Inanamadım tradutor Inglês
991 parallel translation
İstifa ettiğine inanamadım.
I just came to see if that's really true.
Ama Mösyö Duval, önce gözlerime inanamadım.
But, Monsieur Duval, at first I could not believe my own eyes.
Bana o şekilde yazdığına inanamadım.
I couldn't believe that he'd write to me like that.
Ama bu yabani hayatta yerlilerin arasında sizi bulunca, gözlerime inanamadım.
But when I found you were one of those savages... returning to your native heath, my grateful eyes could hardly believe it.
Polis memurları beni aradıklarında kulaklarıma inanamadım.
When these officers called me, I wouldn't believe it.
Gözlerime inanamadım.
I couldn't believe my eyes.
İnsanlar seni gördüklerini söyledi, ama ben buna inanamadım.
People said they saw you, but I didn't dare to believe it.
Ben de inanamadım ama gerçekten Yuma'ya gitti Bay Thompson.
I could hardly believe it either, but... She really did go to Yuma, Mr. Thompson.
Hikayesine inanamadım ve Stanley ile yaşamaya devam etmek, bilmiyorum...
I couldn't believe her story and go on living with Stanley.
Kulaklarıma inanamadım.
I couldn't believe it.
Sizin bilginiz dışında bunları sattığına inanamadım.
I couldn't believe she'd sell them without your knowledge.
Ama nasıl da değişmişler, inanamadım.
But I'm surprised how children change.
Pazar yerinde seramiklerinizi gördüğüm zaman, gözlerime inanamadım.
When I saw your ceramics at the market, I could hardly believe my eyes.
Önce gözlerime inanamadım.
First off, I couldn't believe my eyes.
Ama inanamadım.
I just wouldn't believe.
Gözlerime inanamadım.
I couldn't believe my eyes!
Bunun üzerine bir sürü iğrenç iblis üşüştü başıma, kulağımın dibinde ulumaya başladılar. O kadar korkunç çığlıklar atıyorlardı ki haykırışlarından titreyerek uyandım. Uyandıktan sonra da uzun süre gördüğüm rüyanın etkisinden kurtulamadım, hâlâ cehennemde olmadığıma inanamadım.
With that, methought a legion of foul fiends environed me... and howled in mine ears such hideous cries... that with the very noise I trembling waked... and for a season after... could not believe but that I was in hell... such terrible impression made my dream.
Virge bana bunu söylemişti, ama ona inanamadım.
Virge told me that, but I couldn't hardly believe him.
Önce neler olduğuna inanamadım sonra elimdekini gördüm.
At first I didn't believe what had happened... then I looked at what was in my hand.
Bulunca bile inanamadım.
Even then I didn't believe it.
Oh, tatlım, Gördüğümde... bireysel ilanlar sayfasında bunu gördüğümde, inanamadım.
Oh, my dear, when I... When I saw this in the personal column, I couldn't believe it.
Seni mahkeme binasının orada görünce, gözlerime inanamadım.
Well, when I saw you crossing from the courthouse, I just couldn't believe it was you.
Direkteki adama vurduğun zaman... Bunun sen olduğuna inanamadım.
When you hit the man with the pole... I couldn't believe it was you.
Dışarı çıkana kadar kendim bile inanamadım.
I didn't believe it till I was outside.
İlk başta ben de hiç inanamadım.
I couldn't either at first.
- Buna inanamadım.
I couldn't believe it.
Dave, buna ben bile inanamadım ama Darcey seni tekrar görmek istiyormuş. Hem de hemen. - Koş koyun, koş!
Dave, I could hardly believe it, but Darcey wants to meet with you again, right away.
Herbie, hiç inanamadım.
Herbie, I'd never believe it.
Çıkan sonuçlara inanamadım.
I couldn't believe my own readings.
Bilirsin onu müzede gördüğümde gözlerime inanamadım. Hmm!
You know, I couldn't believe my eyes when I saw it in the space museum.
Haberlerde duydum şimdi.Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım.
I just heard the news. I can't believe my ears or my eyes.
Ancak Julia'yı tekrar yanımda görünce gözlerime inanamadım.
But that horror of seeing Julia next to me again.
Rehberlerinin Zachary Shawn olduğunu gördüğümde inanamadım.
When I saw their guide was Zachary Shawn couldn't believe it.
Otel faturama inanamadım.
When they gave me my hotel bill, I couldn't believe it.
- Buna ben de pek inanamadım.
I half believed it myself.
- İlk başta onun öldüğüne inanamadım.
- Did you feel very badly? - At first, I didn't believe that he was dead.
Trenden indiğinizi gördüğümde gözlerime inanamadım.
I could hardly believe it when I saw you getting off the train.
Bir suçlu olduğunu fark ettiğimde inanamadım, öleceğim sandım.
When I just found out that he was a criminal, I just couldn't believe it... I just thought I was gonna die.
Sizi orada gördüğümde inanamadım.
When I saw you out there, I couldn't believe it.
- İnanamadım.
I couldn't believe it.
- İnanamadım.
- I couldn't believe it.
Ama inanamadığım, anlayamadığım daha başka şeyler var.
But there are many things I cannot believe, understand.
Olmasına rağmen buna hala inanamadığımız için.
Because even though it's happened, it's still unbelievable.
Gözlerime inanamadım.
It's against everything I know about you, Brax.
Buna inanamadığı ya da öyle olduğunu söylediği için sanırım.
For the reason that he doesn't believe or says he doesn't.
Neye inanamadın Drew? Burada olduğuma mı yoksa görünüşüme mi?
What is it that you can't believe, Drew, that I'm here or that I look the way I do?
İnanamadım.
I couldn't believe it.
Evet, belediye meclisi üyesi, bayanlar ve baylar, meslektaşlarım ve öğrenciler önceleri buna inanamadık.
Yes, Alderman, ladies and gentlemen, dear colleagues and pupils, at first we couldn't believe it.
İnanamadım. Peşinden gelmem gerektiğini hissettim.
I just knew I had to follow you.
Başardığımıza inanamadı.
He can't believe we made it.
İnanamadığım için efendim, size de anlatamayacağım.
I can't believe it, so I wouldn't repeat it.