Made tradutor Francês
356 parallel translation
Sahibi Roger Enright, şu her şeyini kendi kazanan adamlardan.
- Oui? Roger Enright, le propriétaire, est un self-made-man.
# Neşeli zamanların olur
" Who knows what happiness is made
- The mammoths must have made it.
- Ce sont le mamouths qui ont du le faire...
" Teksas'da...
"Made in Texas".
Ya da "Memories are Made of This" 2 milyondan fazla satmıştı!
"Memories are Made of This"? ... Plus de 2 millions de disques!
Japonya'da üretilmiş.
"Made in Japan".
Bu kadar.
Sore made.
Yerli olsun.
Made in U.S.A.
Amerikan devrimi buraya da uğramış!
C'est une révolution made in USA!
Üzerlerinde "Japon malıdır" yazmadığını göreceksin.
Il n'y aura pas écrit "Made in Japan" dessus.
Zor yıllardı. İngilizce bilmem ama, bana "self-made man" derdiniz herhalde.
je ne suis pas anglais mais on pourrait dire que je suis un self made man.
Ever made it with an aardvark before?
Tu l'as déjà fait avec un oryctérope?
#
" "MADE TODAY" "
"Percy Sokağı'nda, Owen ve Tan Credy tarafından Bay Milo Tindle için yapılmıştır. 12 Kasım".
"Made by owen and tan credy de Percy Street... pour Mr. Milo Tindle, le 12 Novembre."
Ters çevirirsen, "made in cehennem" yazısını görürsün.
C'est écrit dessus : "Fabriqué en enfer".
Yeter
Shôbu! Sore made!
Lodz'da şey diyorlar Karol'un Made Muller ile evleneceğini...
Le bruit court... que Karol prendrait pour femme Ada Müller si...
Birinci sınıf, en harbisinden Amerikan yapımı başarısızlık!
Un échec de première, un échec Made In America!
You made it.
Tu l'as fait.
Çinli misafirlerin kullanacağı yemek çubuklarının paketlerinde... okunaklı bir şekilde "Tayvan Malı" yazıyordu.
Les convives chinois découvrirent que les baguettes étaient "made in Taïwan".
"Made in Japan" da yazsa, Hong Kong yapımı.
C'est marqué Made in Japan, mais il a été fait ici.
" Cesur yaptı onu.
Made him stout.
Bir burun yapana kadar olmadı mutlu.
Wasn't satisfied till he made him a snout.
" Upuzun bir burun yaptı ona.
Made him a snout as long as a rail.
" Bir kuyruk yapana kadar olmadı mutlu.
Wasn't satisfied till he made him a tail.
Bir kuyruk yaptı ona... "
Made him a tail...
İki kat pahalı ama Tayvan malından üç kat daha iyi.
Mais 3 fois mieux que ce "made in Taïwan".
Nerede yapıldığını belirten tek bir kelime yok...
Pas une seule lettre, pas de moindre "made in".
Kendi kendini yetiştirmiş.
C'est un self-made-man.
She made me one, too.
Et elle a fait de moi un vampire aussi!
Demeyin efendim, yani... Yani, nihayet alçak Almanların pantolonlarını indirip, kıçlarına bir güzel İngiliz usulü sopa basmanın zamanı mı geldi?
Dieu me la coupe, l'heure est-elle enfin venue de donner aux Fritz une bonne rossée made in England et le fouet à fesses nues!
- Mikrodalga Kore'de yapılmış!
Le four à micro-ondes est made in Korea!
Keşke aileden biri, taç yapraklarından birinin altına "made in Hong Kong" etiketi yapıştırılmış olan bu çiçeğin yapma olduğunu fark etse.
Si au moins quelqu'un de la famille pouvait s'apercevoir que cette fleur manque de naturel avec sa petite étiquette dorée "made in Hong Kong"
Kendini yetiştirdi.
C'est un self-made man.
Babanın tamirhanesine uzun zamandır gidiyorum,... and he's never made this call, so...
Je suis allée au garage de ton père souvent, et il n'a jamais rien demandé.
I wish we could have made it three.
J'aurais aimé que la nôtre en dure trois.
Johnny etrafa bakındı ve dedi ki hey, sonunda güzel vakit geçirdim
Johnny looked around him and said : "Hey, l've made the big time at last"
Bu Jersey'de yapılmış iyi bir Stephane Kelian taklidi.
J'en sais des choses. Par exemple, ceci... est une fausse "Stéphane Kélian", made in New Jersey. 1er choix.
Richard Schickel'ın "The Men Who Made The Movies" serisi. Ve pek çok İngiliz ve Fransız yönetmenin portresi.
Tant de cinéastes m'ont inspiré, depuis des années...
Sadece seninki öyle başlar.
Les traditions "made in Misato"...
Ucuz bir Çin pandası istemedim.
Pas une merde "Made in China"!
Çevir şunu, arkasında "Kore malı" falan yazar.
En dessous, ça doit être marqué Made in Korea.
- Amerikan malı. - Ne demek bu?
- et tout est Made in America.
Cehennem malı ". Çok para eder mi bu?
Made in... hell?
Yok be.
Made in hell? Fabriqué en enfer?
— Tabii ki gerçekler. Hatta Kanada üretimi.
Made in Canada.
That's what you've made me do, and I'm not fond of you for it.
Puis arrive la secousse qui oblige à regarder en soi.
Duman, baca, koca.
"Made" c'est dame.
Hey, yo, made-ln-japan.
Fabriqué au japon?
Japonya'da yapılmış.
Made in Japan.
Peter Bogdanovich'in "Directed by John Ford" belgeseli.
The Men Who Made The Movies, et beaucoup de portraits, anglais ou français, de réalisateurs.