Fîyatı tradutor Francês
6,400 parallel translation
Uyuşturucunun fiyatını biz belirleriz, Sphinx değil.
On contrôle les prix de l'E, pas le Sphinx.
- Sonra da ya en yüksek fiyatı verene ya da sahibine satıyorlar.
Ils vendent au plus offrant ou même au propriétaire de l'objet.
2 x HIZ 1 % 2 FİYAT Bu fiziksel olarak imkansız.
C'est impossible, physiquement.
IBM bizden 300 bin dolar düşük fiyat vermiş.
IBM vend à 300 000 $ moins cher que nous.
Yerel sanatçılar, yarı fiyatına dövme.
Artiste local, tatouage à moitié-prix.
"Hızlı, kesin ve yakalanma riski olmadan veya minimum düzeyde bu sihirli mermi aynı zamanda mermi başına iyi fiyatıyla sudan ucuz."
"Rapide, précise, et avec peu ou aucun risque d'exposition de l'utilisateur, la Balle Magique est également une très bonne affaire au prix par balle indiqué."
İki bini hallederiz, makul bir fiyat.
C'est raisonnable.
Sistem, bize fiyat biçiyor.
L'homme. Il nous jète de notre propre ville.
Fiyatı 46.02 dolar.
Elle coûte, euh, 46.02 $.
Fiyatı biraz pahalı ama ne demek istediğimi anladın mı sen?
Un peu cher...
Güzel bir şişe likörün fiyatıymış.
C'est le prix d'une bonne bouteille de gnôle.
Her şeyin bir fiyatı vardır.
Tout a un prix.
Ne zaman beni görseler, fiyatı yükseltiyorlar.
A chaque fois qu'ils me regardent, le prix augmente.
Bu bizim fiyat aralığımız ama...
C'est dans nos prix, mais...
- Fiyatı uygun.
- Le prix est bien.
- Fiyat uygun.
- Le prix est bien.
Fiyatı düşürüp Pizza Hut'a Taco Bell'e ve Pizza Taco Bell Chicken Wing'e yer sağlıyor.
Il les démolit et y met un "Pizza Hut" Et des "Taco Bell" et des "Pizza Taco Bell Chicken Wings".
Biranın fiyatını düşürdüğümde bir askerin ağzından neler döküldüğüne şaşıracaksın.
Tu serais surpris d'entendre tout ce qui sort de la bouche d'un soldat quand je diminue le prix de la bière.
İkimiz de ordunun taze et konusunda cidden çaresiz olduğunu bildiğimize göre kilo başına verdiğim fiyat sekiz pound.
Et nous savons tous deux que l'armée manque désespérément de viande fraiche, mon prix est de huit livres par livre.
- Bu fiyatı evde de alabilirdim.
Eh bien, je pourrais obtenir ce prix chez moi.
Babamın fiyatı çok düşük.
Le prix de mon père est trop bas.
Esas fiyatı.
Son prix d'origine.
Malzemelerin fiyatını bile karşılamıyor, Soap. Alt tabaka orospu çocuğu seni.
Ça rembourserait pas l'équipement, salopard.
Buna inanmıyorsan bile piyasada satmaya kalksak, vereceğin odunların fiyatından fazla eder.
Même si t'y crois pas, elle se vendra bien sur le marché. - Plus que le bois que je demande.
Kont bana güzel bir fiyat verdi, 200 dolar.
Le Comte m'a fait une belle offre. 200 dollars.
Hiçbir şey vermemek çok daha iyi bir fiyat.
C'était... un prix trop élevé.
Bize şu an aldığımız fiyatın yarısına kokain getirebileceğini söyledi.
J'ai eu un contact au Mexique. Il dit qu'il peut nous fournir de la meilleure cocaïne pour la moitié de ce que nous payons maintenant.
Fiyatınızı.
Dis ton prix.
Fiyatım normal olarak günde 1.000 dolar. Ama senin için 500'e indiririm.
Mon tarif est normalement de 1000 $ par jour, mais pour vous...
Güzel bir viskinin fiyatı ne kadar?
Quel est le prix pour une bonne bouteille de gnôle?
Olmaz dedim olmaz 2 kati fiyat dahi versen, biz..
Non, j'ai dit non. Même si tu double le prix, je ne tue pas d'enfants.
Ama 3 kati fiyat verirsen.. ozaman anlastik demektir..
Mais si tu triple, on a un arrangement.
Satış fiyatı 2,000 dolar.
Vendez au détail, $ 2000.
Sana ikisini bir fiyatına vereceğim.
Je vous donnerai deux pour un, c'est une affaire, copain.
Herkesin bir fiyatı vardır, güzelim.
Tout le monde a son prix, mon cher.
Duydum ki... Hector pirzola için uygun fiyat veriyormuş.
Il paraît que Hector fait un bon prix sur la côte de bœuf.
En yüksek fiyatı verene satacaktım- - içlerinden biri Iris Lanzer, olan iki çok ateşli dansçı.
J'allais le vendre au plus offrant. Deux danseuses canon, dont l'une est Iris Lanzer.
İstediğim fiyatı söyleyebilirdim.
Je me serais fait un paquet.
Fiyat toplantısı geç saate kaldı.
Les réunions ont pris du retard.
- İyi fiyat verirler ama.
Vous en aurez un bon prix.
Onun fiyatı neredeyse 25.000 dolar ve kendi düğünümde beni gölgede bırakacaksın!
Quoi? Cette chose coûte 25,000 $. et tu te seras totalement éclipser à mon propre mariage.
- Artık senin. - Fiyatı ne kadar, Vicky?
Non, ne t'en fais pas.
Şu an nefes almanın tek nedeni kime, nereye sattığın, fiyatın ne olduğu, kontrol noktasında soracakları sorular hakkında cevaplanması gereken daha fazla sorum olması.
La seule raison pour laquelle tu vis encore est parce que j'ai besoin de réponses à qui tu vends, où et à quel prix, tout ce qu'ils vont me demander aux points de contrôle.
Fiyat bu.
C'est le prix à payer.
Öne bir tabela asarız, piyasadan çok düşük bir fiyat koyarız insanlardan kapora karşılığında nakit teklifler alırız.
On mettra un panneau, avec un prix largement inférieur au marché, Demander aux gens de payer les arrhes en liquide.
Satış fiyatının % 3'ünü verirler, biz de evi piyasadan çekeceğimizi söyleriz.
Ils nous donnent 3 % du prix d'achat, On dira qu'on retire la maison de la vente.
Satışı hızlandırmak için sadece nakit teklifleri alıyoruz ki fiyatın bu kadar düşük olmasının sebebi de bu.
On accepte seulement les offres en liquide pour expédier les ventes, c'est pour ça que le prix est si bas.
Bunlar için bir fiyat verebilir misiniz?
Vous pouvez me faire un devis?
Puroların eski fiyatına.
C'est les nouveaux cigares.
Herkese birer tane, yarı fiyatına, sadece ucuz içkilerden.
Un verre chacun, à moitié prix, et du tout-venant.
Bu saati istediği fiyatın yarısına sattı adam bana.
Ta montre, je l'ai eue à la moitié de son prix d'origine.