English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ O ] / Oyun zamanı

Oyun zamanı tradutor Francês

671 parallel translation
Eğlence ve oyun zamanı.
Jeu et récompense.
- Oyun zamanı geldi.
C'est l'heure de la piñata.
Oyun zamanı bitti.
C'est terminé, allez!
Oyun zamanı bitti. Birazdan hava kararacak.
La représentation est terminée.
Şimdi oyun zamanı.
Maintenant on joue à mon jeu.
Pekala, çocuklar, oyun zamanı bitti.
C'est bon les enfants, la récréation est finie.
Oyun zamanı değil.
Il est temps de jouer.
Tamam, oyun zamanı.
D'accord, va jouer!
Oyun zamanı.
C'est leur récréation.
Oyun zamanı.
Ça va saigner.
Hickory, oyun zamanı.
On vous attend sur le terrain.
Oyun zamanı!
C'est l'heure de t'amuser!
Oyun oynayacak zamanım yok.
Je n'ai pas le temps de jouer.
Oyun için henüz zamanımız var!
0n a encore le temps de jouer!
Evet. Yeni bir oyun izlemeyi her zaman isterim.
J'adore les nouvelles pièces!
Geldiği zaman ona bir oyun oynayacağız.
- Quand il reviendra... il faudra jouer à son jeu pour le faire boire.
Benim son atışım için tam zamanında geldin ve artık oyun sona erdi.
Vous arrivez à point nommé pour le dernier "coup". La "partie" est terminée.
O zaman, olaydan habersiz olduğum için bana da oyun oynanıyor.
Je serais visée aussi. J'ignorais tout.
- O zaman oyun başlasın!
Alors que la partie commence!
Oyun oynayacak zamanım yok.
Assez joue aux devinettes.
Bu, uzun zaman önce ayarlanmış bir oyun. Yakamı kurtaramadım.
J'ai fait démarrer ce jeu et j'aurais du mal à l'arrêter.
Dini bir oyun müziksiz olur... Ama o zaman da fazla dini olur.
Un Mystère, sans musique risque de devenir trop mystérieux!
"Oyun yazarlığında yeteneği olmayan biri tarafından yazılmış..." "... 20 yıllık bir oyuna zaman harcıyorlar. "
Il ajoute qu'ils ont choisi une pièce navrante, écrite par un homme sans talent de dramaturge.
Oyun oynayacak zamanım yok.
Je n'ai pas de temps à perdre.
Tiyatrodaki oyun için beni affedin. Sizi tekrar ne zaman görebilirim?
Je vous conjure d'excuser la piéce, mais quand puis-je vous revoir?
Bizim beraber takıldığımız zaman, oyun tahtasının boyunu geçmeyebilir.
Si nous en avions un, ça ne serait pas forcément autour d'un échiquier.
Her zaman bir oyun yazabileceğimi düşünürdüm.
J'avais pensé pouvoir écrire une pièce.
- Güzel, o zaman, belki bir oyun yapabiliriz.
- Oui. On pourrait jouer.
Büyüdükleri zaman, ve oyun oynayacak odaya ihtiyaçları olduğunda,... Nuru'yu onlara bakıcı olarak koyacağız ve çok güzel bir ilişkiye sahip olacaklar.
Quand ils grandirent et qu'ils manquèrent d'espace, Nuru se chargea d'eux. Ils s'entendaient à merveille.
İkiniz başka zaman oyun oynayabilirsiniz.
Vous vous amuserez une autre fois.
Oyun zamanı değil.
Allez!
O zaman, ona oyun oynamadan tuz verelim.
Nous pourrions lui donner du sel sans essayer de la piéger.
Hiçbir zaman. Evlilik gelip geçicidir ama oyun devam etmeli. Elveda Frances.
Á bientôt, Frances.
Her zaman oyun bahçesinde dururdu, hatırlamıyor musun?
Il était dans la salle de jeux, tu te souviens?
Hiç çalıştığını görmedim. Bütün zamanını oyun sahasında ve dans salonlarında geçirirdi.
Il était toujours sur les terrains de sport
Tamam, ölü. Haydi o zaman oyun oynayalım.
ok, c'est mort alors jouons à un jeu
Oyun oynamak için biraz zamanı olmalı.
Il n'a pas le temps de jouer.
Bakın, her kimseniz, ben meşgul bir kadınım ve oyun için zamanım yok.
Je n'ai pas le temps de m'amuser.
Bir zamanlar takip ettiğim bir oyun vardı ama ben hiç bir zaman karmaşanın içerisinde gol atmak istemedim.
Ecoutes je veux bien entrer dans ton jeu, mais je ne veux pas me mettre dans l'embarras.
Onları bunu yaptıran biz değiliz ama madem yaptılar o zaman bu adil bir oyun!
Watergate, c'est eux. On peut leur taper dessus.
Oda servisini beklerken zaman geçirmek için bir oyun. lçkinizi ve 300 dolarlïk elbisenizi karïnïzïn parasï öderken.
C'est juste un petit jeu pour tuer le temps... en attendant le service dans la chambre d'un hôtel chic... où la fortune de votre femme vous paie des martinis secs... et des costards à 300 $.
Bir oyun her zaman olacak ama kurallar değişiyor.
Il y aura toujours la part de jeu. Simplement, on est en train de changer les règles de ce jeu.
Gerçekten mi? Bu oyun ne zaman oynandı?
Quand a été donnée cette pièce?
Oyun yazarını zamanından önce gömmeyelim.
N'enterrons pas l'auteur avant son heure.
Ama zaman zaman köşeden oyun tahtasına bakmakta serbestsiniz.
dont on ne connaît pas les règles du jeu, mais on a le droit de regarder le plateau, au moins de temps en temps, dans un petit coin, et à partir de ses observations, essayer de découvrir
Ve kimi zaman kısıtlı yeteneğim bir araya gelir ve oyun yazabilirsem bu çok, çok güzel oluyor.
Et quand je réussis à exercer mon petit talent et à écrire une "petite" pièce, C'est merveilleux!
İkinci oyun ne zaman?
Quand est la deuxième séance?
Eğer Nick ile böyle bir oyun oynamak istiyorsan o zaman biriyle git ve sevgiliymiş gibi davranın.
Si tu veux jouer à ce jeu, emmène quelqu'un que tu feras passer pour ton ami.
- Oyun oynayacak zamanım yok.
- Pas le temps de jouer.
Oyun oynamayı beceremem. Beni her zaman yenersin.
Tu me battras tout le temps.
Oyun oynayacak zamanım yok, genç bayan.
Je n'ai pas le temps de jouer, mademoiselle.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]