Karanlıktı tradutor Francês
929 parallel translation
Ama ağaçların altı karanlıktı, çok karanlıktı.
Mais sous les arbres, il faisait noir, très noir.
Çok küçüktü ; çok karanlıktı.
Il était si petit, si obscur.
Çok karanlıktı.
Il faisait nuit noire.
Burası karanlıktı, Bayan Reed de ansızın gelince korktum. Çok üzgünüm.
Mme Reed, étant survenue, m'a fait peur!
Öyle karanlıktı ki, çarpıncaya kadar göremedim onları hatta çarptıktan sonra bile ne yaptığımı fark edemedim.
Il faisait si noir que je n'ai rien vu, même quand je les ai renversées et même là, je ne me suis pas rendu compte.
Karanlıktı, ve atımı... yokuş yukarı sürdüm.
Il faisait sombre, j'ai remonté la colline.
Tabi vagon oldukça karanlıktı ve bana arkasını dönmeye çalışıyordu.
Bien sûr, il faisait très sombre. Et il me tournait le dos tout le temps.
Aklım çok karışmıştı, korkmuştum, hiçbir şey yapamayacak durumdaydım. Oda karanlıktı.
J'étais troublé, horrifié, incapable de quoi que ce soit.
Kapıyı açtı. Oda karanlıktı.
Elle ouvrit la porte, la pièce était sombre.
Üzgünüm, çok üzgünüm millet. Nöbeti devraldığımda zifiri karanlıktı. Hiçbir şey göremiyordum.
Je suis désolé, je suis vraiment désolé quand j'ai relevé Kovac, on ne voyait pas à deux pas, c'était le noir complet.
Onun düştüğünü duydum, ama öyle karanlıktı ki, ben...
Je l'ai entendu tomber, mais dans l'obscurité...
Karanlıktı ama sokak lambasının ışığı yeterliydi bu yüzden görebildim.
Les réverbères éclairaient suffisamment la rue.
- Karanlıktı.
- Je sais pas.
Çok karanlıktı, o korktu.
Il faisait noir, elle avait peur.
Sana bildiğim her şeyi anlattım. Adamları görmedim, etraf karanlıktı.
Je les ai même-pas us.
Yüzünü biraz olsun görmediniz mi? Bakın, bana arkadan saldırdı ve karanlıktı. Hayır.
Vous n'avez pas du tout vu son visage?
Karanlıktı. Size karanlıktı dedim. Hiçbir şey göremedim.
Il faisait trop noir.
Her yer karanlıktı.
Les lumières étaient éteintes.
Karanlıktı, tam göremedim.
Il faisait nuit, je l'ai a peine vue.
Ağaçların arası karanlıktı ve bu dumanı gördüm.
Il faisait sombre, sous les arbres. Il faisait sombre, sous les arbres. J'ai vu la fumée...
- Onun olup olmadığını bilmiyorum, her yer karanlıktı!
C'etait dans le noir je pouvais pas jurer que c'etait lui.
Eylülde günbatımından sonra hava çabucak karardığından, şimdi etraf çok daha karanlıktı.
II faisait nuit car, le soleil couché, la nuit tombe vite en septembre.
Bilmiyorum. Karanlıktı ama o olmalı.
Il faisait noir... mais ce doit être lui.
Lance, şöyle bir düşündüm de aşağısı çok karanlıktı ve belki de o adam Bay Loren değildi.
Lance... Il faisait si sombre, ce n'était peut-être pas M. Loren.
Terliğimin topuğunu kırdığımda neredeyse karanlıktı.
Bon, il faisait presque nuit quand j'ai cassé le mien.
Çok karanlıktı.
Il faisait nuit.
Bilinçaltı zifiri karanlıktır.
L'inconscient est noir comme l'encre.
Hava karanlıktı ve sis vardı.
Il faisait noir et il y avait du brouillard.
bütün gün diz çöküp sizin verdiğiniz kitabı okudu.. Oda karanlıktı.
Il était agenouillé sur son lit... étudiant votre livre.
Karanlıktı!
Il faisait noir!
Biraz karanlıktı.
C'est un peu sombre.
Çok karanlıktı ve o da oradaydı.
L'obscurite etait totale, et il etait l .
Karanlıktı ve ay doğuyordu.
Il faisait déjà sombre, et la lune se levait.
- Şey... karanlıktı.
- Il... Il faisait sombre.
- Sonuçta merdiven karanlıktı.
- Après tout, il faisait noir.
Tek bir ses yoktu ve içerisi zifiri karanlıktı.
Pas un bruit, et le noir.
Çıktın ormandan Ve karanlıktan
Hors des bois sombres.
Çok karanlıktı. Göremedim.
Je n'ai rien vu, il faisait noir.
Hurlstone Kuleleri ne kadar derin ve karanlıktı?
Qu'est-il arrivé à Hurlstone, hier soir?
Oldukça karanlıktı.
Caroline pense que c'était David.
Karanlıktı.
Il faisait noir...
Gölgede kalmış yarımın karanlığına birden vuran gözleri kör edici bir ışıktı sanki!
C'était comme si une lumière s'était allumée et éclairait ce qui jusqu'alors était dans Ia pénombre.
Ayrıca karanlıktı da.
II faisait si noir!
Ve balina denizin derinliklerinin buz gibi karanlığından ışığa çıktı ve Yunus'u kuru topraklara kustu.
Et du fin fond du froid et de l'abysse noir, la baleine jaillit vers le soleil et vomit Jonas sur la terre ferme.
- Karanlıkta çıktık!
! - Mais on est rentrés dans le noir.
Bu yüzden dikkatli olun şerrin ortaya çıktığı karanlık saatlerde çalılıktan uzak durun yoksa muhakkak Cehennem Köpeği ile Baskervilleler'in köpeği ile karşılaşırsınız.
"Prenez garde, " craignez la lande en ces heures sombres où le mal rôde, " ou vous rencontrerez le chien de l'Enfer,
Madenlerin karanlığından sonra... dışarı çıktım, sersemlemiş gibiyim.
Après l'obscurité des mines, je pourrais aller m'y noyer comme fou d'amour.
Eski karanlık kiliselerden bıktım.
J'aime le soleil.
Ve bir gün gelecek, bu dünya... bütün insanoğlunun, zorbalığın karanlık ünellerinden... özgürlüğün parlak ışığına çıktığını görecek...
Et nous verrons le jour... où tous les hommes... sortant des ténèbres de la tyrannie... se dirigeront vers le soleil et la liberté!
Fotoğrafçılar karanlık odalara alışıktır diye biliyordum.
Une photographe devrait être habituée aux chambres noires.
Evet. Ama alt kat çok karanlıktı ve kapı da neredeyse...
Oui, mais il faisait sombre.