, böylece Bay Stratton'ın mirasını kendine bırakabileceğini düşünmüş.
I'm missing the brooch... - Which one's that?
Tutturucumu bulamıyorum.
But there's no alarm system and that's the worst because... that means no one's going to get lazy watching, knowing the alarm will pick up... their mistakes, which means the whole thing has got to be a diversion job.
Ama alarm sistemi yok, ki bu en kötüsü çünkü... en ufak hatada yerlerini bir alarmın alacağını bilen nöbetçilerin, tetikte olacağı anlamına geliyor. Ve bu da işin dikkat dağıtarak yapılacağını gösteriyor.
" Become a dove a dove in high and light flight of contemplation and in the burning love and the simplicity you go with go back from that flight height in which you pretend to own me because the time hasn't come of such wisdom and adapt to this one that I now impart to you....
"Güvercin olmak güvercin olup yükseğe çıkıp ışığın temaşasında savaşmak aşk ateşiyle pervane olup sadeliğe doğru yol almak savaştığın yükseklikten geri gelip ki bu yer bana rol kestiğin yer çünkü zaman hiç gelmedi bir tür bilgelik buna intibak et şu anda sana bildiriyorum..."
You betray us even with a look, and as sure as there's a Devil in Hell... either me, or Brownie, or Struther, or one of our friends... of which there are many, will kill that boy.
Bir bakışla bile bizi ele verirsen, cehennemdeki Şeytan şahidim olsun ya ben, ya Brownie, ya Struther, ya da dostlarımızdan biri... ki bir sürü adamımız var, o çocuğu öldürür.
The two tenth-rate old actors have not come to fetch you, hugging you so tightly that you formed a unity which would have brought all three of you down together had one of you knocked out.
Yeteneksiz, iki yaşlı aktör, seni almaya gelmediler sana sıkı sıkı sarılıp diğer hepsine diz çöktürmeden birisini yıkamayacakları bir üçlü oluşturmadılar seninle.
Well, if I ever come back to the business, which I won't, there's only one man I'd ever work for. You know that.
Şayet ie geri dönersem, ki dönmeyeceğim çalışacağım tek bir adam var.
This painting which is called Night makes such demands on one's ability to guess that few people go to the trouble of studying it more closely.
Gece denilen bu resim onu daha yakından inceleme derdine düşen birkaç kişinin ressamın yeteneği hakkında bu tarz sorgulamalarına yol açar.
At $ 20 a bang, out of which you get half, that's one hell of a lot of banging.
Her muamele 20 dolardan olsa, yarısı sana gitse, sürüyle adamla yatmam gerekir.
That handsome one, which family he's from?
- Şu yakışıklı olanı kimlerden?
As a matter of fact, it is likely that a chain also consists in arranging memories... chaining them in a certain order... which will get everybody to find one's place on the chain again... that is, to rediscover one's own image.
Bundan dolayı, zincire benzer ayrıca anıların düzenlenmesinden oluşur... belirli bir düzene göre birbirine bağlanır... bu zincir üzerinde herkes birbirinin yerini bulabilir... böylece kişi kendi imajını yeniden keşfedebilir.
I mean, that's generally one of the qualities we like, there's a certain affectionateness which I think has to do with static electricity.
Aslında sevdiğimiz özelliklerinden biri budur. Statik elektrikle ilgili olduğunu düşündüğüm belli bir sevecenlikleri var.
Is that it provides a mask behind which one's true squalor can rest in peace.
İnsanın gerçek sefaletinin huzur içinde dinlenmesi için maske görevi görür.
That soon, Lord Nagai, one of Lord Yanagisawa's disciples, will take over Ako Castle at which time Lords Daigaku and Oishi will become Nagai's subordinates.
Kısa süre sonra Efendi Yanagisawa'nın çömezi Efendi Nagai Ako Kalesi'nin idaresini ele alacak, Efendi Daigaku ve Oishi de Nagai'nin emrinde olacak.
Of all the different kinds of pussy soft, hot, gravel, velvet, cold, wet, big, small there's one I can feel in my blood, and that's silk, which is yours.
Bu dünyadaki tüm farklı türde amcıkların içinde yumuşak, sıcak, kumlu, kadifemsi, soğuk, ıslak, büyük, küçük kanımda hissedebildiğim bir tanesi var ki o da seninki, ipeksi olan.
I heard Hero Jin say that in your life there's one deadly move which he has never seen before
Yiğit Jin bana bahsetmişti... Daha önce... hiç göremediği ölümcül bir saldırı tekniğin varmış
Of that 300, one hundred are too old and too silly, one hundred too young and too callow which leaves just about a hundred MP's to fill 100 governmental posts.
Bu üçyüzün, yüzü ihtiyar ve aptal yüzü çok genç ve acemi. Demek oluyor ki hükümetteki 100 kişilik faal koltuğu doldurmak için elimizde 100 milletvekili kalıyor.
That's one way North American birds know which way to go when they head south for the winter.
Kuzey Amerika kuşlarının, kış için güneye göçerken ne tarafa gideceklerini bilme yollarından birisi budur.
which one's yours 33
that 10639
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that 10639
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that'll be it 25
that's my sister 96
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that's my sister 96
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54