Görebiliyorum tradutor Inglês
8,576 parallel translation
Görebiliyorum.
I can see.
Tekrar görebiliyorum!
I can see again!
Şu an benzerliği görebiliyorum, evet.
Now I see the resemblance, yes.
Görebiliyorum.
I can see it.
Bu konuşmanın nereye varacağını görebiliyorum.
I can see that's where you were going.
- Seni görebiliyorum.
Hey, I can see you.
- Evet, bunu görebiliyorum.
- Yes, I can see that.
Şu an korkunuzu görebiliyorum.
I can see your fear now.
Bunu görebiliyorum.
I can see it.
Bunu çocukların yüzlerinde görebiliyorum.
I can see it in them kids'faces.
Acı çektiğini görebiliyorum.
I can see you're in pain.
İnandığını görebiliyorum.
I can see that you believe it.
Hayır diyorsun ama o gülüşünün ardındaki çürük dişini görebiliyorum.
Your mouth is saying no, but I can see your rotten teeth through that smile.
Çenendeki ve omuzlarındaki kas gerginliğini görebiliyorum.
I can see a muscular tension in your jaw and shoulders.
Evet, görebiliyorum.
Yeah, I can see that.
Vali, kızgın olduğunuzu görebiliyorum.
Governor, I can see you're angry.
Şu an kıyıda olmam gereken yolu görebiliyorum.
I can see the road I should now be on to the coast,
Görebiliyorum... Yalnızlık.
I'm also seeing... hmm... loneliness.
- Onu görebiliyorum.
- No, I can see that.
Ama ben görebiliyorum Da Vinci.
But I see through you, Da Vinci.
Gözlerindeki acıyı görebiliyorum.
I can see the pain in your eyes. It's very familiar.
- İnsanların eşyalarımı kurcalamasını sevmem - Nedenini görebiliyorum.
I do not like people going through my stuff.
Evet, sag ol. Görebiliyorum.
Yes, thank you, I can see that.
Şimdi yarı ölü olduğum için bazı insanların virüs gibi olduğunu görebiliyorum.
But now that I'm half-dead, I can see that some life is like a virus.
- Evet korkuyorsun, gözlerini görebiliyorum
- I'm not afraid. - Yes, you are.
"Seni, görebiliyorum".
"I see you".
"Seni görebiliyorum, Serge Buren".
"I see you, Serge Neighbors".
İçinin parçalandığını görebiliyorum.
Well, I can see you really torn up about it.
Ortada mantıklı olmayan şeyler dönüyor ve bir tek ben görebiliyorum bunu!
Things just keep happening that don't make any sense, and it's like I'm the only one who sees it.
Bütün etrafımı görebiliyorum.
I can see all around.
İki yanında sallanan tırnak işaretlerini görebiliyorum.
I can see air quotes around you.
Baba çok yorulduğunu görebiliyorum.
Dad, I can see you're very tired.
Bunu görebiliyorum.
I can see that.
Yüzünü gayet net görebiliyorum.
I can see her face clearly.
Onun orada, Crewe'deki ikinci platformda duruşunu görebiliyorum.. ... bir Pazar günüydü, ben dördüncü platformdaydım. "Norman," dedi.
I can see her standing there, on platform two at Crewe, a Sunday, I was on platform four.
Manşetleri şimdiden görebiliyorum.
I can see the headlines now.
Kafasını görebiliyorum.
I can see the head.
Görebiliyorum.
I can tell.
Bizi içinde görebiliyorum.
I can see us there.
Başını görebiliyorum.
I can see the head.
Başını görebiliyorum, Alison.
I can see the head, Alison.
Başını görebiliyorum, haydi.
- [screams] - I can see the head. Come on.
"Görebiliyorum."
"Well, I can see." " That there...
Henüz dinleyemiyorum ama bilgi akışlarını görebiliyorum.
Now, I can't eavesdrop yet, but I can see their data usage.
Caddedeki kaldırım taşlarını bile görebiliyorum.
Nice image. I can almost see the syringes on the street.
Gözlerinde o aşkı görebiliyorum.
I see love in there.
Çok iyi gittiğini de görebiliyorum.
I can see you're doing quite well, too.
Ruhunun derinliklerini görebiliyorum.
I can see inside your soul.
Görebiliyorum!
I can see.
-... benden rahatsız olduğunu görebiliyorum.
I can see you're upset with me.
Görebiliyorum.
I can see that.