Elan tradutor Francês
888 parallel translation
Delen Ayı, Küçük Geyik ve Mısır Kadın.
Ours Qui fouille, elan Jaune et Maïïs.
O büyük bir ulusun batıya doğru itmesinin ivmesini hissediyordu.
Il ressent l'élan d'une puissante nation fonçant vers l'ouest -
The individual personality, having hardly had time to become conscious of itself... dissolved in the mass, and the mass itself became dissolved in the revolutionary élan.
The individual personality, having hardly had time to become conscious of itself... dissolved in the mass, and the mass itself became dissolved in the revolutionary élan.
Aslında alkol çukuru arıyor onlar, çünkü içkiye çok düşkünler.
Ce qu'ils cherchent, c'est de "l'élan-cool".
Bu benim eski dostum Siyah Geyik.
C'est Élan Noir, un vieil ami à moi.
Bu Siyah Geyik ve savaşçıları.
C'est Élan Noir et ses braves.
Bu güne kadar Siyah Geyik'e hiç yalan söylemedim.
Je n'ai jamais menti à Élan Noir.
Sen ve kardeşin, ziyarete geldiğinde Siyah Geyik'e onu çok iyi ağırlamışsınız bu yüzden atları size vermek istiyor.
Élan Noir dit que toi et ta sœur avez été si bons pour lui... qu'il veut te donner tous ces poneys.
Siyah Geyik, batıdaki bütün kızılderililerin sizin geçişinizi korumak için bir araya toplanmaya başladığını söyledi.
Dis, Élan Noir me disait que les Indiens de l'Ouest... se rassemblent pour vous empêcher de passer.
Siyah Geyik ve Cheyenn'ler Shoshone'ler ile toplantı yapmak için batıya gidiyor..
Élan Noir et les Cheyenne vont rencontrer les Shoshone.
Evet. Siyah Geyik Chayenne'lerin daha sonra mutlaka... -... savaş ilan edeceklerini söyledi.
Oui, Élan Noir me dit qu'il est presque certain... que les Cheyenne vont déclarer la guerre plus tard.
Daha önce hiç Amerikan geyiğinden büyük biriyle karşılaşmamıştım.
Un majestueux élan, mais pas de princesse!
O bir geyiği tercih ediyor gibi.
Elie préféreraít être un élan.I
Bacağımı kaldırmak için bir kilometre koşmama gerek yok.
J'ai pas besoin d'élan pour lever la jambe!
Tam kesimin ortasında, pas tuttum.
En plein élan, tout d'un coup, j'ai rouillé sur place.
Sonunda piyano kadar büyük bir çalılık bulup ulumaya başladı ve çalıya doğru koştu.
Il a fini par se choisir un buisson de la taille d'un piano, il a poussé un grand cri, il a pris son élan...
O ümit daima mevcut, ama itiş içeriden gelmeli.
L'élan doit venir de l'intérieur.
Hiçbir şey onu durduramazdı.
Dans un élan, il grimpe le long des parois...
Bastırdığımız her arzu zihinde yuvalanır ve bizi zehirler.
Tout élan réprimé nous empoisonne.
- Her şarta. Ama kontrolsüz bir güdüye bağlı olarak bir çocuğun en küçük hareketinin seni çığlık atan..
- Tu as tout, mais dans un élan incontrôlable, tu laisses les actes d'une enfant...
Başladın mı sakın durayım deme. Sürekli devam et.
Les freinez pas dans leur élan.
En azından artık kalbinin sesini dinleyebilirsin.
Tu peux enfin suivre l'élan de ton cœur.
Lone Elk'i ( Yalnız Geyik ) vurdum. O Red Cloud'un en sevdiği oğluydu.
C'était Élan Solitaire, le fils préféré de Nuage Rouge.
Sanırım biraz heyecanlandım efendim.
J'étais pris dans mon élan.
Hah! Rhodri bir Skagerrak musunu kurtaracak bir şey bile yetiştiremez.
Rhodri n'a pas pu recueillir assez d'argent pour racheter un élan de Skagerrak.
Robert, heveslerini kırıyorsun.
- Robert, tu leur coupes leur élan.
Washington öfkesini geri tutuyor ileriye giden halka karşı, ve sevginin hareketini buluyoruz temizleyici uçuşumda. şu umutsuz dünyada bile
Washington retient sa fureur contre le peuple qui avance, et l'on retrouve un élan d'amour à travers mon vol purificateur, même dans ce monde sans espoir,
Bu hareket seni ileri götürür.
C'est ce qui te donne l'élan pour avancer.
Tamam, uzun bir koşu yap.
Bien, prenez un grand élan.
Şimdi, uzunca koş ve atla.
À présent, prenez un grand élan et sautez.
Hayır evladım, daha dik bir açıyla vurmayı deneyin. Biraz daha zorlayın.
Non, mon garçon, essayez de frapper la boîte avec un angle plus aigu, plus de force, plus d'élan!
Morallerini kırma, savaşma isteklerini yok etmek gibi bir şansımız var.
On a l'opportunité de leur casser le moral. De briser leur élan.
Benden bu topa koşarak gelip vurmamı istiyorsun böylece topu çekebilesin ki ben de sırt üstü yere düşüp, kendimi öldüreyim.
Tu veux juste que je prenne de l'élan pour enlever le ballon et me voir me casser la figure.
- Bir geyik!
Un élan! De la viande fraîche!
Bizim için geyikle ilgilenmeniz çok hoş.
Merci pour l'élan.
Onlara geyiği verelim, ja?
Donnons-leur l'élan.
Ya da o geyiğin bize ait olduğunu bildiğiniz için. Tanrı, yalancılar ve hırsızlardan yana olmadığı için korkuyorsunuz.
Parce que vous savez bien que l'élan est à nous, et que le Seigneur n'est pas du côté des menteurs et des voleurs.
- Kahrolası geyiği onlara verelim!
- Laissons-leur l'élan! - S'ils nous laissent partir.
- Geyiği unutma.
N'oublie pas l'élan.
Bu senin süvarilerinin işini bitirir.
Voilà qui anéantit l'élan de votre cavalerie!
Kasap bir karşılık beklemiyordu, Noel Baba'ya bir gönderme yapmıştı.
Le boucher ne demandait rien, c'était juste un élan de générosité.
" O bakış sadece bir şaşkınlığın başlangıcıydı.
" C'était juste un élan de surprise.
Sadece burada olup bitenlerle ilgili bir sarsıntıydı.
J'ai simplement été pris d'un élan de compassion.
Bir ara kendimi ırkçı bir yobaz gibi hissettim.
J'ai moi-même eu un élan de sectarisme racial.
Reis Koşan Geyik, çıplak elle manda öldürmek güneş tepedeyken bin adım koşmak.
Chef Élan-qui-court, lui tuer bisons à mains nues. Lui courir des kilomètres quand soleil est haut.
Bu arada, El Alamein kahramanı, General Montgomery muzaffer 8.ordusuyla, Rommel'in Afrika kolordusu karşısındaki ilerleyişini sürdürüyor.
Le général Montgomery, héros d'EI Alamein... est en tête de la 8ème armée britannique... dans un élan impitoyable contre l'Afrikakorps de Rommel.
La Fontaine'in geyiği Tom Jones'a toslarsa lokomotif kafamız olmalı, yemek vagonu yemek borumuz kondüktör vagonu sol akciğerimiz, sürü vagonu inciğimiz birinci mevki kompartımanı ense derimiz hemzemin geçit de Simon adında bir elektrikli geyik. Berraklık inanılmaz.
Si l'élan de La Fontaine peut éconduire Tom Jones, la locomotive est notre tête, le wagon-restaurant, l'œsophage, le fourgon, le poumon gauche, la première classe, la peau du cou, et le passage à niveau un élan appelé Simon.
İşte insan, öyleyse geyik.
Ecce homo, donc l'élan.
Nokta anlaşıldı, geyik ölü, canavar Swindon'da duruyor.
L'élan est mort, le train s'arrête à Swindon,
Montana'daki geyiklerin bufalolar kadar kocaman olduğunu söylüyorlar.
Sam, il paraît que l'élan du Montana est aussi gros que le bison cet an-ci.
Bir geyik, bir atın kaç bacağı olduğunu bilmez.
L'élan sait pas combien de pieds a un cheval.