Strand tradutor Inglês
606 parallel translation
Bir Pazar günü, sıcak ve mavi bir zenci yitirir yaşamını kıyıda bir adam ok gibi döner köşeyi Bıçak Mack derler ona.
On a blue and balmy Sunday On the strand a man's lost his life A man darts round the corner
Gazeteciler arayıp Strand'daki olayı haber verdiğinde onları yatıştırmayı başardım.
When the papers phoned me about this little ruckus in Strand I was able to calm them down all right.
Hey, Strand yolu burası mı?
Hey, is this the way to Strand?
Otobüs şoförünün dediğine göre Strand'daki çocuk kaçırma olayına karışan birini yakalamışlar.
The bus driver just told me they got somebody they suspect of that kidnapping at Strand.
Yargılanacak olan kasaba değil Will kasıtlı cinayetten suçlu olduklarını kanıtlayacağım yirmi iki kasabalı.
John Doe is not going to trial, Will but 22 citizens of Strand who I can prove are guilty of murder in the first degree.
- 23 Catalpa Avenue, Strand.
- Twenty-three Catalpa Avenue, Strand.
Strand linçin yapıldığı kasaba mı?
Strand is the town in which this lynching took place? Objection!
Strand 26 Ekim gecesi hapishanenin yanıp kül olduğu kasaba mı?
Strand is where the jail burned down on the night of October 26th, is it not?
Söz konusu gün ve gece couturier olarak Strand'de Frederick Garrett'in evindeydiniz, değil mi?
On the afternoon and evening of the day in question you were employed in your capacity as a couturier in the home of Frederick Garrett in Strand, were you not? - I was.
26 Ekim akşamı 5 ile 9 arasında onları Strand'de gördünüz mü?
Did you see them at any time between 5 and 9 p.
Gördünüzse nerede?
M on October 26th in Strand? And, if so, where?
Strand şerifi Thaddus Hummel tanık kürsüsünde.
Thaddus Hummel, Sheriff of Strand County, is now on the stand.
Strand kasabasının bu saygın insanlarını tanık kürsüsüne bir şey kanıtlasınlar diye çıkarmadım sayın jüri üyeleri. Ama onlar gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceklerine dair ettikleri yemine rağmen yalancı olduklarını kanıtladılar!
I did not put these representative citizens of Strand on the stand to prove anything, Your Honor, and ladies and gentlemen of the jury except that on their oaths to tell the truth and nothing but the truth, so help them God they are liars!
Strand'de haber kameramanı Ted Fitzgerald tarafından çekilmiş olan gerçek bir film kaydını, savunma avukatlarının da onayıyla savcılığın bir numaralı kanıtı olarak sunuyorum.
By stipulation with defense attorneys that this is a true film record taken at Strand by Ted Fitzgerald, in employment as a news cameraman I hereby present this film as state's Exhibit A.
Yangından sonra ortalığı temizleyen Strand ahalisinden biriyim.
I am a citizen of Strand who helped clean up the jail mess.
Strand'li bir yurttaş. "
A citizen of Strand. "
Araba ile La Famules'in en sonuna gideceksin, bu arada arabacıya adres kağıdını ver ama onu yolda atmamasını belirt.
You will drive to the Strand end of La Famules, handing the address to the cabman but with a request that he will not throw it away.
Strand dergisinde Sherlock Holmes hikayeleri yazıyor.
Writes the Sherlock Holmes stories in The Strand.
O tel kopunca tüm ip de onunla beraber koptu.
And when that strand broke, the whole rope broke with it.
Herhalde Strand dergisinin yeni sayısı çıktı, senin parlak öykülerinden birini yayınlamışlar.
I take it that the new issue of the Strand Magazine is out, containing another of your slightly lurid tales.
"Öyleyse, şapkanı elinde tutsan iyi olur... "... belki kıyıda karşılaşırsın bir bayanla.
Sooo, you better hold your topper than your hand just in case you meet a lady on the strand.
Doğru anımsıyorsam, "Bohemya'da Rezalet" adını verdiğin öyküde sis ve yangın alarmı konusunda yaptığım küçük deneyi yazmıştın. Bu öykü Strand Magazine'de daha yeni yayınlandı.
If I remember correctly, you wrote about my little experiment with the smoke and the cry of fire in the story you entitled "A Scandal in Bohemia", which has just appeared in the Strand Magazine.
Hayatlarımızın birbirine örülmüş olduğunu kendisi söyledi bana. Ne zaman ne de dünya çözebilir bunu demişti.
She herself said the strand of our lives were woven together, and that neither time nor the world can breaks up.
İskeletlerden konuşurken, Strand'daki yeni filmi gördünüz mü?
Talking of skeletons, have you seen that new thing at the Strand?
"Mutabakat : Strand Arena, Limitet Harry Fabian'a..."
Strand Arena, Limited... agrees to let to Harry Fabian- - "
" Strand Arena'ya yüz poundluk son ödemeyi gösteriden en az üç gün önce...
" will make to Strand Arena, Limited the final payment of one hundred pounds...
Güzel bir boynuna bir tel sarım.
I'll wrap a strand of it around your pretty neck.
Komutanı Timmer, bu gece Strand'de kalabalık önünde operasyonla ilgili konuştuğu için İngiliz polisi tarafından götürüldü.
Its commanding officer, Timmer, was picked up by British police tonight in a doorway in the Strand, talking to a large street audience about the operation.
Ne ölçüde?
What strand?
- Sahile mi dediniz?
- In the Strand, really?
Haydi sahile gidelim Birer muz yiyelim
Let's all go down the Strand Have a banana
Şu sarkan ipi alayım mı?
Can I get that strand hanging?
Onu sık sık Strand-Waterloo kavşağındaki trafik ışıklarında görürdüm.
I often used to see him standing down there at the traffic lights - the strand-Waterloo intersection.
- Silver Strand kumsalında.
- He lives on Silver Strand Beach.
- Strand'ın.
- The Strand's.
Eğer beni bu korkunç otelde mahsur bırakabileceğinizi düşünüyorsanız...
If you think you're gonna strand me in this ghastly hotel...
- Tüm aktörler açıkta mı kalsın?
- You mean strand all those actors?
Mitchell'ı orada terk etmekten bahsediyorsan, yapmam.
If you mean strand Mitchell there, I won't do it.
Her şeyden çok eminsin ama emin olduğun şeylerden biri bile bir kadının saç teli kadar değerli değildir. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değilsin çünkü ölü bir adam gibi davranıyorsun. Hiçbir şeyim yokmuş gibi görünüyorum ama ne olduğumdan eminim, her şeyin farkındayım hayatımdan eminim ve hatta şimdi ölümümden de.
You're so certain about everything, not one of your certainties is worth a strand of a woman's hair, you're not even sure if you're alive because you act like a dead man, and I, I look like I have nothing, but I'm sure of what I am, sure of everything,
Belki bir dizi inci olabilir.
Maybe one single strand of pearls.
- Biz sahile gelinceye kadar, kayaların arkasında saklanacak.
Lt'll be hidden behind the rocks until we step onto the strand.
# # In every foreign strand I land, the royal trumpets toot me
# # In every foreign strand I land, the royal trumpets toot me
Şunu da belirteyim ki, hayatta mükemmel diye bir şey yoktur.
Let's have one strand askew. Nothing in life has any business being perfect.
O linguini'nin bir parçasına dokunursan, burnunun üstüne yumruğu yersin.
You touch one strand of that linguini, and I'm going to punch you right in your sinuses.
Enfeksiyon bizi zor duruma düşürebilir.
Although it appears the infection may strand us here the rest of our lives,
İşte Strand Dergisi'nin erken gelen sayısı.
Here's an advance copy of Strand Magazine.
Bana Strand Dergisi'nin eski sayılarından verdi.
He gave me some old copies of Strand Magazine.
Bu hikayenin, Strand Dergisi'nde, sayfalarca yayınlanmasını istemezdi.
Anyway, I don't think she would care to have this story spread all over the Strand Magazine.
Önce Strand'a git.
Go down to the Strand, you know.
Burası Beyaz Su Sahili!
This is the White Water Strand
Strand'de ne iş yaparsınız?
Your occupation in Strand, please?