English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ B ] / Başaramadık

Başaramadık tradutor Inglês

503 parallel translation
- Başaramadık.
- We couldn't mak e it.
Başaramadık.
We couldn't make it.
Dert değil bayan. Ailesinden kimseye ulaşmayı başaramadık.
We've never been able to discover his parentage.
Hangi tarafından bakarsan bak, tatlım başaramadık.
Any way you look at it, honey... we just didnt make it.
Yörüngeye döndüklerinde de iletişim kurmayı başaramadık.
It had no further contact even when it return to the orbit.
Sanırım başaramadık.
I think we've failed.
" Şu ana kadar Shogun ile temas kurmayı başaramadık.
" So far, we have been unable to make contact with the Shogun.
Başaramadık, Joe.
We're licked, Joe.
İkimiz de bir şey başaramadık daha.
Neither of us accomplished anything.
Sanırım tamir etmeyi asla başaramadık.
I guess they were never able to fix that.
Mesajın tümünü almayı başaramadık.
The message is incomplete.
Başaramadık biz, her şeyi berbat ettik.
We have failed in everything.
Yardım aramaya çıkmıştım ama başaramadık ve herkes öldü.
I went out on this ship to try and find some help, but I couldn't make it and died out at sea.
Pek bir şey başaramadık ama yine de geldiğin için sağol.
We didn't accomplish very much but thanks for coming down.
Hiçbirimiz onunla bir görüşme yapmayı başaramadık.
Not one of us succeeded in getting an interview with her.
- Girmeyi başaramadık efendim.
We could not gain entry sir.
Hayır daha başaramadık.
Yeah, we haven't made it yet.
- Başaramadık.
We're doomed.
Görünüşe göre şehirde düzeni sağlamayı başaramadık.
It seems we have failed to keep proper order in the city.
Artık, başaramadıklarını anladım.
I know now that they failed.
.. bazı nedenlerden dolayı, başaramadık.
We never managed to get him house-trained, for some reason.
- Başaramadık mı?
We have failed?
Yapay gezegenle temas kurmayı başaramadık.
We have been unable to make contact with the planetoid.
Ama başaramadık.
- And we failed.
Wang, başaramadık.
Wang, we've failed.
Başaramadık.
- We ain't winning'.
Başaramadık, hepsi bu işte.
Couldn't make it, that's all.
Sınavı geçmek için çok çalıştık ama imtihanları başaramadık.
We studied hard to pass the exam, but we couldn't get through the tests.
Bu kadar yaklaştık ama başaramadık.
Getting this close and not making it.
Bu kez başaramadık, değil mi?
Hello, 30 Corps... 30 Corps, come in. Just didn't make it this time, did we?
Ama yüzünde derin bir kesik var. Kapatmayı başaramadık ne yazık ki.
There is rather a deep slash on her face, which was difficult to cover up.
Telsiz bağlantısı kurmak istedik, ama uzay aracı ile bağlantı kurmayı başaramadık.
We tried to establish radio contract, contact with the spacecraft an we were unsuccessful.
Gezegeni bulmayı bile başaramadık.
We did not succeed in find the planet either.
Bir umuttu. Başaramadık.
We failed.
Ama başaramadık. Başaramadık.
We just didn't pull it off.
Bir kez riske girdik ama başaramadık.
Took a chance, we didn't make it.
EVA'ya pilot olduğumdan beri hiçbir şey başaramadım! Artık yeter!
Nothing good came out of me piloting the Eva!
Sergilediğiniz boşboğazlık, akıl yoksulluğu vermem istenen dersi çoğunuza öğretmeyi başaramadığımı gösterdi.
The idle tongues... the poverty of mind which you have shown... mean that I have failed to reach most of you with the lesson I was given to teach.
"En iyisini yap, evlâtçık... "... ben başaramadım, ama sen başarabilirsin, delikanlı.
" Get the best of it, boy-boy.
Fort Belvoir yakınlarından gelen mühendisler robotu kımıldatmayı başaramadılar. Ayrıca metallurji uzmanları penetre edilemez bir gövdesi olduğunu keşfettiler..
Engineers from nearby Fort Belvoir have failed to budge him, and metallurgical experts have found his huge body impregnable.
Diyelim başaramadım, kızkardeşim, pazarlık gücümüz güçlenir.
Let's not pretend, my sister, that our bargain is for anything but power.
Kimse çölün bu kısmında yağmur yağdırmayı başaramadı.
Nobody's had any luck in making rain in this part of the desert.
Başka yerdeki insanların ihtiyaç duyduğundan daha fazla değil. Peder Coleman bile bu kadar kısa sürede sizin başardığınız kadarını başaramadı.
Even Father Coleman didn't accomplish as much as you have in the short time you've been here.
Ne yazık ki Roger da başaramadı.
I'm afraid Roger didn't make it, either.
Fung, iki kılıcı olduğu halde beni yenmeği başaramadı ama sen tek kolun olduğu halde başardın... sen.. sen...?
Fung wielded twin swords with both hands But you could manage three with just one arm!
Beş kız! Ve başaramadınız!
And you couldn't get through!
Geldiğinde, Hitler kızgın görünmeye çalıştı ancak başaramadı.
When it arrived, Hitler tried to seem angry, but did not obtain.
O ılık Eylül gününde, kimse kurtulmayı başaramadı.
On that warm September day, there were no survivors.
Ama başaramadık!
No luck!
Bugüne kadar hiçbir deney bir parçacığı ışık kadar hızlı hareket ettirmeyi başaramadı.
No experiment yet devised has ever made a particle move as fast as light.
Bu inanılmaz bir şekilde, Arthur'un Islington'da, güzel yemekler yediği, güzel içkiler içtiği, iyi arkadaşlar edindiği, ve beraber çıkmayı başaramadığı güzel bir kızla tanıştığı bir partinin ev sahibinin telefon numarasıdır,
'where he ate some very good food,'had some very good drinks with some very good friends'and met a very nice girl whom he totally failed to get off with.'

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]