Diyorsunuz ki tradutor Francês
279 parallel translation
Diyorsunuz ki ; sıradan insanlar yasalara uymalı, çünkü adı üstünde, onlar sıradan.
Les ordinaires respectent Ia Ioi parce qu'iIs sont ordinaires.
Diyorsunuz ki yargıç Thatcher Jean bana aşık oldu.
Vous me dites que Jeanne est en train de tomber amoureuse de moi.
- Yani diyorsunuz ki...
- Vous insinuez...?
Diyorsunuz ki kediler...
Vous disiez que les chats...
Oysa siz diyorsunuz ki, "Vurun ki sesi çıkmasın!" "Ezin ki patlamasın!"
Frappez-la, écrasez-la, elle n'explosera pas!
Yani siz şimdi diyorsunuz ki bu sendika şubesinde her yıl 65.500 dolar toplanıyor ve mali kayıt tutulmuyor.
Vous dites que votre union, qui fait des recettes se montant à 65 000 dollars par an, ne tient aucun livre de comptabilité?
Diyorsunuz ki "Gelecekteki savaşlarda, askerler uçaktan paraşütle... atlayarak istila yapabilecekler."
Vous dites que dans une guerre future les arrières des pays belligérants seront envahis par des armées lâchées en parachute de formidables flottes aériennes.
Burada ise diyorsunuz ki "Ordu, hava saldırılarından korunmak için, alarm sistemlerini ve de sığınakları da içeren bazı metotlar geliştirmelidir."
Vous déclarez que l'armée devrait chercher à se protéger contre les raids aériens avec des alarmes, et des abris contre les bombes.
Diyorsunuz ki, " Orada bulunan ordu ve donanma güçleri.... kaza dairesinin sorularından endişeliler.
Vous dites, je cite : "L'armée et la Marine sont surtout préoccupées par la juridiction ici."
Gidip geliyorsunuz ve ben hiç duymuyorum, bana diyorsunuz ki...
Vous entrez, vous sortez, je ne vous entends jamais et vous me...
- Yani diyorsunuz ki, o kahpe...
Vous croyez que cette...
Yine diyorsunuz ki ; sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz.
Et encore : " On n'est pas lié par un serment
Peygamberlere mezar yapar, adil kişilerin türbelerini donatırsınız. Diyorsunuz ki ;
Vous bâtissez les sépulcres des prophètes, ornez les tombeaux des justes, et vous dites :
Yani, diyorsunuz ki, Harold Potter sıradan bir İngiliz'di ve İskoç olma eğilimi hiç yoktu.
Selon vous, Harold Potter était un anglais parfaitement ordinaire, sans aucune tendance à devenir écossais?
- Diyorsunuz ki...
- Mais...
Ve şimdi diyorsunuz ki, onu bulamıyoruz.
Ah oui? Et vous ne le trouvez plus?
Tanrım! Önce diyorsunuz ki,
Vous êtes incroyable.
- Diyorsunuz ki... oraya gidip kendinizi havaya uçurmak için gönüllü olacaksınız?
Vous vous porteriez volontaire pour sauter avec cet illuminé?
Siz ve diğerleri, Siyah Bilinçliliğinden bahsederken diyorsunuz ki, "Bizim asıl liderlerimiz cezalandırıldılar ve Robben Adası'nda hapse mahkum edildiler."
Mais c'est eux qu'on accuse et pas la société des Blancs. Lorsque vous ou d'autres représentants de la conscience noire dites : "Nos vrais leaders ont été assignés à résidence ou emprisonnés".
Yani diyorsunuz ki sizin... afedersin, Jack'in bu yaratığı yanlarına alıp, bir ev hayvanı gibi onu sevip bakmayı isteyeceklerini mi söylüyorsunuz?
Vous dites que vous seriez prêt... Pardon. Que Jack serait prêt à adopter cette créature,
Diyorsunuz ki burada 2000 yaşında bir mumya vardı, değil mi?
Il y avait ici une momie vieille de 2000 ans.
Yani siz diyorsunuz ki, sizin bildiğiniz kadarıyla, bu... CIA'e bir bağış olacaktı?
Est-ce qu'il s'agissait d'un don à la CIA, d'après vous?
Siz ne diyorsunuz ki?
Comment voudriez-vous l'appeler?
Derek'de, siz bizzat kendiniz diyorsunuz ki ayrıntılı bir teoriye dayanan davalarda diğer teoriler bir anlam ifade etmiyorsa söz konusu teori kabul edilir.
Dans l'affaire Derek, vous avez dit vous-même qu'une argumentation fondée sur des présomptions et non des faits, n'est valable que si aucune autre théorie ne tient.
Hayır, siz diyorsunuz ki belki de, belki Neil Daemon'ı sevdiği için ben onu bıraktım, ama belki, o beni terk etti?
Attendez, vous voulez dire que peut-être, peut-être je ne l'ai pas quitté parce qu'elle aimait Neil Daemon, mais peut-être elle m'a quitté?
Yani diyorsunuz ki bu kaza Subay Adayı Albert'ın mı hatası?
Il serait donc le seul responsable de l'accident?
- Yani diyorsunuz ki... Diyorsunuz ki...
Alors, vous voulez dire que...
Diyorsunuz ki, Bay House'u Larry ve beni öldürmeye kışkırtacaksınız.
Oh, mon Dieu. Vous voulez inciter M. House à nous tuer, Larry et moi.
Diyorsunuz ki o toprağı işleyenler onlar...
Vous dites que ceux qui travaillent la terre...
Diyorsunuz ki toprağı işleyenler satın alabilirler.
Ceux qui travaillent la terre pourront l'acheter?
Diyorsunuz ki Memur Hardy görevlerini ihmal ederek - - Üç Nehir Cinayetleri hakkında kanundışı bir soruşturma sürdürüyor.
Vous déclarez qu'il a négligé ses fonctions de sauveteur pour mener une enquête illégale sur cette affaire de meurtres,
Ama burada diyorsunuz ki, " Başına bir kadın çorabı geçirmişti.
Mais là, vous dites "Il avait un bas sur la tête."
Diyorsunuz ki kediler...
Ils me tourmentent.
Siz diyorsunuz ki, onun dikkatini bana yöneltmesinin sebebi...
Tu insinues qu'il s'intéresse à moi car il veut...
- Diyorsunuz ki...
- Vous me dites...
Yani diyorsunuz ki, sizi buradan kurtaracak olsam bile yine de gelemezsiniz.
Donc même si vous pouviez le faire, vous ne partiriez pas.
Hepsi yaşıyor. Sonra diyorsunuz ki başarılı ilişkiler cennette mi ayarlanıyor?
Ils sont tous vivants! Tu me dis que les relations réussies sont un don du ciel?
Diyorsunuz ki, orada pencerede otururken gördüğüm kadının Norman Bates'in annesi olmadığını mı söylüyorsunuz?
La vieille que j'ai vue à la fenêtre n'était pas la mère de Bates?
Diyorsunuz ki Willis Cumartesi siz görevdeyken bara geldi...
D'après vous, Willis Richland est venu ici samedi après-midi pendant votre service?
İngiliz aslanına böyle cesurca hırlayan... bu çirkin, küçük vahşi kim ki diyorsunuz?
Qui est cet horrible petit sauvage qui grogne aussi hardiment contre le lion britannique?
Herhalde hala evli olduğu için böyle diyorsunuz. İtiraf etmeliyim ki ben de aynı şeyi düşündüm. Ama eminim bir sorun yoktur.
On penserait qu'étant déjà mariée...
Higgins'in ölümünün sorumluluğunu kabul et mi diyorsunuz? - Hay Allah, hayır tabii ki!
Ce serait admettre ma responsabilité.
İyi ama parmakların yapısına ne diyorsunuz, belli ki karasal yaşama uygun?
Comment expliquer la structure des doigts adaptée à la vie sur terre?
Vay size kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki :
Malheur à vous, guides aveugles, qui dites :
Şu haydut... şu Tunga Han ki, siz öyle diyorsunuz, bizleri rahatsız etmeye cesaret edemez.
Ce bandit... ce Tunga Khan, comme vous l'appelez, ne nous touchera pas.
Ne.. ne diyorsunuz... sormak istedim ki... ama..
J'ai... juste voulu demander...
Yürüyeceğiz diyorsunuz ama bu Grand Hotel nerede ki?
Vous dites qu'il faut y aller à pied mais où est le Grand Hôtel?
Yani diyorsunuz ki...
Vous y croyez?
Dedim ki : "Bu güzel kumaşa ne diyorsunuz?"
Je lui ai demandé : "Comment se nomme ce tissu?"
Dışarı çıktım ve dedim ki : "Yedeklemeye ne diyorsunuz?"
Je suis sorti et j'ai dit : "Pourquoi vous m'arrêtez?"
Öyle diyorsunuz. Ama görünüyor ki bu çeşit bir ittifak sizi rahatsız ediyor.
Vous l'avez dit, mais la pensée d'une alliance vous répugne.