Sahtekâr tradutor Espanhol
886 parallel translation
O kadının tam bir sahtekâr olduğu hissini üzerimden atamıyorum.
No puedo deshacerme del sentimiento - de que esa mujer es una idiota.
Sahtekârın teki.
- Es un farsante.
Paul sahtekâr olduğunu söylüyor ama değil.
Paul dice que es un farsante, pero no lo es.
İğrenç yaşlı sahtekâr.
¡ Viejo desgraciado, crápula!
Dinle Estelle, o Batala gördüğüm en sahtekâr adam.
Mira, Estelle, ese Batala... es el mayor sinvergüenza que me he topado nunca.
Bana sahtekâr mı diyorsun?
¿ Me estás llamando tramposo?
Adolp, seni yaşlı sahtekâr.
- Adolph, eres un viejo farsante.
Uzun zamandır sahtekâr oyunlarını yakalamak için bekliyordum.Sen evine git!
Llevo mucho tiempo esperando a echarle mano a ese fanfarrón.
- Seni sahtekâr!
- Turelot. - El viejo crápula.
- Eyaletin en büyük sahtekârı.
¿ Quién es? - Es el mayor granuja del estado.
Çeki yolumdan adi sahtekâr.
Fuera de mi vista, sinvergüenza.
"Seni yaşlı sahtekâr."
"Viejo ladrón"...
Sahtekârın gönderme cüretini göstereceğine eminim.
Apuesto que ese ladrón tendrá el valor para enviármela!
- Sahtekâr. Senmişsin.
Ah, eres tú, farsante.
Sahtekâr.
¡ Farsante!
İki dilde de söyleyemez. Sahtekârın biri.
- El tampoco.
O iki sahtekâr kefaletle çıktı!
Esos dos sinvergüenzas salieron de la cárcel bajo fianza.
Sahtekâr, üçkağıtçı ve bir çeteci.
Un estafador, un timador y un gángster.
- Hâlâ sahtekâr mı sanıyorsunuz beni?
- Me desprecias, ¿ verdad?
Sahtekâr!
¡ Tramposo!
Bu genç adam bir sahtekâr da olabilir yahut da düzenbaz. Ya da şunlardan...
Puede ser un estafador, o confidente de una banda.
Ne sahtekâr adamsın! Hanımefendi, bu adamı iyi tanıyor musunuz?
Pero si lo compras en Suiza sale mas barato.
Seni sahtekâr.
Farsante.
Adam gibi bir kalıptan yoksun kalmışım sahtekâr doğanın marifetiyle güzellikten nasip almamışım.
yo, privado de la bella proporción, desprovisto de todo encanto por la pérfida naturaleza ;
Sahtekâr olan o.
Él es el impostor.
Neysen onu dedim ; lâf ebesi, yalancı ve sahtekâr.
Le llamo lo que es, un bocazas mentiroso y un farsante.
Sahtekâr olduğumu nereden biliyorsun?
¿ Cómo sabe que soy un farsante?
- Sahtekâr olduğunu biliyorum!
- ¡ Sé que es un embustero!
- O sahtekâr evlenmez.
- Te equivocas.
Yalancıyım, sahtekârım ve üç kağıtçıyım.
Soy un mentiroso, un farsante y un estafador.
- Bırakalım da halk ne kadar sahtekâr olduğunu görsün.
- Que el público vea el fraude que es.
Dinle sahtekâr, bu sözlerle...
- Escuche, embaucador... - Déjale en paz, Al.
Kız kardeşini böyle mi kolluyorsun seni sahtekâr?
¿ Ahora la defiendes, farsante?
Tabi ki.Aynı yaşlı sahtekâr.
Sí. El mismo viejo cabrón.
Para için. Sahtekâr.
Lo hiciste para atraer a los turistas.
Seni yaşlı sahtekâr seni.
Viejo sinvergüenza.
Ben onun her zaman can sıkıcı bir yaşlı ve uslanmaz bir sahtekâr olduğunu düşünmüşümdür.
Opino que el mayor Pollock siempre ha sido un viejo aburridísimo y un timador perverso.
Ben bir sahtekâr mıyım?
¿ Soy acaso un impostor?
Sahtekâr.
Una farsante.
Ama diğer taraftan haklısın çünkü o gerçek bir sahtekâr.
Pero por otra parte también tienes razón. Porque es una auténtica farsante.
Bana onun bir sahtekâr olmadığını söyleme.
Claro. No me digas que no es una farsante.
Ama gerçek bir sahtekâr.
Pero una farsante auténtica.
Gerçek şu ki ben bir sahtekârım.
La verdad es que soy un fraude. No tengo dinero.
Seni adi sahtekâr!
¡ Serás un ladrón apestoso!
Adi sahtekâr.
Maldito sinvergüenza.
Seni sahtekâr, ihtiyar pislik.
Vaya, viejo bribón.
O bir sahtekâr. - Bir saniye.
Espere.
Ben bir sahtekârım Eleanor.
Soy un impostor, Eleanor.
Ne sahtekârım, ne de düzenbaz.
No soy un estafador.
Sen ne sahtekâr bir adamsın! Vurun!
Te mira a los ojos, te besa la mano, te pide que reces por ella...
O bir sahtekâr.
Es una farsante.