Halım tradutor Espanhol
1,511 parallel translation
İçeride, ayarlanabilir, üzerine çıkıp yatabileceğim kalın bir halım var.
Dentro tengo una cosa de treparse de niveles con tapete.
Suların damlayıp halımı lekelemesini istemiyorum.
No quiero que la humedad arruine mi alfombra.
Halımız yok kuaförde ama kulağa hoş iş gibi geliyor, sağ ol.
Gracias, no tenemos alfombras en el negocio, pero suena como un buen trabajo, gracias.
Evet halı, Çeçenistan'dan, Özbekistan'a gibi Tanıdık mı geldi?
¿ Alfombras? Sí, alfombras, de lugares como Chechenia, Uzbekistán,
- Birisi halının 30 santimlik kısmını temizlemeye karar vermiş. - Kan mı buldun?
- ¿ Hay sangre?
Sonunda hayatımla alakalı birşeyler yapıyorum, ama sen ayağımın altındaki halıyı çekiyorsun.
Una vez que voy a hacer algo con mi vida... ¡ y tú tienes que arruinarme todo!
Bu arada, gelecek ayın kirasını senden şimdi istemek zorundayım. Çünkü bu ayın kirasını kanepeye, halılara ve diğer eşyalara harcadım.
Por cierto, voy a necesitar pedirte el dinero de las rentas de los meses que vienen, ahora, porque como que me he gastado el dinero de la renta en el sofá y las otras cosas...
Seksüel bir hal alacak mı?
¿ Fue algo sexual?
İşler karmaşık bir hal alsa da, Onlara daha önce hiç bu kadar yakın olmamıştım.
Aunque las cosas todavía son un poco raras, no creo que haya estado nunca tan cerca de ellos.
Halılarla ilgili, komutanım.
Un amigo de la preparatoria
Liseden bir arkadaşım, Topeka'da bir halı mağazaları zinciri kurdu.
Abrió una cadena de tiendas de alfombras en Tipika. Su negocio va bien y quiere que se lo maneje.
O halıyı gardiyanların odasına mı koyacaksın?
¿ Estás colocando esa alfombra en la habitación del guardia?
Sadece... çünkü bir süredir seninle konuşamadım ve hal hatır sormak istedim.
Yo... Te he llamado porque llevo tiempo sin hablar contigo y quería hacerlo, ¿ sabes?
Hattımı bir halı gibi ikiye katladılar.
Rodaron sobre mi línea como una alfombra.
Sanırım bunu halının altına atacağız demenin bir kodu bu.
Creo que eso es una forma de decir "vamos a poner este archivo debajo de la alfombra".
Sevdiğin oyunu oynaman için önüne halı serdiler, sen de, "Teşekkürler, kalsın" mı dedin?
¿ Te ofrecen todo para jugar el juego que adoras, y dices : "Gracias, pero no"?
2005 model büyük akvaryuma, kaybettiğimiz İran halısı, özel koltuğumuz ve kahve masasına rağmen, bizi verdiğin nimetlerden ötürü, sana minnettarız Tanrım.
Gracias, Señor, por todo con lo que nos has bendecido, a pesar de la desgracia de haber perdido una antigua alfombra Persa, un sofá de secciones, y una mesa de café costosa en la Inundación de la Gran Pecera del 2005- -
- Halımın üstündeki 50 Dolarlık suşinin dışında mı? - Yiyecek başka ne var?
¿ Y qué vamos a cenar?
Misafir evimizde tuttum onu ama kanepeyi, halıyı Air Jordanlarımı her şeyi yemiş.
La tenía en la casa de invitados y se lo comía todo, la alfombra, el sofá, mis Nike Jordans.
Ben Hal. Hatırladınız mı birkaç hafta önce dinlenme odasında, birisi yemeğini mikrodalgada unutmuştu, yangın çıkmıştı ve bilgisayarlar yanmıştı da, son 5 yılın tüm verileri yok olmuştu?
¿ Recuerda hace unos días, en el salón de descanso,... cuando alguien dejó el papel aluminio de su burrito en el microondas... y se incendió y causó un corto circuito en todas las computadoras... y perdimos toda nuestra base de datos de los últimos 5 años?
Sadece boyadım, Hal.
Sólo soy pintura, Hal.
Atıcı kontrol edilemez bir hal aldı, sanırım şu an acayip başı döndü.
Parece ser que al girar sin ningún control, el lanzador se ha mareado.
Halının diğer yarısından kalan bir şey var mı?
Es decir, ¿ qué? ¿ No viste su computador allá?
Şu lanet halıdan kalkacak mısın?
¡ Quítate del tapete!
Bay Walden paralardan halı yapıyordu ama ben kendiminkilerle duvar kâğıdı yaptım.
Walden había hecho una alfombra de dinero, pero yo usé el mío para empapelar paredes.
Öyle bir zaman ki ülkenin işleyişi öyle bir iğrenç hal aldı ki, bir daha asla, başkanınız olarak partim ile birlikte adaylığımı koymayacağım.
Llega el momento cuando el funcionamiento de la máquina se vuelve tan odioso... No buscaré ni aceptaré la candidatura de mi partido por otro período como su presidente.
Neyse, halına tekrar kusmadan gitsem iyi olacak sanırım.
Mejor me voy antes de que vomite otra vez.
" uzun mektubunuzun hal hatır sorma kısmını ve son kısmını kaldıracağım...
Removeré el saludo y el final de tu extensa carta...
Başka böyle eski dostun var mı? Karmaşık bir hal alabilir.
Esta investigación será muy difícil con amigos como ése.
Bu yerdeki halı. Sanırım tozları biraz gıcık yaptı.
Creo que este tapete tiene algo.
Benim ofise gitmem lazım ve halı temizleme şirketi gelecek.
¡ Cielos! Tengo que ir a la oficina y vienen a limpiar el tapete.
Bir arayıp hal hatır sorayım dedim.
Quería llamar para saludarte.
Onu aldığımdan beri yaşadığım en güzel anı onun halı yerine muşambaya sıçmasıydı.
Lo más notable desde que lo compré es que ya cagó todo el linóleo en vez de la alfombra.
Yatmış olsaydım, şu an bütün Avrupa'da kırmızı halılar üzerinde yürüyüp onlarca ödül topluyor olacaktım.
Si no, ya estaría pisando las alfombras rojas de toda Europa recogiendo premios a montones.
Söyle bakalım, aklında ne var, Hal?
Entonces, ¿ qué tienes en mente, Hal?
Hal, danışmanlarım, Ordu, sokakların kontrolünü alıp, insanları alıkoymaya başlarsa, bunun kargaşa yaratacağını düşünüyorlar.
Hal, mis consejeros creen que si el ejército toma el control de las calles y comienzan a detener gente, se podría crear un caos total.
Ve Hal yardım etmek için çok istekli.
Y Hal está demasiado impaciente por ayudarlo.
Ama yapmayacağım şey durup, Hal Gardner'ın kendi işlerini yükseltmesi için seni kullanmasını izlemektir.
Pero lo que no haré es hacerme a un lado y ver a Hal Gardner usarte para promover sus propios intereses.
Ama yapmayacağım şey durup, Hal Gardner'ın kendi işlerini yükseltmesi için seni kullanmasını izlemektir.
Lo que no voy a hacer, es esperar y ver a Hal Gardner usarte para promover su propia agenda.
Kampın yozlaşan öğeleriyle çıkarlarımın çatışması durumunda, işlerin zahmetli bir hal almasına engel olacaksınız.
No deja que se vuelva muy oneroso el encuentro de mis intereses con los elementos regresivos del campamento.
Zaman penceresinin olduğu yerde, korkarım ortada kalan, birkaç kırık ayna ve duvar halısının parçaları.
Habrá unos cuantos espejos rotos y tapices rotos por aquí. Donde hubiera una ventana.
Herneyse işte... Onu halının üzerine bırakıp, özgür olmasını sağlayacağım.
Le daré toda la alfombra para moverse.
Ama unutmuşum, sen tam da her şey, düzeliyor dediğim an halıyı ayağımın, altından çekmeye bayılıyorsun.
Y como soy tonta, pensé que ese sentimiento duraría más que, yo que se, una noche. Pero, olvidé de nuevo, que eres el chico que adora romper mi corazón, Justo cuando yo pienso que estamos mas estables.
Halının, zeminin ve zarar görmüş tavanımın parasını ödeyeceksin.
el piso y el techo.
Bakın, başkanım. Bu durağan bir hal.
Mire, Alcalde, ésta es una situación estacionaria.
Seni kaybetsem hayatımın nasıl bir hal alacağını?
¿ Por una vez pensaste en mí y en cómo sería mi vida si te perdiera?
Gemi de gönderirim, uçak da gönderirim ne yapmam gerekiyorsa yaparım ama kırmızı halıda yürürken seni yanı başımda istiyorum.
Te enviaré un barco, un avión. Haré lo que sea necesario pero quiero tenerte a mi lado al atravesar esa alfombra roja.
İçinde kapıları ve halıları olan. Ben! Bir evde yaşayacağım!
¡ Yo, viviendo en una casa!
Az sonra açıklamamı yapmalıyım Hal.
Debería acabar con mi declaración rápidamente, Hal.
Bugünkü tüm yaptıklarını takdir ediyorum Hal... ama son baktığımda, komuta zincirinin tepesinde ben vardım.
Aprecio todo lo que has hecho hoy, Hal,... pero la última vez que lo comprobé, yo seguía siendo el Comandante en Jefe.
Bu oturma odasındaki halıya kedinin b.. k'unu yapmasına benziyor. Yani ne yaparsınız? Başka seçeneğiniz kalmaz..
Es como la alfombra del comedor cuando el gato hace un--un B.M. allí.