English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Bırısı

Bırısı tradutor Francês

5,235 parallel translation
Telefon santrali gibi davranmayı bırakıp üzerimden alır mısınız şunu?
Voulez-vous bien arrêter de jouer les standardistes et me détacher de lui?
Buna odaklanmam gerek. O yüzden beni biraz rahat bırakır mısın acaba?
J'ai besoin de me concentrer la dessus, donc est ce que tu pourrais est ce que tu pourrais me laisser plus d'espace?
Bir de, bana öyle seslenmeyi bırakır mısın?
Et, euh, tu peux arrêter de m'appeler comme ça?
" seni bırakmış olma düşüncesi bile benim yüreğimi kırıyor.
"Mon coeur est brisé à la pensé de te quitter. " Je sais que Dieu est en contrôle.
Silahı bırak yoksa saldırırlar.
Lâche ton arme ou ils s'attaquent à toi.
Eminim sana zaten bildiğin bir şeyi söylüyorumdur şu an ama kredi kartları sinirsel ağlarla çalışır böylece harcama kalıbını belirleyebilirler.
Je vais te dire ce que tu sais déjà. Certains algorithmes enregistrent les dépenses des clients.
Enstrümanlarınızı biraz bırakır mısınız?
Posez tous vos instruments.
Rica etsem beni anayola kadar bırakır mısın?
Pouvez-vous me conduire jusqu'à l'autoroute?
Bununla eğlenebiliriz ama ikimiz için de bu durum rahatsız bir hal alır ve durmak istersek, öylece bırakıp, çantalarımızı topluyoruz.
On peut s'amuser avec ça mais si à un moment donné l'un d'entre nous n'est pas à l'aise et veut arrêter, on fait nos bagages et on se tire...
Sanırım sigarayı bırakmak için yanlış haftayı seçtim.
Ce n'était pas le moment pour arrêter de fumer.
Sıkıştırılmış et ve kemikten bir bıçakla intihar girişimi.
Tentative de suicide, avec une arme faite de sang et d'os compactés.
- Akışına bırak. Eğer kırılma noktasına gelirse, defoluruz, tamam mı?
Laisse-toi aller, et comme je t'ai dit, si jamais ça arrive au point de rupture, rien à foutre, on dégage.
Bütün kız ve erkek yeğenlerimin arasından, sen biricik olansın, Stanley, kavrayış noktasından bıktırıcı olmayan.
De tous mes neveux et nièces, toi seul n'es pas d'un ennui à périr.
Tuvalet olan kısım sizde kalır, ben de diğer kısmı Bay Vah-Vah'ye satarım
Vous conservez la partie A avec les toilettes, et je vends la partie B à "Wha-Wha".
Lütfen beni yalnız bırakır mısın?
Laissez-moi seule.
- Hayır, sadece Şerif Yardımcısı'nın beni tuvalet hakkımdan ne kadar süre mahrum bıraktığını kayıt altına alıyorum.
Je me demandais seulement depuis combien de temps votre adjoint m'avait privé de mon droit d'aller à la toilette.
Hayır, geceleyin etrafta böyle takılacaksan çok sıkı külotlar giymeyi bırak, kimse bunu görmek istemez.
Non, si tu décides de te balader dehors la nuit, arrête de porter des slips kangourous, personne n'a envie de voir ça.
İlk taarruz silahları, hava savunmalarını saf dışı bırakmakta kullanılır.
Ils sont une première arme de la grève, utilisé pour prendre la défense aérienne.
Uzaktan devre dışı bırakabilir misin? Hayır.
Pouvez-vous le désactiver à distance?
- Bizi yalnız bırakır mısın lütfen?
Laissez-nous.
Bizi biraz yalnız bırakır mısın?
Tu nous laisses seuls une minute?
George Hunter, kurulu Alex Longshadow'ın şeflik mertebesinden sıfır güven oyuyla safdışı bırakması için ayarttı.
George Hunter a engagé le conseil dans une campagne pour évincer Alex Longshadow du poste de chef grâce à une motion de censure.
Bir adamın boğazını ısırınca, iyi izlenim bırakıyorsun.
Bouffer la gorge d'un homme, ça impressionne!
Çalışıyormuş gibi yapmayı bırakır mısın?
Tu peux arrêter de faire semblant de travailler stp?
Vincent, bizi bir dakika yalnız bırakır mısın?
Vincent, laisse-nous une minute, s'il te plaît.
Onu rahat bırakır mısın?
Tu ne peux pas la laisser tranquille?
- Bırakır mısın?
Tu peux arrêter?
Hayır, bırak.
Non, s'il vous plaît.
A.B.D. hükümeti tarafından onaylanmış, yıllık Arınma işlemlerinin başladığını belirten bir acil durum yayınıdır.
Votre Système de radiodiffusion d'urgence vous annonce le début de la purge annuelle approuvée par le gouvernement américain.
- Sanırım sana, beni rahat bırak demeye çalışıyor.
Je crois qu'il est en train de vous dire de me laisser tranquille.
Arada sırada bir paket alırım. Bir tane yakıp küllüğe bırakırım.
J'en achète de temps en temps et j'en laisse une brûler.
Şistin kuzenimin yüzey hakkına dâhil olan sınırın altında olduğunu kanıtladığımızda sonsuza dek onu saf dışı bırakacağız.
Une fois qu'on aura prouvé que le schiste argileux est au-dessous des droits de surface de mon cousin nous le fermerons pour de bon.
Ani bir saldırıyla onu elinden alan biri hakkında da biraz yer bırak.
Laisse juste un peu de place dedans à quelqu'un pour intervenir et s'échapper d'elle.
Ona öyle demeyi bırakır mısın?
Tu peux éviter de l'appeler comme ça?
"Bıktırıcı bir dünyada bir sevap ışıldıyor."
"So shines a good deed in a weary world."
Sana diyorum, o sözleşmeyi kazanır ve ben de ellerimi boynuna atarsam Altı Gün Savaşı'nı bir kenara bırak, saniyeler içinde işi biter.
S'il gagne ce contrat, je l'étrangle, aux chiottes la Guerre des Six Jours, ça ne prendra qu'une seconde.
Lütfen bırakın, benim hatırıma.
s'il vous plaît.
İstersen ben bırakırım.
Je peux le ramener, s'il veut.
Eğer bu konuda tatmin olmazsa ortaya çıkmak zorunda kalır. Ve sen bunu benim yüzüme söyleyeceksin çünkü ben söylemekten bıktım.
S'il n'est pas content, qu'il sorte un peu de l'ombre pour venir me le dire en face, parce que je commence à être fatigué de la tienne.
Yalvarırım! Ne olur bırakın!
S'il vous plaît, laissez-la!
Yaralandım, bıçak yedim ve ısırıldım.
Je me fais tailler poignarder et mordre.
Yani bazı insanlar klasik sığır ciğeriyle yapıyor ama onların pişirme hakkı olmamalı.
Certains se contentent de bons vieux reins de bœuf. Ils n'ont pas le droit de cuisiner, eux.
Peki 32 geminizde bulunan 4000 adamı beslemek için, Ejderhakayası'nda ne kadar buğday, arpa, sığır ve domuz etleri üretiyorsunuz?
Et quelle quantité de blé, d'orge, de bœuf et de porc produisez-vous à Peyredragon pour nourrir vos 4,000 hommes à bord de vos 32 bateaux?
Söz veriyorum herkes beni avlamayı bırakır bırakmaz Günışı yüzüğü yapma büyüsünü bulacağım.
Promis, quand je ne serai plus traquée, je trouverai le sort pour la bague de jour.
Bırakırsanız iltihap olur. Gözünüzün önünde yayılır, büyür.
Non soignée, elle suppure, s'étend, croît à vue d'?
Boş pansiyon. Kapıyı açık bırakmış. Döndüğünde her şey hazır.
un bed and breakfast vide, elle a laissé la porte ouverte, prête pour y retourner.
Beni yalnız bırakır mısın, lütfen?
Pourrais-tu juste me laisser seule, s'il te plait?
Tamam mı? Şırıngayı bana verip Dr. Jordan'ı bırakın yeter.
Donnez-moi la seringue.
Shawn, dalga geçmeyi bırakır mısın?
Tu peux arrêter ces conneries?
- Editör de devamlı büyük bir haber yakalamam için sıkıştırıyor. - Bıyıklar!
- L'éditeur veut un scoop.
Sanırım seni bırakmak istemiyor.
Comme s'il ne voulait pas t'abandonner.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]