Zorundayız tradutor Espanhol
14,608 parallel translation
- Bunu şimdi mi konuşmak zorundayız?
¿ Tenemos que hablar de esto ahora?
Diesel, ne söylediğini anlıyorum ama kendimizi bir köşeye boyadık ve şimdi kendimizi boyamak zorundayız.
Diesel, entiendo lo que dices, pero nosotros mismos nos hemos acorralado, y ahora debemos salir.
Ama bunu yapmak zorundayız.
Pero tenemos que hacer eso.
Gitmek zorundayız.
Tenemos que irnos.
Kara Kale'ye ulaşmak zorundayız.
Hay que llegar al Castillo Negro.
- Bunu soruşturmak zorundayız.
- Tenemos que investigar esto.
Parayı teslim etmek zorundasınız ama biz de orada olmak zorundayız.
Vas a entregar el dinero, pero tenemos que estar ahí.
Hayır. Deneme Koleksiyonunun da gözden geçirildiğini belirtmek zorundayız. Ama yenilenmesine rağmen belirsiz görünüyor.
No, debemos decirle también, que la colección Ensayos, está en estudio... y aunque fue "rediseñada", sigue siendo precaria... y el futuro parece comprometido.
Buna şüphem yok. Fakat bazı veliler onun sınıftaki varlığından endişe duyuyor. Bütün velileri düşünmek zorundayız...
Seguro, pero algunos padres están preocupados por su presencia en clase y debemos pensar en todos.
- Clarence, yapmak zorundayız!
- Clarence, ¡ tenemos que hacerlo!
- Geri dönmek zorundayız.
Debemos regresar.
İkimiz de birbirimizin yerini 7 / 24 bilmek zorundayız.
Necesitamos saber dónde está el otro las 24 horas.
Çok vaktimiz yok, dikkatli olmak zorundayız.
No tendremos mucho tiempo, pero debemos ser cuidadosos.
Bir tercih yaptın ve şimdi bedelini ödemek zorundayız.
Tomaste una decisión y ahora debemos pagar el precio.
Teyit etmek zorundayız.
Pero debemos verificar.
Quito'daki ABD Elçiliği'ne gitmek zorundayız yani gerçekten Ekvador'a gitmeliyiz.
O sea, tenemos que ir a Ecuador de verdad.
Ülkeden çıkmamız lazım, sanırım arabayla. Batı Yakası'na gitmek zorundayız.
Cruzamos el país, en auto, creo, y llegamos a la Costa Oeste.
Gitmek zorundayız.
Tenemos que irnos. Vamos.
Bizim işimiz bu ve bu mağazadaki tüm herşey hakkında uzman olmak zorundayız.
Está bien, este es nuestro negocio, y se supón que tenemos que ser expertos en cada producto en la tienda.
Toplantıyı bitirmek zorundayız.
Tenemos que terminar nuestra reunión.
Efendim, gitmek zorundayız.
- Señor, tenemos que irnos.
- Evde kalmak zorundayız.
Nos quedaremos en la casa.
Onlar geri dönmeden önce ayrılmak zorundayız.
Tendremos que irnos antes de que regresen.
- İnandırıcı olmak zorundayız.
Pero mejor me lo guardo. Es mejor, está bien. Pero sé persuasivo.
Neden şişko adam için eşek gibi çalışmak zorundayız?
¿ Por qué tenemos que trabajar como mulas para el gordo?
Yanlış yargılama alırsak, hepsini baştan almak zorundayız.
Si obtienes una anulación del juicio, y tenemos que hacer esta cosa entera otra vez.
Devam etmek zorundayız.
Tenemos que ir hacia adelante.
Yargıcın "etraflıca anlamasını" beklemek zorundayız.
Tengo que esperar a que este Juez tenga una "comprensión global".
O şerefsizlerin işleri yürütüş tarzına adapte olmak zorundayız.
Tenemos que acostumbrarnos a la manera de proceder de estos cabrones.
Kıştepesi'ne geri dönüp ikisini de kurtarmak zorundayız.
Tenemos que volver a Invernalia para salvarlo y recuperar nuestro hogar.
Zengin ya da fakir, asil ya da avam günah işlersek, kefaretini ödemek zorundayız.
Ricos o pobres... nobles o gente común... si pecamos... debemos expiar.
Hepimiz aslında iyi olduğumuza inanmak zorundayız, değil mi?
Todos tenemos que creer que somos decentes, ¿ no es así?
Arkadaşımızın yanına dönmek zorundayız.
Tenemos que volver a nuestro amigo.
- Ona yardım etmek zorundayız.
- ¡ Tenemos que ayudarlo!
Ama dediğin gibi, bir şeyler yapmak zorundayız.
Pero como has dicho, tenemos que hacer algo.
Onun da kandırıldığını farz etmek zorundayız.
Tenemos que asumir que ella ha sido engañada.
Ama bütün ırkların iyiliği için onlarla yüzleşmek zorundayız.
Pero por el bien de todas las razas, debemos hacerle frente.
Ellcrys'e gitmek zorundayız.
Tenemos que llegar a la Ellcrys.
Ruhlar âlemine dönmesi için ona yardım etmek zorundayız.
Tenemos que ayudarla a volver al mundo de los espíritus.
Deden gelmeden önce sığınacak bir yer aramak zorundayız.
Debemos buscar refugio antes de que tu abuelo venga.
Düşmanı nehirde durdurmak zorundayız yoksa sizi öldürüp ailelerinize saldırır.
Debemos detener al enemigo en el río, o los matará y atacará a sus familias.
Kardeşini bulmak zorundayız.
- ¡ No! Tenemos que encontrar atu hermana.
Bunu atlamak zorundayız ve en az iki saat sürecek.
Y eso llevará al menos dos horas.
Denemek zorundayız.
Tenemos que intentarlo.
Bu... İşte burası, Bunu herhangi bir masrafla satmak zorundayız.
Esto, esto aquí mismo, tenemos que venderlo, a cualquier precio.
Onun için yaşamak zorundayız.
Tenemos que vivir.
Hemen ayrılmak zorundayız!
¡ Tenemos que irnos! ¡ Ahora mismo!
Olağan yerlerde buluşmak zorundayız.
Tenemos que reunirnos en cualquier lugar que podamos.
- Ama şimdi gitmek zorundayız.
Pero ahora tenemos que salir.
- Gitmek zorundayız.
Tenemos que irnos.
Şimdi Bayan Schnuck. Sizi uyuşturucu kullandığınız için tutuklamak zorundayım.
Srta. Schnuck debo arrestarla por posesión de drogas.