Gülerek tradutor Inglês
357 parallel translation
daima mutlu ve gülerek... "
always happy and laughing... "
Deli gömleği içinde, gülerek ölmüş.
He died laughing, in a straitjacket.
Söyle korkmasın... -... gülerek gitsin... " - Daha ne istiyorsun?
Tell him not to be afraid and to go out laughing... "
Bunu gülerek geçiştiremezsiniz.
You can't laugh that off.
Gülerek ayakta öylece durdu siyah saçları rüzgarda dalgalanıyordu ve bana hakkındaki her şeyi anlattı.
She stood there laughing, her black hair blowing in the wind, and told me all about herself.
Bu yüzden orada gülerek öylece durup...
That's why she stood there laughing when she- -
Her zaman gülerek ve şakalaşarak yardım eder insanlara.
Always laughing, always joking to help others.
Orada her şeyi bilen bir okul öğretmeni gibi gülerek oturmak zorunda mısın?
Do you have to sit there smiling at me like some smug know-it-all schoolteacher?
Geç vakit olana kadar beklemişti ve sonra gülerek ay ışığının içinden süzülüp içeri girdi.
She waited until it was late... and then she walked in out of the moonlight, smiling.
Gıdıklamasını bilirsen, gülerek ortaya çıkar.
Got to know how to tickle her so she'll come out laughing.
Sen ve Storm'u birlikte gülerek sohbet ederken gördüm.
I saw you and Storm laughing and chatting together.
Bu mekanize birlik, yoluna çıkan bütün engelleri aşmayı bilir. Doğal afetlerle tekrar ve tekrar karşılaşır, Zarar görse de, daima gülerek yeniden ortaya çıkar.
A mechanized army on wheels that rolls over any obstacle in its path, that meets calamity again and again, but always comes up smiling.
Carl-Adam, yani o öküz, gülerek demişti ki :
Carl-adam... carl-adam, the buffalo, laughed and said,
Her ikisini de gülerek hatırlayacağım.
I will remember both days with laughter.
Tüm vaktini gülerek geçirdin.
You spent the whole time giggling.
Giysilerimin yarısı patlamada uçmuşken eminim öyledir. Tek yaptığın gülerek "Sırılsıklam olmuşsun" demek oldu.
I'm sure I did, with half of my clothes blown off in the explosion... and all you could do was laugh and say, "You're all wet."
Böyle gülerek beni korkutuyorsun.
You frighten me, laughing like that.
Babam benim de dansçı olduğumu söyledi o da gülerek dedi ki :
Papa told her I was a dancer too and she laughed and said :
Hepsi kalkacak yine ayağa Gülerek varacaklar eve, anlatacaklar eşlerine :
All are going to rise again... and come smiling home and tell their wives...
Herkes bir arada çalışsın. Gülerek, şarkı söyleyerek!
Everyone working together and laughing and singing!
Oğlumuz diye gülerek söz ettiğimiz kitap kurdu.
If it isn't the square bookworm we laughingly referred to as our son.
"Özgürlüğü yaşasın!" gülerek bağırmıyorsan, "Özgürlüğü yaşasın!" bağırmazsın,
If you don't cry "Long live liberty!" with laughter, you don't cry "Long live liberty"!
( gülerek ) :
( laughing ) :
Hayatımı seninle birlikte gülerek harcardım. Çünkü ben sadece seni sevdim. Ama sen beni sevmedin.
I would have given away my life laughingly for you, only I loved you and you didn't love me that's the difference.
Birisi gülerek iniyor.
One descends laughing.
Sonra bakalım gülerek mi yüzeye çıkacaklar?
And then let's see if they come up laughing.
Petofi Sándor ayağa kalkar ve gülerek şöyle der :
PetÕfi stood up, laughed and said :
Gülerek gelen, ağlayarak giden tüm insanları.
All the people that come with smiles and go with tears.
Şimdi, ölümüyle, Şarap Tanrısı Bacchus, yeniden doğmamız için bize kanını veriyor....... gülerek, gülerek.
Now, in dying, Bacchus gives us his blood... so we may be born again... laughing, laughing.
Az sonra bardaki herkes neye gülündüğünü öğrenmişti herkes bergin ısmarlamaya başladı, sipariş verirken gülerek.
And soon everyone in the gin mill knew what the laughter was about and everyone started ordering bergin and laughing when they ordered it.
- Hayır, gülerek.
- Did I hear you say snirk?
Hayır, annem beni hep gülerek döverdi.
No. My mother was very gay when she'd beat me.
Sıra pis pis bakıp gülerek olaya dahil olan 6. veya 7. adama geldiğinde gerçekten midem bulanmaya başladı.
When it came to the 6th or 7th malchick leering and smecking and then going into it I began to feel really sick.
Bir dağdan aşağı gülerek kaymak istiyor.
She wants to ski down a mountain laughing.
Hatta, gitmeden önce sevgilisiyle gülerek ayrıldılar.
And, even before to leave... she and her boyfriend took fun of the situation.
Gülerek ve ağlayarak, hayat sadece 50 yıl sürer.
Through the laughter and tears, life lasts but a mere fifty years.
Bize baktılar ve etrafımızda biraz dolaştılar. Sonra bize gülerek kuzeydoğuya doğru devam ettiler.
They had sailed to our return for a time, they had laughed and later they had left in direction to the Northeast.
Almanlar ürkek, tetikte, gergin bir biçimde gülerek Rus fatihlerini ilk defa olarak görüyor.
The Germans - wary, watchful, nervously smiling - see their Russian conquerors for the first time.
Gülerek tartıya çıkıyor.
He climbs the scales laughing.
Bekliyorum ve geldiğinde ise yanımdan gülerek geçiyor sadece.
I wait and then she comes and simply walks past with a smile.
Eminim, gülerek ölmüştür.
Died smiling, I bet.
Ayağa kalktı, herkese gülerek baktı.
He picked himself up and started to laugh.
Ona, zehir olup olmadığını sordum. Gülerek dedi ki,
I asked her if it was poison and she told me smiling,
Bayan Anne gülerek geldi.
Missy Anne drove in smiling.
Son gecemizi, gülerek eğlenerek geçirelim istedik.
- Ok! - Be quick!
Sonra o gülerek ortaya çıktı.
Then she appeared, laughing.
Gazeteciler bıyık altından gülerek ve alaycı bir şekilde arıyorlar.
The reporters keep calling... with their sniggers and sneers.
Arkadaşlarım dışarıda bir yerde belki de ölüyorken hiçbir şey yokmuş gibi davranıp gülerek vaktimi harcayamam.
It has to do with wasting my time, laughing and carrying on like nothing is wrong while friends of mine may be out there dying someplace.
yaklaşık 1 saat içinde... gülerek ama acı ile öleceksin!
In no more than an hour you will die of laughing
Nedense bana tuhaf bir şekilde gülerek istediğim türde bir kitap verdi.
And for some reason, then obscure to me, she smiled and got me another book, the right kind of book.
Yaptığımı yap, gülerek acı çek, defol git.
Get the hell out.