Vurmak tradutor Espanhol
4,529 parallel translation
Çünkü onu senin için vurmak üzereydim!
¡ Estaba a punto de matarlo por usted!
Onu öldüren adam eğer onu tanısalardı yaptığı çalışmaları bilselerdi nasıl biri olduğunu bilselerdi çantasını çalıp onu vurmak yerine onu arabasına götürür güvende olmasını sağlardı diye düşünmek istiyorum.
Me gusta pensar que si el hombre que la asesinó la hubiese conocido ; si hubiese sabido el trabajo que hizo, si supiese la persona que era... La hubiese ayudado a llegar a su coche, se habría asegurado que estaba a salvo, en lugar de robarle el bolso y dispararle.
Beni vurmak, masum bir kadını öldürmek zorunda değildin.
No tenías que dispararme, matar a una mujer inocente.
Vurmak iyi bir şey mi kötü bir şey mi?
¿ El negro es el bueno o el malo?
ABD'nin kilit liderlerini vurmak için nişan noktaları belirliyoruz.
Estamos planeando tiros de francotirador para matar lideres clave de los EU.
Sadece seninle bilimin dibine vurmak istiyorum.
Solo quiero hacer, como, ciencia loca contigo.
Natalie'ye de vurmak zorunda mıydın?
¿ Tuviste que arrastrar a Natalie de vuelta a eso?
Vera'ya gem vurmak istemem, ama belki bir mağarada daha mutlu olabilirdi.
Bueno, no quiero tirar a Vera a la cuneta, pero quizá ella estaría más feliz en el cuarto de estar.
Trish, onun oraya çıkıp benim çıkamadığımı yüzüme vurmak için bunu buraya bıraktı!
Trish ha depositado aquí a mí para frotar su nariz, que estaba allí y yo nunca lo he hecho!
Onu vurmak için bayağı uğraşacağız.
Vamos a tener muy poco tiempo consiguiendo un disparo limpio.
Ona vurmak istemedim.
No fue mi intención a pegar.
Tamam, nişancımız McKinney'in çaresizce silah aradığını öğrendi, onunla irtibata geçti sonra da Ookala vurmak için buraya sürükledi.
McKinney necesita urgente un arma... el francotirador se entera, lo engaña... y entonces atrae a Ookala para dispararle.
Bazı hastalarımız, iç acılarını bir biçimde dışa vurmak için kendilerine zarar verir.
Algunos de nuestros pacientes se hacen daño sólo para dar a su dolor interno una forma externa.
Beni vurmak mı istiyorsun?
¿ Quieres dispararme?
Dayandım, çünkü eski evli sevgilimi vurmak istedim ve vurdum. Artık evli değil.
Yo aguanté porque quería tener sexo con mi ex casado y lo hice y el está divorciado ahora.
Köstebekle beni takip eden kişi aynı kişi muhtemelen. Beni vurmak, ezmek ya da klozetimde boğmak için doğru anı bekliyor.
Bueno, probablemente es la misma persona que me ha estado siguiendo, esperando el momento adecuado para dispararme o atropellarme o ahogarme en mi propio baño.
Onu vurmak istememiştim.
No quería dispararle.
- Tamam. Beni vurmak, kilim fiyatlarının yenilmezliğini yok etmez Lana.
Dispararme no va a cambiar la imbatibilidad de los precios de sus alfombras.
Ve aklınızda bu varken, Erişilenler'in canını gerçekten acıtacak yerine vurmak isterseniz inanıyorum ki size yolu gösterebilirim.
Y con ese pensamiento, si realmente queréis atacar a los Reach donde duela, creo que puedo mostraros cómo.
Kafama beyzbol sopası ile vurmak isteyen 200 kişi var dışarıda!
¿ Hay doscientas personas fuera a las que le gustaría romperme la cabeza con un bate de béisbol!
Ve sonra belki de sizi takip edecek kadar cesur birkaç polisi vurmak için, değil mi?
¿ Y luego quizá disparar a unos policías si se atrevían a seguiros?
Çünkü vurmak zorunda kalırım.
Tendría que dispararle.
Üç yıl sonra, Jeremy Howser'ı vurmak için aynı silahı kullanıyor. Neden?
Tres años más tarde, utiliza el mismo arma para disparar a Jeremy Howser. ¿ Por qué?
Vurmak zorundaydım, oradan kaçmak zorundaydım.
Tuve que hacerlo. Tenía que salir de ahí.
Bilmiyorum, ama bence bu şeyi uçmak ve bazı şeyleri vurmak için kullanıyorlar.
No lo sé, pero lo que se me ocurre es que lo usan para volar y dispararle a cosas.
- Başka ne dediler? Kız, erkek arkadaşının bankada o adamı vurmak istemediğini söylememi istedi.
La chica dijo que os dijera que su novio no pretendía disparar al hombre del banco.
Hala bir günümüzün olduğu fark eder mi sence yoksa bir taşta üç kuş vurmak gibi mi olur?
¿ Cree qué importará que nos quede un día más o será 3 pájaros de un tiro?
Tamam, orospu çocuğu. Vurmak mı istiyorsun?
De acuerdo, hijo de puta. ¿ Quieres darme?
Kapıyı vurmak tuhaf geliyor.
Se hace raro llamar a la puerta.
Sana vurmak istemiyorum.
No quiero pegarte.
Liam'ın seni ve kız arkadaşını vurmak üzere olduğunu hesaba katarsak...
- Ése será un truco estupendo... considerando que Liam está a punto de dispararte a ti y a tu novia.
Haftaya başınızı taşlara vurmak istemezsiniz.
No querrá lamentarse la semana próxima.
Asıl yapmam gereken şey Dalia'nın en büyük zayıflığını bulmak ve acımazsızca o noktadan vurmak.
Lo que necesitamos hacer de verdad es encontrar la mayor debilidad de Dalia y explotarla despiadadamente.
Lisa duygularımı açığa vurmak için daha sağlıklı yollar bulmama yardım ederken Noah duygularını biraz daha meymenetsiz bir yoldan açığa vuruyordu.
Mientras Lisa trataba de ayudarme a encontrar una saludable salida a mis sentimientos... Noah estaba ocupado buscando un ángulo que era ligeramente más siniestro.
Söyle bana onu kalbinden vurmak için hangi sihirli oku kullandın?
Dígame... ¿ Qué flecha mágica usó para perforar su corazón?
Gemiye gelirsek... Gemiyi bir nevi Aya'nın galaksiyi yemesini engellemek için ona vurmak için kullandık.
Por cierto, respecto a la nave... tuvimos que usarla como ariete para evitar que Aya devorase la galaxia.
Seni vurmak için sadece silahlarının çalıştığından emin olması gereken tipler.
El tipo de tíos que te disparan para asegurarse de que la pistola funciona.
Plan insanları vurmak mı?
El plan es... ¿ disparar a gente?
Ava çıkar mısın? Vurmak yani. Bir şeyleri öldürmek, hayvanları.
¿ Cazar... ya sabes, disparar.
Bana tekrar vurmak için mi geldin?
- ¿ Estás aquí para volver a pegarme?
Bana vurmak mı?
- ¿ Pegarme?
- Vurmak zorunda olduğunu söylemiyorum.
- No digo que tengas que dispararle.
Kendi sözcüklerimi yüzüme vurmak Roma'nın düşündüğü diğer müttefiklerden sadece biri olduğunu söylemek için mi?
Para hacerme tragar mis propias palabras y demostrar que la alianza con Roma es sólo una de las muchas que puede considerar.
Sen hapse girmeyesin diye adama avukatinin önünde vurmak zorunda kalmistim.
Tuve que darle un puñetazo a ese tipo delante de su abogado para evitar que fueras a la cárcel.
Sen hapse girmeyesin diye adama avukatının önünde vurmak zorunda kalmıştım.
Tuve que pegarle al tipo enfrente de su abogado para mantenerte fuera de la cárcel.
Adam beni vurmak üzereydi.
Iba a dispararme.
Şu anda voleyi vurmak üzereyim. Çağrılarınıza döner miyim?
Estoy demasiado ocupado para viajes de 10 dólares.
İlla vurmak istedin değil mi?
Realmente querías disparar, ¿ verdad?
- Dibe vurmak böyle bir şey demek ki.
- Así que este es el jodido final.
İlk komplo sonuçsuz kalınca onun kardeşini vurmak. Ne?
¿ Qué?
Ya da belki beni vurmak istersin.
O quizá te gustaría dispararme.