Dız tradutor Francês
134,411 parallel translation
Konumuz, eğitim programımızın, sözde bir cinayetten ötürü askıya alınmadan önce bile bir eğitim programı olmamasıydı.
Notre programme d'enseignement n'en a jamais été un, même avant d'être mis en pause pour un soi-disant meurtre.
Eğitim programımız olsaydı "Ne eğitim ne de hayat becerisi değildir" demezdi.
Vous croyez qu'elle dirait "yo" si on avait un programme d'enseignement?
Ya da Yalnız Dağ'da altınlara tünemiş bir ejderha gibi.
Ou un dragon sur sa Montagne Solitaire remplie d'or.
Onu kollamanı istiyorum ama kız birini vurup bunu itiraf ediyor!
Je te demande de t'occuper d'elle, et elle tire sur un mec et l'avoue?
Şimdi de eğitim programınız zaten var diye yalan atıyorlar, oysaki aslında çukur kazıp tetanos kapma programı olduğunu herkes biliyor.
Ils ne nous prennent pas au sérieux. Ils disent qu'on a un programme d'enseignement, alors qu'on sait tous qu'il s'agit de creuser des tranchées et choper le tétanos.
Dizimin rahatsız olduğunu baştan söylemiştim.
Je l'ai dit d'emblée, j'ai un souci de genou.
Bu arada, hepimiz şu anda boş bir havuzda olduğumuzu kabullenmiş durumdayız.
Encore une fois, tout le monde accepte le fait qu'on se trouve au fond d'une piscine vide, c'est ça?
Bazılarımızın yıkanma vakti gelmişti zaten.
Certaines avaient besoin d'une douche.
Onu dışarı çıkarmaları zafer turun olacak zaten Kızıl.
Le fait qu'ils le récupèrent, c'est ça, ton tour d'honneur, Red.
Radyasyondan sağ salim çıkmaya odaklanmalıyız. - Güvenli bir yer bulmalıyız.
On doit trouver un moyen d'échapper aux radiations, et trouver un endroit sûr.
Hidro jeneratör olmadan gemi kaçımızı yaşatabilir?
Combien d'entre nous le vaisseau pourra accueillir sans hydro-générateur?
Kapıları kapatacağımız gün için bir plan yapmalıyız, alıştırma yapmalıyız sadece hayatta kalanlarda ateşli silah olduğuna emin olmalıyız seçilmedikleri için kızgın olan insanlarla baş etme protokolleri çıkarmalıyız.
On doit faire un plan pour le jour où on ferme les portes, faire des exercices, s'assurer que seuls les survivants aient des armes, se mettre d'accord sur les protocoles pour gérer ceux qui seront furieux de ne pas avoir été choisis.
Gidip bakmadan emin olamayız.
On ne peut pas être sûrs avant d'avoir vérifié.
Seçimden önceki gün her an şu makaleyi duymamız gerekmiyor.
Inutile d'en entendre parler la veille de l'élection.
- Aradığınız için siz sağ olun.
Merci d'avoir appelé.
Belki siz kaza sigortası dediğinde anlardınız.
Toi, Keyes, quand elle a parlé d'accident. Mais pas moi.
Dağıtım kanalımızı açtın ama foyamızı ortaya çıkarmış oldun.
Grâce à vous, on a un moyen de distribution mais plus d'anonymat.
- Benim olayım, artık başkalarının ağız kokusunu çekmemek.
Pour arrêter d'avoir à lécher les bottes de tout le monde.
Ondan yardıma ihtiyacımız var.
On va avoir besoin d'aide.
Bir kız için bu zor olmamalı... Kötü bir yarı tanrı kürtajı yapmak için.
Ça ne devrait pas être trop dur pour une fille de se faire avorter d'un demi-dieu.
Başka ne yapmamız gerekiyor?
On doit faire quoi d'autre?
Yeni verilere dayanarak, Hayatta kalmak için 2 ayımız daha var diyebilirim.
D'après les nouvelles données, je dirais qu'il nous reste 2 mois à vivre.
Indra'nın kızını öldürmemi mi tercih ederdin?
Vous auriez préféré que je tue la fille d'Indra?
Eğer Luna'yı bulamazsak, tanıdığımız herkes ateş dalgasıyla ölecek, o yüzden ayrılacağız..
Si on ne trouve pas Luna, tout ceux qu'on connaît mourront dans une vague de feu, alors on se divise.
Yalnızca bu kadar askere ihtiyacımız var.
On n'a pas besoin d'autant de soldats.
Onları ortadan kaldırmalıyız.
On devrait juste s'occuper d'eux.
Hey, Durun, silahsızım.
Arrêtez. Je n'ai pas d'arme.
Tek yapmamız gereken bu GPS vericisini arabasına yapıştırmak.
Tout ce qu'on doit faire est d'attacher ce dispositif de suivi GPS à sa voiture.
Komik bir şey gördüğümüzde birbirimize ünlem yollarız.
On s'envoie un point d'exclamation. Quand on voit quelque chose de drôle.
Bu durumda sizi cinayetle suçlayacak yeni bir kanıt bulmamamız için dua edersiniz.
Qui dans ce cas, vous feriez mieux d'espérer que l'on ne trouve pas d'autres preuves qui feront passer les charges au meurtre au 1er degrés.
Senin hayırseverin koruması gelmeden önce seni buradan çıkarmamız lazım.
On doit sortir d'ici avant que les muscles de votre bienfaiteur se pointent.
Birinin yanında yaşadığı aile hakkındaki bir mesajınız ailenin zombi olduğunu iddia ettiğiniz mesaj.
C'était un forum de discussion où quelqu'un a prétendu vivre à côté d'une famille de... Zombies.
Kasabadan ayrılırsa sizlerin daha iyi olacağınızı düşünmüş olmalı.
Il a pensé agir dans votre intérêt en partant d'ici.
Evlat, 208 yıllık tarihimizde çan çalmadığımız tek bir düğün olmadı.
Mon fils, en 208 ans d'histoire, on n'a jamais raté les cloches ni un mariage.
En çok Grammy adayı olup da hiç kazanamama rekorun seni rahatsız ediyor mu?
Ça t'énerve d'avoir le record de nominations aux Grammy sans victoire?
Aslına bakarsan o, küçük kızımın hak ettiği türden bir erkek.
C'est le genre d'homme que ma fille chérie mérite.
Bir tanrının gücüne ihtiyacımız var.
Il nous faut le pouvoir d'un dieu.
Lanetli - Başka şansımız yok ama...
- Nous n'avons pas d'autre choix que...
Sonraki yok. Zamanımız tükeniyor Ve seçenekler ve tanrı jizz.
On est à court de temps, d'options et d'essence du dieu.
Değiştin. Tamam. Sen o kız değilsin Bir milyon yıl önce tanıştım.
Tu n'es plus la fille que j'ai rencontré il y a un million d'années.
Başkan bizim ulaşamadığımız bazı rakamlara ulaşabilir.
Le Président doit avoir accès à d'autres estimations.
Bir yanda hüsran verici sonuçlarınız, diğer yanda söylentiler.
D'un côté vos retours négatifs, et de l'autre la conversation.
Al Gore'dan hiçbir şey öğrenmediğimi mi sandınız?
Vous pensez que j'ai rien appris d'Al Gore?
Devam eden terörizm tehditleri ve Tennessee'den gelen rahatsız edici haber nedeniyle
La crainte d'une attaque et les nouvelles venant du Tennessee
Bu işi nasıl toparlayacağımızı bulmak size kaldı.
Donc, il vous revient de trouver un moyen d'en sortir.
Yapmamız gereken başka mağdurların da olduğunu herkese göstermek.
C'est logique pour nous de signaler qu'il y a d'autres victimes.
Yapmamız gereken ilk şey seni güzelce vaftiz etmek.
On te fait d'abord consacrer.
Başka birisine yapılmış bir atağın yan zayiatıyız belki de.
C'était un dommage collatéral d'une frappe envers quelqu'un d'autre.
- O zaman başkasını rahatsız et.
- Alors va ennuyer quelqu'un d'autre.
Yardıma ihtiyacımız var!
On a besoin d'aide!
Bakın, tek yapmamız gereken uzay istasyonundan, ve Ishida'nın adamından uzak durmak.
Ce qu'on doit faire, c'est éviter la station, et le mercenaire d'Ishida...