Satılık tradutor Inglês
2,577 parallel translation
"Satılık" levhasını bile çıkardı.
He even took down the "for sale" sign.
1000 dolara satılık, lütfen.
$ 1,000 sale, please.
Yün Yumağı, Limonata Standı, Satılık Şapkalar, Böyle El Çırp, Mum Yapıcı, Deli Ahbap, Bakışma Yarışması!
Ball of Yarn, Lemonade Stand, Hats for Sale, Clap like This, Candle Maker, Deli Dude, Staring Contest!
Kasalardaki mallar satılık.
The stuff in the cases... Is for sale.
- Evin satılık mı?
And is your place on the market?
Hayır, o satılık değil.
No, it's not for sale.
Bakkala gidip, panodan satılık arabalara bakardık.
We used to go to the grocery store, and we'd look at the board and see what cars were for sale.
Satılık değil, o yüzden uzak dur.
It's not for sale, so keep away
- Satılık değil.
That is not for sale.
Tamam, ama ben satılık değilim. Anahtarları...
Okay, I'm sold, the key to...
Benim toprağım satılık değil!
My land is not for sale!
- Satılık parçalar, bayım.
- Part for sales, monsieur.
- Bayım, satılık parçalar.
- Monsieur, part for sale.
- Satılık değil.
- It's not for sale.
Şöyle söyle : "Vücudumu satıyor olabilirim ama ruhum satılık değil."
Tell him : "I sell my body but not my soul."
Oğlum satılık değil.
My son is not for sale.
Tavern şu an satılık değil.
The Tavern is not presently for sale.
Bitişik olan bina ve arka taraftaki, ikisi iki bin pound'a satılık.
The building adjacent, and the one behind, are both for sale for two thousand pounds.
Binalar hâlâ satılık.
And the buildings are yet for sale.
Aslında, satılık değil.
Actually, it's not for sale.
Hayır, gerçekten üzgünüm ama Tononi satılık değil.
No, I'm really sorry, but the Tononi's not for sale.
Satılık değil.
It's not for sale.
Evin satılık olduğunu imzalamak zorundasın.
You have to sign for the sale of the house.
Kahramanlık satılık bir şey değildir.
Heroism is not for sale.
Her şey satılıktır, eğer kiralık değilse.
Oh, everything's for sale... If not for rent.
Burası satılık değil, John.
It's not for sale, John.
- Eğer evden çıktıysa ev hâlâ satılık olabilir.
- If she's tapped out, - it's probably still on the market.
Bu Ocak, kimseler satılık değil belli ki.
Looks like not everything or everyone's On sale this January.
Satılık olduğunu bilmiyordum.
Didn't know you were for sale.
Makamım satılık değildir.
My office is not for sale.
Çiftliğin satılık olduğunu biliyor muydun?
Did you know it was up for sale?
Satılık bir darbukam var, ilgilenir misin?
I have a darbuka to sell. Are you interested?
Satılık degil o.
She is not for sale.
O kız, satılık degil..
She is not for sale,
Evet, Dr. Knox'un kız kardeşi evini satılığa çıkarmış.
- Dr. Knox's sister just put her house on the market.
Kendimi satılık mal gibi hissediyorum.
I feel like the prized hog.
Bu kızlar kaçırılıp satıldılar.
These girls were abducted and sold.
Babam beni oturtur ve Kızıl Şafağı izlettirirdi ki komünistler iktidarı ele geçirirse işlerin ne kadar kötüye gideceğini anlayabileyim.
My dad sat me down and had me watch Red Dawn so that I would understand just how bad things would get if the Communists took over.
Yazlık yazın satılır.
You wanna sell a summer home during the summer.
Babamın satıcılık işini devraldım.
I took over my... took over my dad's dealership.
- Hala satılık mı?
Still for sale?
Tanrı bilir gelecek hafta da seyyar satıcılık yaparken görürüm.
This week, writing. Next, hawking.
Tabelada, ikinci satırda şöyle der, açılış saatleri dışında bu özel mülk, avcılık özel alanıdır.
The sign says, on line two, outside opening hours this private property is a hunting preserve.
- Satıcılık..
As you make a living?
Aldığın yerde erkek kıyafetleri de satılıyor mu?
Do they sell men's clothes where you got that?
* Küçük bir kız geldi ve oturdu yanıma öğle yemeğimi yerken, oturmuş DLG'de *
# Well, I was eating lunch at the D. L.G. # # When this little girl came and she sat next to me #
Damien'ın satıcılık yaptığını söyleyince eminim oldukça uzak ve soğuk bir ülkeye sürülürsün.
I'm sure he was exiled to some very cold, very distant country.
Sansar kılıklı memurun biri mi aileme nasıl bakacağımı bana söyleyecek?
A little tiny, weasel of a man, on a government payroll sat there telling me what's best for my family?
Bu adam, Johnny Zen gibi davranan pejmürde kılıklı bir çocuk, ama makul bir zamanda satışları yönetecek, saygılı olacak biri değil, anca video dükkanında başıboş gezecek biri.
You know, he's that guy, the scruffy kid who acts like he's Johnny Zen, but he's really just a slacker in a video store who doesn't have the drive to ring up the sale in a respectful amount of time.
Ünlü Hollywood aktörü George Valentin'in eşyaları bu akşam açık artırmayla satılıyor!
To Night AUCTION of famed Hollywood actor George Valentin
Outer Hebrides'li akıl almaz derecede sıradan bir satıcı. Biraz hayal kırıklığı.
A mind-blowingly ordinary shop assistant from the Outer Hebrides.