Olmayacağım tradutor Espanhol
6,101 parallel translation
Bugün Polonya'ya giden bir ticaret heyetine yerleştirildiğimi öğrendim. Aylarca olmayacağım.
Hoy supe que iré en una delegación a Polonia.
Bölgenin fiyaskosu olmayacağım.
- No. No seré la fracasada del condado.
Nüfusa yetecek kadar tedarikli olmayacağımız günün geldiğini söylerken aldatıyordum.
Cuando dije que el día estaba llegando y no tendríamos provisiones suficientes para sostener a la población, estaba mintiendo.
- Olmayacağım.
No lo estoy.
- Asla barışık olmayacağım.
Nunca me sentiré tranquilo al respecto.
Seninle muhatap olmayacağım.
Muy bien, ya no quiero hablar contigo.
Bağımlıları bilirim. Kullandığın ve yalan söylediğin biri olmayacağım. Hadi ilerle.
Sé cómo son los adictos, y no voy a ser aquel del que te aproveches y al que le mientas para que luego desaparezcas.
Sakin falan olmayacağım!
No me voy a relajar.
Bu aramayı asla yapmak zorunda olmayacağımı söylemiştin.
Me dijiste que nunca tendría que hacer esta llamada.
Burada olmayacağım.
No estaré aquí.
Teşhir olup olmayacağımızı bulacağım gibi.
Al igual que sé que averiguarás si tenemos o no responsabilidad legal.
Kendi evimde sürtük olmayacağım.
No seré la puta en mi propio negocio.
Engel olmayacağım.
No te detendré.
Bir süreliğine burada olmayacağım, tamam mı?
Tengo que irme por un rato.
- Ben öyle olmayacağım.
Yo no voy a ser así.
İşimiz bittiğinde artık senin hizmetinde olmayacağım, tamam mı?
Cuando termine, ya no estaré a su servicio, ¿ sí?
Muhtemelen sen döndüğünde ben artık burada olmayacağım.
Tal vez cuando regreses ya no estaré aquí.
Sen etrafımda olduğun sürece asla odadaki en garip adam olmayacağım.
Mientras estás alrededor, jamás seré el tipo más embarazoso en la habitación.
Ben senin rahibin değilim, hiçbir zaman da olmayacağım.
- No soy de tus acólitos, y nunca lo seré.
Olabilirim ama olmayacağım.
Podría, pero no lo haré.
New York seyahatini yeniden düzenlediler. Yani bir süre şehirde olmayacağım.
Y han reprogramado aquel viaje a New York, así que tendré que irme de la ciudad por un tiempo.
Bunu mutlaka biri yapacak ama o, ben olmayacağım için mutluyum.
Supongo que alguien debe construirla, pero estoy contento de que no vaya a constar en mi epitafio.
Baba olmayacağım. Çok yakında manyak kız arkadaşım gidecek ve Çin yemeği yemek üzereyim.
No seré padre en un tiempo cercano, mi novia loca se ha ido y estoy a punto de comer algo de tu comida china.
Seninle hiç tanışmasaydım asla sahip olmayacağım bir sorun.
Un problema que nunca habría tenido de no haberte conocido.
Asla aday olmayacağım. Asla.
No me presentaré nunca.
Seninle muhatap olmayacağım.
Ya no te voy a escuchar más.
15 yıl sonra ben burada olmayacağım. Öyle mi?
No estaré aquí dentro de 15 años.
Güven bana, daha iyi olmayacağım.
Créeme, no.
Artık kimsenin tutsağı olmayacağım.
No seré el prisionero de nadie nunca más.
- Buna taraf olmayacağım.
No seré parte de esto.
Olmayacağım da.
Y no lo estaré.
Onlara artık birlikte olmayacağımızı söylememiz gerek.
Vale, tenemos que decirles que no vamos a volver juntos.
Bu esir mübadelesinde piyon olmayacağım.
No seré un peón para su intercambio de prisioneros.
Bu vücut başarısız olabilir ama ben olmayacağım!
¡ Este cuerpo podrá fallar, pero yo no!
Seninle muhatap olmayacağım.
No voy a escucharte más.
Hiç olmadım olmayacağım da.
Nunca lo he sido y nunca lo seré.
Bu mahkum değişiminde piyon olmayacağım.
No voy a ser un peón en este intercambio de prisioneros.
Ama asla yeniden senin olmayacağım.
Pero jamás seré tuyo de nuevo.
Üzgünüm ve... Sana olan aşkım yüzünden artık pişman olmayacağım gün gelsin diye dua ediyorum.
Lo siento y... rezo para que llegue el día en el que ya no lamente haberte amado.
Sana açıklama yapmayacağım ancak bunun şerefli olmayacağını söylemek yeter.
No lo explicaré, pero alcanza con decir que no sería honorable.
Kendi çizgi roman dükkânımız olmayacağı için hayal kırıklığına uğradım.
Estoy muy decepcionado de que no vayamos a tener - nuestra propia tienda de cómics.
Yani, zamanımın olup olmayacağı biraz şüheli, bilirsin?
Así que dudo mucho que vaya a tener tiempo, ¿ sabes?
Bu tarafta tutuklama olmayacağını mı söylüyorsun?
¿ Me dices que no hay ninguna unidad de detención en EE.UU.?
- Kolay olmayacağının farkındayım. Halletmemiz gereken bir sürü problemimiz var.
- Sé que no va a ser fácil, que tenemos mucho en qué trabajar.
Ama sonra DNA'mın yardımcı olmayacağını anladım, Çünkü, Jared DNA yüzünden mahkum edilmedi.
Pero luego me dijeron que mi ADN no serviría porque, para mi sorpresa, Jared no fue sentenciado gracias al ADN.
Sonsuza kadar benim olmayacağını işte ilk defa o zaman anladım.
Esa fue la primera vez que supe que no iba a ser mío para siempre.
Çünkü bildiğim bir şey varsa, o da kendimizi kurban olarak düşünürsek ve kendimizin efendisi ya da kendimizin metresi olmazsak asla kendi hayatımızda özgür olamayacak ve asla bir geleceğimizin olmayacağıdır.
Porque si hay algo que sé es que ninguno de nosotros será libre hasta que dejemos de pensar en nosotros como víctimas y nos convirtamos en los dueños y las dueñas de nuestras propias vidas y de nuestro futuro.
Bu Nembutal. Doğrusunu söylemek gerekirse bir antiemetikle beraber almalıyım ama sorun olmayacağını düşünüyorum.
Esto...
Aynı şey olmayacağını biliyorum. Ama başka bir Sam bulana kadar, seninle takılmaya hazırım.
Mira, sé que puede que no sea lo mismo, pero hasta que encuentres otra Sam, estoy libre para echar el rato.
Başımızı kaşıyacak vaktimiz olmayacağını söyledin.
No. Porque acabas de decir que va a ser demasiado.
Shikamaru... Şimdi elimizden bir şey gelmiyor olabilir ama bu hiç yardımımıza ihtiyaç olmayacağı anlamına da gelmiyor.
¿ Shikamaru? pero puede que haya un momento en el que podamos.