Karısı tradutor Espanhol
65,521 parallel translation
İngiliz yasalarına göre Delaney'nin karısı olarak cinnet gerekçesiyle vasiyetine itiraz etmek için meşru hakka sahipsiniz.
Según las leyes británicas, como viuda de Delaney, el derecho natural la respalda y puede impugnar el testamento, alegando locura.
Tespih karşılığında aldığı ilk karısı.
Su primera esposa. A la que compró con abalorios.
Karısı İspanyol prensesi ya İtalyan kontesi ya da başka bir şeyi oynamayı reddettiğinde onu Bedlam Tımarhanesi'ne gönderdi.
Y cuando su esposa no jugaba a la princesa española o a la condesa italiana, o a lo que se negara a jugar... la envió al Manicomio de Bedlam.
Evet, menfaati için karısını öldüren iyi bir adamdı.
Sí, un buen hombre que mató a su esposa por conveniencia.
Karısı yokmuş.
No tiene esposa.
Karısını severdim ama.
Su mujer sí me caía bien.
kendi karısını öldürmeyi düşünen beyin...
El cerebro que desea matar a una amada esposa...
O sadece Baahubali'nin karısı olmayacak aynı zamanda bir Kraliçe olacak.
Ella no sólo será la esposa de Baahubali... Será también la reina de este reino.
'Devsena, Baahubali'nin karısı kumandan...'
"Devsena, esposa de Baahubali, es acusada de..."
Son nefesini verirken karısını yada yeni doğmuş çocuğunu düşünmedi.
Cuando dió su último suspiro... No pensó en su esposa ni en su hijo por nacer.
Allen'ı vurman ve Hector'ın karısının telefonundaki fotoğrafları hakkında konuşmalıyız.
Debemos hablar de que le dispararas a Allen... o de tus fotos de la esposa de Héctor.
O sanığın karısı!
¡ Es la esposa del acusado!
Karısının bir ayda atlatması çok tuhaf.
Es raro que su esposa lo superara en un mes.
TJ'in karısıyla tekrar görüşmeliyiz.
Volvamos a hablar con la esposa de TJ.
Karısı bile bilmiyordu.
Ni siquiera su esposa lo sabía.
Neticede her gün karısını gömmez insan.
Un hombre no entierra todos los días a su mujer.
Richmond Dükü üzerinden onca haltı karıştırmamış olsaydık işi çoktan halletmiş olurlardı.
Si no hubiéramos tenido la mierda que tenemos sobre el Duque de Richmond, - habrían salido ganando.
Kafasındaki delikten bir sürü şeytan fırlayıp nehrin akıntısına karıştı.
Y una multitud de demonios han salido volando del agujero de su cabeza y han caído al río.
Bu yüzden salak Fransızlar karışıma klorat eklemişler.
Así que los tontos de los cojones de los franceses añadieron sales de cloro a la mezcla.
Şuna inanıyorum ki Londra'daki bazı güçlü kimseler şahsi menfaatleri için yasadışı köle sevkiyatına karışarak bu kölelerin ölümleriyle ardından da gerçekleri saklayarak suça iştirak etmiş oldu.
Es mi creencia que algunos hombres muy poderosos en Londres estuvieron implicados en un cargamento ilícito de esclavos para beneficio propio, fueron cómplices en las muertes de esos esclavos y en el subsiguiente ocultamiento de los hechos.
Şuna inanıyorum ki bazı güçlü kimseler yasadışı köle sevkiyatına karışarak bu kölelerin ölümleriyle suça iştirak etmiş oldular.
Creo que algunos hombres muy poderosos estuvieron involucrados en un envío ilegal de esclavos y fueron cómplices de la muerte de esos esclavos.
Bu tertemiz kar tanesini, kızım, ışığım aşkım, Winter'ımı sevgi dolu kollarınıza alın.
Acoge en tu seno a este, el más puro copo de nieve, mi hija, mi luz, mi amor... mi Invierno.
Karım kızarmış ekmek yer.
Mientras mi mujer se come unas tostadas.
Sabahları ben gazete okurken karım sevimli bir küçük kuş gibi kızarmış ekmeğini yiyor.
Y por la mañana leo el Gazette y ella se come sus tostadas como un dulce pajarillo.
Ben Doktor Amp. Özgürlük için baştan çıkarıyor adalet için yokuşları tırmanıyor ve bağımsızlığın ışığını yakıyorum.
Soy el doctor Amp haciendo la improvisación de la liberación, subiendo la rampa de la justicia y encendiendo la lámpara de la libertad.
Bu karışım, çapraz onaylama...
Es una mezcla de colaboración polinacional cruzada...
Sadece boktan karışık bir ambar.
Es sólo un complejo de almacenes de mierda.
- Daha da karışır.
- Explotaron.
Daha da karışır.
Explotaron.
Karıştırmış olmalıyım.
Seguro me confundí.
Kafam karışıyor. - Beyler, burasın kardeşimin evi, lütfen.
Oigan... este es el departamento de mi hermana, no es mío.
Tatlım, buradan zafer çıkarırsak sapına kadar devrim yapmış olacağız.
Cariño, si lo logramos, seremos revolucionarios.
Karışık bir durum.
Es complicado.
Danny kayıplara karışmadan önce beni aramış.
Antes de que Danny desapareciera, recibí una llamada.
Bu, karışıklık sonucu çıkmış bir hata, aşağılama sonucu değil.
Se trata de un error basado en la confusión, no nacido de desprecio.
Tüm bu karışıklardan ben sorumluyum.
Soy responsable de todo este caos.
Yara fıçıdaki sıvıyla karıştı ve onu çok daha güçlü bir hale getirdi.
Se mezcló con el fluido del tanque y le hizo más fuerte.
Tamam, Bak karışık duygular içinde olduğunu biliyorum.
Sé que hay sentimientos encontrados por todas partes.
Bak, kafan karışık biliyorum.
Mira, sé que estás confuso.
Oz'a geldiğimden beri benim de kafam karışık, ama sonra seni buldum.
Yo también he estado confusa desde que llegué a Oz. - Pero entonces te encontré a ti.
Bazen başkalarının evlerinde kokuların karışımı, yiyecek ve hayvanların feromonu yüzünden midem bulanabilir.
A veces me da náuseas en las casas de otros... por la mezcla de olores, las feromonas de la comida y las mascotas.
Ama böylelikle Bay Dr. Huth'la yakın çalışma imkanı bulacaksın. Böylece kafasındakiler bir sır olmaktan çıkar.
Pero... afortunadamente, usted trabajará de cerca con Herr Dr. Huth, para que sus pensamientos no sean un misterio, si entiende lo que quiero decir.
Belki de bu ünlü polis, kafası karışmış amirine askeri işgal altındaki mülkiyet yasasının özelliklerini açıklayabilir.
Quizá el célebre policía pueda explicar a su confundido superior los detalles de la ley de propiedad bajo ocupación militar.
Daha çok... Yani içine fazlasıyla öfke karışıyor. Sonuçta işte...
Es muy... parece que haya mucha ira, ya sabes, mezclada y...
Nathan ve Madeline ikilisi çok dengesiz bir karışım.
Bueno, Nathan y Madeline... es un cóctel bastante explosivo.
Evet, çok karışık bir konu.
Sí, es muy complicado, así que...
Bilim bizim sadece az karbon ve proteinlerin bir karışımı olduğumuzu söyledi bize.
La ciencia nos dice que solo somos... la mezcla primigenia de carbono y proteínas.
Karışık.
Es un tema complicado.
Bağışıklık sistemi çok karışıktır.
Los sistemas inmunológicos son muy complicados.
Bu 80 tonluk metal yığını, koltuk minderleri ve Bloody Mary karışımının havada süzülmeye hiç hakkı yok ama gel gelelim Newton'un kanat üzerindeki hava akışının yukarı kaldırma oluşturması ya da öyle boktan bir şeyle ilgili açıkladığı bir şeyler ki hiçbiri gram anlam ifade etmiyor ama şiddetle inanan arkadaki 82 yolcuyla birlikte uçak güvenli bir şekilde yolculuğuna devam ediyor.
Este armatoste de 80 toneladas de metal, asientos acojinados y cócteles Bloody Mary no tiene derecho a surcar los cielos, pero llega Newton explicando algo sobre que el aire fluye sobre el ala haciendo que se eleve o no sé qué movida, lo cual no tiene ni una pizca de sentido, pero ahí tienes a 82 pasajeros que creen firmemente en ello, y el avión continúa su trayecto a salvo.
Kafan karışık.
Estás confundido.