Günesin tradutor Francês
2,123 parallel translation
Daha sonra, anahtarları biriktirmeyi ve güneşin batışını izlemeyi seven Rus bir kıza verildiler.
Puis, elles furent données à une jeune russe, qui collectionnait les clés, et les couchers de soleil.
Ne yazık ki, güneşin batışını anahtarlardan daha çok seviyordu ve bir anda gözden kayboldu.
Mais, elle préférait les couchers de soleil aux clés, et fini par disparaître avec l'un d'eux.
Evet, bu bize batıl inançların olduğunu, güneşin görünürdeki pozisyonundan,... ve doğum saatinde rasgele tanımlanmış takım yıldızlarından kişiliğinin nasıl etkilediğini gösterir.
Oui, tu participes à la croyance populaire selon laquelle la position du soleil rapportée à des constellations définies arbitrairement lors de ta naissance affecte ta personnalité.
"Güneşin"
Mes petits!
Öyleyse, güneşin parlak ışıklarının bilgiye aç genç beyinlerinizi
Alors, profitez de la douce lumière de l'été pour raviver et illuminer
Güneşin altında eğlenelim
Sous le soleil, on va s'amuser
Güneşin altında eğleneceğiz
Sous le soleil, on va s'amuser
Çok, çok uzak bir gün güneşin son bir parlamayla yanıp yok olacağı zaman.
Un jour éloigné, très éloigné quand le soleil brillera dans une explosion finale.
Güneşin batmasına yarım saat kaldı.
OLLIE : Encore une demi-heure avant la nuit.
Güneşin bebek cildi için tehlikeli olduğunu biliyorsun.
Tu sais que le soleil est dangereux pour la peau des bébés.
Benimle güneşin doğuşunu izlemek ister misin?
Tu veux regarder le soleil se lever?
Benimle güneşin doğuşunu izlemek ister misin?
Tu veux regarder le lever du soleil avec moi?
Yarın, güneşin ışıklarıyla beraber.
Demain à la lumière du jour.
"Güneşin batışı"
"Le coucher du soleil levant"
Armadillo hızlı hareket etmez, ama ihtiyacı olan şeyleri yapar. Sonra da güneşin altında yatar. Roadrunner ise hiç durmaz tüyleri uçuşur, kainatta her yöne koşar, hiç eğlenmez.
Le tatou ne se déplace pas vite, mais il fait ce qu'il a à faire, et il s'allonge au soleil, le coucou ne s'arrête pas, ses plumes s'envolent, il court partout, il ne s'amuse jamais.
Aynı zamanda Camden Kasabası'nda güneşin doğuş kayıtlarını tutuyorum.
Je détiens aussi le record de la ville de temps passé à regarder le soleil.
Keyfini kaçırmak istemem ama güneşin doğmasına iki saatten az kaldı.
Sans vouloir mettre la pression, on a moins de deux heures avant le lever du jour.
Güneşin konumuyla ilgili bir şeymiş.
C'est lié à la position du soleil.
güneşin batmasına 1,5 saat var ve hala yapılacak çok iş var.
On a environ une heure et demie avant le coucher du soleil et il nous reste beaucoup de boulot à faire.
Şimdi bunu yapacağım, ve sonraki birkaç yılımı kumsalda uzanarak geçireceğim, Güneşin tadını çıkaracağım.
Je vais faire ça maintenant, et ensuite, je vais passer les deux prochaines années de ma vie allongée sur la plage, en profitant du soleil.
Bir zamanlar çoğu insan, güneşin dünyanın çevresinde döndüğüne emindi. Ne demek istediğimi anladın mı?
Et, à une époque, la plupart des gens étaient persuadés que le soleil tournait autour de la terre.
Ay 11 : 30'ta güneşin önüne geçecek ve muhtemelen bu, ışığın sonu olacak.
La lune couvrira le soleil à 11 : 30, et probablement la fin du monde arrivera.
Güneşin... doğuşu...
Et le soleil s'est levé...
Zira, güneşin altında her niyet için bir zaman vardır.
"car pour chaque acte, il y a un temps pour le jugement."
Yazın son anlarını birlikte geçirirken deniz ve güneşin bütünleşirken ki rengi birden çok tanıdık geldi.
Alors qu'on passe ces derniers moments d'été à regarder le ciel et la mer se confondre l'un dans l'autre, j'ai réalisé que c'était une couleur que je connaissais bien :
Güneşin doğmayacağı günler hepimizi endişelendiriyor.
On craint tous le déclin.
Bombalar güneşin doğuşundan sonra patlayacaktır.
On n'a plus qu'à attendre l'aube, et il explose.
Tanı koyabildim, çünkü idrarı güneşin altında unuttum ve rengi mora döndü.
Je n'ai été capable de faire le diagnostic de votre patient que parce que j'ai laissé son urine dehors, au soleil, et qu'elle est devenue violette.
Ne harika bir gün. Neredeyse, güneşin neye benzediğini bile unutmuşum.
Quelle belle journée, j'avais presque oublié à quoi ressemble le Soleil.
Sarı güneşin Kripton mineralleri üzerindeki etkisini incelemek için gelen bir bilim adamı.
Un scientifique venu étudier l'effet du soleil sur les minéraux kryptoniens.
Sarı güneşin, Kripton mineralleri üzerindeki etkilerini araştırmayı planlamıştım ama asıl keşfim aynı güneşin, benim üzerimde yarattığı etkilerdi.
J'avais prévu d'étudier les effets du soleil sur les minéraux kryptoniens, j'ai découvert que c'était les effets du soleil sur moi qui importaient.
Sahilde oturdum dalgaları dinledim, güneşin batışını izledim.
J'avais aucun souci, aucune responsabilité, pas de boulot stressant.
Buraya gelmek için kasasız bir kamyonun arkasında on saat saklanabilirdin Günde 12 saat 50 derece güneşin altında saati 3 dolara çilek toplama işin olabilirdi
Vous auriez pu passer dix heures dans le coffre d'un 4X4 pour du travail qui paye 3 dollars de l'heure, comme le ramassage des fraises sous un soleil brûlant, 12 heures par jour.
# Seninim güneşin artık ışık saçmayana kadar
... And l'll be yours Until the sun no longer shines
Güneşin ısıtması, ayın ışıldamasını okyanusların ıslaklığını.
le soleil de réchauffer, la lune d'éclairer, les océans d'être mouillés...
Körfezde güneşin doğuşu mesela. - Asla o kadar erken kalkmam. - O zaman başka güzel bir şey.
Un lever de soleil. quelque chose de beau.
Bunu özlemişim. Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi şafaktan önce kalkıp güneşin doğuşunu izlemek.
Ça m'a manqué. voir le soleil se lever.
Eğer şiiri ve kovma büyüsünü biliyorlarsa ve taşında üç güneşin ışığı olan Sürgün Yüzüğü'nü bulurlarsa, bizi dünyanın derinliklerine yollayabilirler.
S'ils connaissent la formule, le sortilège d'expulsion, et qu'ils trouvent l'Anneau des Bannis dont la pierre éclaire comme trois soleils, ils pourraient nous renvoyer dans les profondeurs de la Terre.
Beraber biraz dolaştık ve güneşin patlamasını seyrettik.
On a veillé tard et on a regardé le soleil exploser.
Gökyüzündeki güneşin orda olması sıradan ama onun, orada olması önemli.
Le soleil dans le ciel n'a rien d'extraordinaire. Mais, c'est important qu'il soit là.
Beni becermek mi istiyorsun? Kumsalda? Güneşin altında?
Tu veux me baiser sur la plage, sous le soleil?
Güneşin orada hep parladığını söylerler.
- Le soleil y brille toujours.
Ardından Monte Carlo'ya gidip biraz kâğıt oynarız. Oradan Giza'ya uçup, güneşin piramitlerin üzerinden doğuşunu izleriz.
Ensuite, direction Monte Carlo pour jouer aux cartes au Métropole *, et un détour par Gizeh juste pour regarder le soleil se lever au-dessus des Pyramides.
Ben düşünüyorum. O halde, bana açıklayabilir misin bu eski denizci, güneşin şurada olması gerektiğini hesaplarken, niye orada değil?
Dans ce cas, expliquez-moi pourquoi le soleil est ici, alors qu'en se basant sur les calculs du vieux marin, il devrait être là-bas.
Her zaman güneşin batmasıyla başlar.
Tout commence quand le soleil se couche.
İlk defa, güneşin doğuşuna kadar kaldın.
C'est la 1ère fois que tu restes jusqu'au lever du soleil.
Güneşin doğmasını bekledim.
J'ai attendu que le soleil se lève.
Güneşin gülümsemesini aydınlatması.
Son visage reflétait la lumière. C'était joli.
Babam bana güneşin gücünü anlatırken sıklıkla dünyanın diğer yarısının karanlık olduğunu söylerdi.
Mon père m'a toujours dit que malgré la force du soleil, il fait toujours nuit sur une moitié de la planète.
Eğer yarın akşam güneşin batışına kadar harabelere gidemezsem, tahtı kaybedeceğim.
Si je ne me rends pas aux ruines d'ici demain soir, je perdrai le trône.
Eğer güneşin yollarını öğrenmek istiyorsanız, bunu ustalardan, Ran ve Shia'dan öğrenmelisiniz.
Si vous souhaitez apprendre la voie du Soleil, vous devez l'apprendre des maîtres Ran et Shao.