English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ I ] / Içine

Içine tradutor Espanhol

35,727 parallel translation
Doğru, çünkü federal hükümet... hiçbir şeyin içine etmez ve her zaman sır saklar.
Claro, porque el gobierno federal nunca arruina nada y siempre puede guardar un secreto.
Size inansam bile, ki inanmıyorum, o şeyin içine binmem, hem de ne için?
A ver, aunque les creyera, cosa que no hago, no me voy a meter en ese cacharro para ¿ qué?
Bugün buraya gözlerinin içine bakıp, bunları söyleyip, sonra da lüks arabama binip gitmek için geldim.En nihayetinde sana ihtiyacım olmadığını, kendime, sana ve beni seven aileme ispatlamak için geldim. Kim olduğunu bildiğim halde, senden gelecek bir şeye ihtiyacım olmadığını göstermek için geldim.
Hoy he venido aquí a para poder mirarte a los ojos, y decírtelo, y después volver a mi sofisticado coche y demostrar al fin a mí, a ti, y a mi familia que me adora, que no necesité nada de ti,
Ve kendimi o beyaz eğimin içine gömdüm.
Y me enterré en ese lodo blanco.
Hep birlikte çok zor bir işin içine gireriz. Beraber hayat kurtarmak, birbirimizi kurtarmak için.
Nos lanzan a lo hondo juntos, nos dicen que salvemos vidas juntos, que nos salvemos los unos a los otros.
Gözü böyle olmalıydı ama onun yerine kırık kemiğin içine takılıp kalmıştı.
Su ojo debería estar aquí, pero en su lugar está atrapado en el hueso roto.
Bu iş dahil karşına çıkan her şansın içine sıçmak istiyorsun, o senin bileceğin iş.
Si quieres echar a perder cada oportunidad que se cruza en tu camino, incluido este trabajo, es tu problema.
- Bu zamanın içine sevişmemiz de dahil.
- Y eso incluye el momento - en el que tuvimos sexo. - Cállate.
Yani baban işin içine polisi katmakla tehdit etmiş.
Así que tu padre amenazó con involucrar a la policía.
Kilotunun içine girebilmek için bir hastanın hayatıyla oynayacağımı mı düşünüyorsun?
¿ Crees que jugaría con el bienestar de un paciente para acostarme contigo?
Sanki devamlı kendini yansıtmaya hazır bir şey var, hayat durmaksızın içine dönüyor.
Es como si algo siempre estuviera preparado para reflejar en sí la vida... girando hacia adentro sin fin.
Rainey'nin sanki siz harcanabilir şeylermişsiniz gibi davranmasından yıllarca sizi köpeklerin, kuşların içine koymasından bıktım usandım.
Estoy harto y cansado de que Rainey os trate como si fuerais de usar y tirar, metiéndoos en perros durante años, y en pájaros.
Beni bir panterin içine koymanı istiyorum.
Quiero que me pongas en una pantera.
Yavru kedinin içine köpek balığını böyle sokmuşlar.
¡ Así es como metieron al tiburón en el gatito!
Köpeği köpeğin içine geri koy.
Pon al perro... ¡ de nuevo dentro del perro!
Kızı kızın içine geri koy.
Y a la chica... ¡ Otra vez! ¡ Dentro! ¡ De la chica!
Beni bir köpeğin içine koydular.
Ellos me pusieron en un perro.
Bu noktada, neden orada olduğumu açıklayamam ve yeteri kadar pisliğin içine battım zaten.
A estas alturas, no puedo explicar por qué estaba allí y ya estoy de mierda hasta las orejas con ellos, así que...
Bir şeyin içine düştüm.
¡ He caído en... algo!
Çiti sen tırmandın, çıkrığı sen çevirdin, o şeyin içine sen düştün.
Trepaste una verja, giraste una cosa, caíste en la... cosa.
İkinci albümden sonra onun içine geçtim.
Me metí con él después de su segundo álbum
Patrick Spring'in haritasını izleyerek, Todd ve ben yer altında bizi bir hazine haritasına götürecek ciddi bir tehlikenin içine sürüklendik.
Siguiendo el mapa de Patrick Spring, Todd y yo nos metimos en serios problemas bajo tierra. Un mapa del tesoro.
Aslına bakarsan içine girmekten korktuğum kadar baştan sona bir felaket değildi.
De hecho, un absoluto no-del-todo-desastre del tipo de los que me fascina verme envuelto.
Bunun içine?
A esto.
İçine sıcak su dolduracağım, sonra ayaklarını içine sokacaksın.
Voy a llenarlo de agua caliente, y vas a poner los pies a remojo.
Kapağı kaldırıp içine bakana kadar, içinde ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Hasta que levantas la tapa y miras dentro, no sabes qué hay exactamente.
İçini türlü türlü yoğun aromalarla doldurduk... sonra da bu aromayı bir yastığın içine koymayı... ve bunu masaya koymayı başardık.
Empezamos a rellenar la cámara con todo tipo de aromas fuertes a encapsularlos dentro de una almohada y con ella sazonar el plato ya en la mesa.
Şöyle düşündüm "Bunu iyice soğutmam lazım ki... makarnanın içine koyabileyim."
Pensé : "Necesito que se enfríe mucho para poder manipularlo dentro de la pasta".
Gözlerinin içine baktım ve...
Le miré a los ojos y le dije :
Ağabeyimle saklanırdık... şu kapalı alanın içine girerdim.
Solía esconderme aquí con mi hermano y yo me metía en esa zona cubierta.
Hint mutfağının içine ediyor. " denir.
Pervierte la cocina india ".
Çatlak bir kafanın içine düşmüş iyi bir ruh.
Un alma buena que cayó en una cabeza loca.
Gözlerinin içine bakıp onunla konuşmalıyım.
Tengo que hablar con ella. Tengo que mirarla a los ojos.
Beni bunun içine sürüklediler. Belki de Prince ve Trak beni sikmek için tezgahladılar. ama başımı dik tutup onları öldürmeliyim.
Me han metido en esto, y seguramente fue el mismo O'Principe quien disparó o ese mierdas de O'Trak para embrollarme, pero tengo que salvar la cara, tengo que matarlo.
Kafa tasını parçalayıp, içine işeyeceğim Lelluccio.
¡ Te voy a abrir la cabeza y mearme dentro, Lelluccio!
Hatta aslında sen çekiçsin. Dişlilerin içine ediyorsun.
En realidad, eres como un martillo, simplemente aplastando los engranajes hasta hacerlos polvo.
Bizi neyin içine sürüklediğini görmüyor musun Patrizie?
¿ Has visto en qué puto lío nos has metido, Patrì? ¿ Has visto?
Direkt beyninin içine bakmak varken, tutukluyu niye sorguluyorsun?
¿ Para qué interrogar al prisionero cuando puedes mirar dentro de su cerebro?
Sen onun ne olduğunu bilmeden içine atladın ve "Gölet, gölet" diye haykırdın.
"¡ Charco, charco, charco!", dijiste. Pipí de caballo por todas partes.
Kazadan sonra babamın aleyhine tanıklık etmem gerektiğinde babamın gözlerini içine bakmam ve onun nasıl özellikle yoldan çıktığı hakkına doğruyu söylemem gerekti. Nasıl...
Cuando tuve que testificar contra mi padre tras el accidente... tuve que mirar a mi padre a los ojos... y explicar la verdad sobre cómo se salió de la carretera a propósito, como...
- Evin içine girelim ve pencereleri kapatalım. - Yere yakın bir noktaya yerleşelim.
Llegamos a entrar en la casa, cerrar las ventanas, llegar a un punto bajo.
Onlardan kurtulmak için tuzağın içine çekmelisin. Günaydın.
Para deshacerte de un plaga destructiva, debes atraerlos.
Hem de senin siyasi olarak kabul ettirmen zor olan federal fonları işin içine sokmadan.
Sin que tú tengas que inyectar aún más fondos federales políticamente desagradables.
Kız tamamen içine kapanacak.
Va a cerrarse en banda.
Hapishaneye git, gözünün içine bak ve bir suçu olup olmadığını sor.
Ve a la cárcel mírale a los ojos... y pregúntale si estuvo involucrado.
İçine koy.
- Métela aquí. - Vale.
İçine kapandığını görebiliyordum.
Veía que se estaba viniendo abajo.
İçine çek.
Respira.
Onun gibi biri Peter Lewis'in ilacını içine çekiyor.
Alguien como ella inhala las drogas de Peter Lewis.
İçine girersin, çıkamazsın.
Entran pero no salen.
İçine bir şeyler kısılmış.
Algo pegado a ella.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]