Mesele de bu tradutor Francês
975 parallel translation
- Adam görünmez, esas mesele de bu.
- Il est invisible, voilà.
Tüm mesele de bu zaten, değil mi?
Le reste n'a pas d'importance, n'est-ce pas?
Ama istemiyorum. Asıl mesele de bu.
Mais justement!
Evet. Anne. Mesele de bu zaten.
maman, papa, papi, mamie...
- Biliyorum, mesele de bu zaten.
- C'est bien le problème.
- Mesele de bu Bay Thompson. Bu gece buraya geleceğini sanmıyorum.
Justement, je pense qu'elle ne viendra pas ce soir.
Önemli biri ne de olsa, asıl mesele de bu.
C'est quelqu'un d'important, c'est tout.
Zaten mesele de bu.
Plutôt ce qui allait clocher.
Mesele de bu.
C'est bien le problème.
Mesele de bu.
Justement.
Mesele de bu ya. Herkes peynirli kek ve elmalı pay yiyor.
Tout le monde mange le gâteau au fromage et le strudel.
Mesele de bu, Doktor. Gönderiyor çünkü...
Justement, il la fait suivre mais comme...
Çok zor. Mesele de bu.
Non, bien au contraire.
- Mesele de bu! Benim adımı biliyor, değil mi?
La chose connaît mon nom!
Mesele de bu. Sürekli benimle birlikte olamazsın.
Mais tu ne peux pas rester avec moi tout le temps.
- Mesele de bu.
- C'est ça, le hic.
Bu ufak mesele, sizin de ilginizi çekecek birini ilgilendiriyor.
Cette petite affaire touche aussi quelqu'un qui vous intéresse.
Evet, evet... Mesele şu ki, memur bey ; aslında bu iki kadın, tıpkı bizler gibi,
M. L'agent, comme tous les membres de la troupe, les deux dames jouaient au Théâtre Royal.
Maceralı bir tatile ihtiyacım var. Bütün mesele bu.
J'ai besoin de vacances et d'un soupçon d'aventure.
Mesele de tam olarak bu, Watson.
- On l'a bien eu!
Ne bu, ikiniz arasındaki kişisel bir mesele mi?
De quoi s'agit-iI, d'un conflit personnel?
Zaten mesele de bu ya.
Je sais, et c'est cela le problême.
Bu mesele bütün yönleriyle komisyonda tartisildi.
Tous les aspects de la question ayant été traités en commission.
Mesele su : Reich'in bir düşmanı Casablanca'ya gelmiş ve bu konuda yardımcı olabilecek herkesi soruşturuyoruz.
Un ennemi du Reich est arrivé à Casablanca... et nous essayons de trouver qui pourrait nous aider.
Bu polisin halledebileceği bir mesele.
"C'est à la police de s'occuper de l'affaire."
Amerikan adalet sistemi, bu tartışmalı mesele üzerine... geniş ufuklu ve önyargısız bir bakış açısı getirmek istiyor.
La justice américaine... souhaite adopter un point de vue objectif dans cette affaire.
Mesele, din, renk, maddi durum ya da... bu davadaki gibi cinsiyet ayrımı olmaksızın... yasalar önünde eşitlik meselesi.
Il s'agit de l'égalité devant la loi... sans distinction de race, religion, fortune ni sexe.
Haklısın, bu tamamen teknik bir mesele.
Bien sûr, ce n'est qu'un coup de fil!
Unutma bu mesele resmî değil. Yani kendini zor bir duruma düşürme.
Rappelle-toi, ce n'est pas officiel, alors ne prends pas de risque.
Bill ve Lloyd'un bu kadar şiddetli ve sık tartıştığını hiç görmemiştim. Hep Eve'le ilgili bir mesele üzerine.. .. bir hareketi, birşeyi okuması.
Je n'avais jamais vu Bill et Lloyd se disputer aussi âprement, et cela toujours à propos d'Eve, de son jeu sur scène.
Bu kişisel bir mesele değil, Bay Harvey.
Tout ça n'a rien de personnel, M. Harley.
Yine de olur böyle şeyler. İkiz kız kardeşler vardı... Ama bu başka bir mesele.
J'ai connu des jumelles qui... mais c'est une autre histoire.
Bu mesele de çözüme kavuşmaktan çok uzakta.
Et cette affaire est loin d'être réglée!
Bakın, bu idamlık bir mesele.
C'est un cas de pendaison.
Bu utanç verici mesele hakkında en ufak bir kuşkuya kapılmamaları gerekiyor.
Elles ne doivent rien soupçonner de cette histoire.
Sana söyledim, bu mesele Clum'ı ilgilendirmez.
Je te l'ai dit, ce n'est pas l'affaire de Clum.
Bu mesele tamamen Londra'nın elinde.
L'affaire est entre les mains de Londres.
Mesele şu ki, bu sahnede komedi olsun istiyorum.
C'est une scène de comédie!
İş duracak. Bu mesele açıklığa kavuşana kadar Wichtown'a bir baş hayvan bile götürülmeyecek.
Il n'y aura plus de marquage, plus de Wichita, avant qu'on ait arrangé ça.
Mesele de bu zaten.
C'est là, le problème.
- Gel buraya, sen de hoşlanacaksın! Bağırmayın lütfen, bu gizli ve hassas bir mesele!
Inutile de crier, c'est une affaire délicate.
Biliyorum, biliyorum. Mesele de tam olarak bu.
Très bien, monsieur.
Bu mesele çözülünceye kadar hiç birinizin Paris'ten ayrılma izni yok.
Aucun de vous ne sera autorisé à quitter Paris... jusqu'à ce que cette affaire soit éclaircie c'est compris?
Asıl mesele de bu değil mi?
C'est pas le cas?
Ama sorun şu ki, eğer karşındaki de aynı senin yaptığın gibi sana samimi davranmaya başlarsa, oyun, korkunç derecede kafa karıştırıcı olabilir. Şşştt. Sizi temin ederim ki kutsal efendim, bu çok basit bir mesele.
Le problème est que, si votre adversaire commence à être sincère en même temps que vous, alors la partie devient horriblement confuse.
Bu gösterinin yarısında rol yaptığını sen de ben de biliyoruz. Tek mesele şu ki köpek balıkları bunu bilmez.
Tu joues en partie la comédie, nous le savons, mais les requins l'ignorent!
Mesele şu ki, ben evleniyorum ve bu makul görünüyor - ya da belki gerekli - söyleyeceğim buydu.
Rien. Je vais me marier et... il me semblait correct... je me devais de vous en informer.
Tatlım, bu mesele için saçlarını ağarttığına değmez.
Ne te fais pas de cheveux blancs à cause de ça!
Majesteleri, bu mesele benim bilgimi aşıyor.
Il ne me convient pas de m'immiscer dans ces sujets.
Maalesef... bu meselede masumiyeti ayağımıza dolanacak. Mesele şu : Boşanmadan karını değiştiremezsin.
Malheureusement, son innocence est enchevêtrée au fait qu'on ne peut changer de femme sans obtenir l'annulation, et qu'on ne peut l'obtenir que si le pape y consent.
Geçen yıl 3 Nisan'da bu salonda oylamaya konan bu mesele... burada, parlamentoda toplanmış bulunan Avam Kamarasının... ele alması gereken bir konudur.
Voté dans cette même Chambre le 3 avril de l'an passé... il s'agit d'un sujet qui convient aux députés, rassemblés ici... au Parlement, de prendre en mains.
mesele değil 30
de buluşalım 31
de buluş 18
buddy 296
burger 17
butt 27
bu ne 1749
buster 93
bush 29
bunny 148
de buluşalım 31
de buluş 18
buddy 296
burger 17
butt 27
bu ne 1749
buster 93
bush 29
bunny 148