English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ K ] / Kın

Kın tradutor Francês

415,909 parallel translation
- Bakın, artık burada çalışmıyor.
Il ne travaille plus ici, alors...
"Karmaşık ittifaklardan sakının" Sayın Başkan.
"Prenez garde aux alliances compromettantes."
Yani para cezası, kınama beyanı gibi başka cezalar teklif edebilirler ama cezai bir suç bulamazlar.
Enfin... ils pourraient proposer d'autres sanctions, mais ils n'iront pas jusqu'à vous accuser d'acte criminel.
Kınama ufak bir sekte, kayıp değil.
La motion n'est qu'un contretemps.
- Hayır, çıkın.
Non, dehors!
Kınama şöyle dursun, Meclis henüz iddianameyi bile oylamadı.
La Chambre n'a pas encore voté les articles de mise en accusation.
Mevzuatın birkaç kısmına odaklanmak bir plan değil.
Ces points ne constituent pas un programme. - Bon.
Durumu yoluna sokmazsan kıçına tekmeyi yersin. Anladın mı?
Continuez comme ça et je vous fous à la porte.
Yarın yola çıkıyorum.
Je pars demain.
Grayson, adının tanıdık gelmediğini söyledi ama sonra birdenbire beni arayıp onu araştırıp araştırmadığımızı sordu. Ben de araştırdım.
Grayson a dit ne pas connaître son nom, puis il m'a appelé pour me demander si on enquêtait toujours sur elle.
Belki artık ellerinde bile değildir.
Il n'est peut-être même plus là-bas.
Buraya gelmek için pazarlık yaptın, işte buradasın.
Vous avez voulu venir. Vous voilà.
Kıskançlıktan değil.
Ce n'était pas... par jalousie.
Savaş açmak akıllıca olmaz. Beyaz Saray'ı yeni kazandık.
Il n'est pas sage de déclarer une guerre maintenant.
Artık Meclis'te değiliz. Buradayız.
On n'est pas à la Chambre.
"Herkesin sesini duyma zamanı. Çünkü dünyanın en yalnızlık verici... ve en korkutucu hissi... sesini duyuramama hissidir."
Le moment d'écouter toutes les voix, car on se sent tellement seul... et terrifié... quand on n'est pas entendu.
Konuşma yazmak da yazarlık tabii... ama yapmak istediğim iş değil.
Je sais, les discours, c'est de l'écriture, mais ce n'est pas ce que je veux.
Underwood'u, Yaşlı Sağlık Sigortası'nın artacağını söylerken izlemek istiyorum.
Je veux être là quand Underwood me dira qu'il augmentera le Medicare.
Çünkü istediğinizi sandığınız şey artık burada.
Ce que vous pensiez vouloir est maintenant là.
Sizse gözlerinizi dikmiş, ağzınız açık, hayretler içinde asıl istediğinizin bu olup olmadığını merak ediyorsunuz.
Et vous voilà bouche bée, perplexes, à vous demander si c'est vraiment ce que vous vouliez.
Ama artık Beyaz Saray'da sen varsın.
Vous êtes à la Maison-Blanche.
- Bay Barnes? Kızınızın ölümüne kaza hükmü verildi ama bundan şüpheliyim.
- M. Barnes, ils ont conclu à la mort accidentelle de votre fille, mais j'ai des doutes.
Bunu kızımın eşyalarının arasında buldum.
J'ai trouvé ça dans ses affaires.
Macallan'ın en kısa zamanda buraya dönmesini istiyorum.
Je veux qu'on rapatrie MacAllan le plus tôt possible.
Usher'ın tercihi pazarlığa açık değil.
On a accepté. - On ne négocie pas.
Ahmedi'yi kısa süre önce kaybettik ve artık Şam'da olmadığını sanıyoruz.
On a perdu Ahmadi, et on pense qu'il n'est plus à Damas.
Onu yakalayamamanız çok yazık.
Dommage que vous n'ayez pu le capturer.
Ne yapalım, bu şerefe bir sonraki başkanın nail olacağını sanıyorum, artık her kim olursa.
Eh bien... je pense que l'occasion se présentera au prochain président, quel qu'il soit.
- Bir ilişki yüzünden tanıklık etmez.
Ce n'est pas ça, le problème.
Biri arkadan vurup kafatasını kırmış.
Son crâne était défoncé à l'arrière.
- Artık istemiyorum. - Ne?
- Je n'en veux plus.
Kimlerle karşılaşıp el sıkışacağın belli olmaz. Evet.
On ne sait jamais quand on va serrer des mains.
Sayın Başkan, açık konuşabilir miyim?
M. le Président, puis-je être directe?
Usher onun yeterince güçlü olmadığını anladığı an kıçına tekmeyi bastı.
Quand Usher a compris qu'il était sans intérêt, il l'a lâché.
Bu da aklıma Tom'u getiriyor. Artık burada olması için bir neden yok, değil mi?
Ce qui me fait penser à Tom qui n'a plus de raison d'être là, n'est-ce pas?
Doug, Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanı'nı Başkan'ı liste başına koymaya zorlamış ve Moretti bu yüzden ölmüş.
Doug aurait forcé le secrétaire d'État de l'époque à mettre le Président en tête de liste au détriment de Moretti.
Eskiden şaşırtıcı insanlarla tanışırdın, artık öyle değil.
Avant, on rencontrait des gens surprenants.
Romero'nun kâtibi sıkıştırılsın.
Je veux tout savoir sur Romero.
Jackie Sharp'ı atlattık ama bununla bitmeyecek.
On a survécu à Jackie Sharp, mais rien n'est joué.
Evet, peki. Walker'ın tanık kürsüsüne çıkacak olması, konuşacağı anlamına gelmez. Değil mi?
Oui, eh bien, ce n'est pas parce que Walker va à la barre qu'il parlera.
Hani artık kimsenin kullanmadığı?
Celui que plus personne n'utilise?
Son birkaç yıldır tanıdık bir simasınız.
Ces dernières années, on vous a vue partout.
Parti için Bay Walker'ın tanıklık etmemesini yeğlerim.
Walker ne devrait pas témoigner.
Artık burada sana yer yok.
Il n'y a plus de place pour toi.
Tom artık burada değil ki.
Tom n'est même plus ici.
Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanı'nı... Francis Underwood'u bağış listesinde kocanın önüne geçirmeye zorladım.
J'ai contraint la secrétaire à la Santé... à placer Underwood avant lui sur la liste des greffes.
BAY ROMERO Bugünkü Yargı Komitesi duruşmasını canlı olarak yayınlayacaktık.
Nous devions couvrir l'audience judiciaire, aujourd'hui.
- Kırmızı tonlarını yeğliyorum.
Je préfère les rouges.
Kızın başına gerçekte ne geldiğini kimse bilmiyor ve bilmeyecek.
Personne ne sait et ne saura jamais ce qui lui est arrivé.
O kararttığın kısımları... - senden başkasına anlatmamıştım.
Ces parties que tu as noircies, je n'en ai parlé qu'à toi.
En az 12 milyon kişi yurdundan oldu. Artık hiçbir yere ait olmayan evsiz göçebeler oldular.
Au moins 12 millions de personnes déplacées, qui errent et qui n'ont plus leur place nulle part.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]