Sınız tradutor Francês
121,252 parallel translation
Ve haklısınız da, büyük ihtimalle kaybedeceğim.
Et tu as raison, je risque de perdre.
Bizi yalnız bırakır mısınız lütfen?
Pouvez-vous nous laisser, s'il vous plait?
- Sen ve May operasyona hazır mısınız? - Evet, hazırlandık.
- Prêtes pour la mission, toi et May?
Bu yüzden Birleşmiş Milletlerin bizi desteklediğine emin olmalısınız. Ne kadar yorucu ve bürokratik konferans çağrısı yapmanız gerekiyorsa yapın.
C'est pour ça qu'on doit s'assurer que l'O.N.U. nous soutient, peu importe le nombre de conférence téléphonique politique que vous devrez faire.
Siz S.H.I.E.L.D. Ajanı Phil Coulson'sınız. Ve bilinçaltınız bunun farkında! - Gitmen gerek.
Vous êtes Phil Coulson, agent du SHIELD, et votre subconscient le sait!
Burada olmamalısınız.
Vous ne devriez pas être ici.
- Kullanacak mısınız?
On va le réutiliser?
Bunun karşısında duracak mısınız?
Allez-vous résister?
Platformdan hemen çıkmalısınız.
Vous devez descendre de la plateforme, maintenant.
Epeydir burada mısınız?
Vous êtes resté dehors longtemps.
Ama haklısınız. Ne zaman burada ters bir şeyler olsa Cesar gibileri suçlamak alışkanlık olmuş.
Mais vous avez raison, par ici, dès qu'il y a un problème, on a souvent tendance à accuser ceux qui ressemblent à Cesar.
Seçmenlerinizin çoğu Teksaslı Meksikalılar, bilmem farkında mısınız?
Vous êtes conscient que la majorité des électeurs de cette ville sont des Tejanos?
Sizde Albay McCullough olmalısınız.
Vous devez être le colonel McCullough.
Yani bir - iki paragrafla tabii vaısınız.
Vous êtes évidemment mentionné dans 2,3 paragraphes.
Suç ortağı mısınız?
Vous êtes complices?
Pardon, uzatır mısınız?
Une personne.
Eşyalara o kadar bağlısınız ki!
Si attachés aux objets!
Alır mısınız?
Vous en voulez?
Şansımız varsa şarj etmek için mola vermeyiz.
Si on a de la chance, on n'aura pas à s'arrêter pour recharger.
Halkımızı yok edeceğini düşündüğün bir sırrın üzerindeki ağırlığını bilirim.
Je connais le poids que représente un secret parce que tu penses que ça va détruire ton peuple.
Bu ışıkların hepsine ihtiyacınız yok, değil mi?
Vous n'avez pas besoin de toute cette lumière.
- Başarısız olmadık.
Nous n'avons pas raté notre coup.
Sırrınızı korumak için yaptığım şeyleri mi ifade ediyorsunuz?
Vous voulez parler des actions que j'ai faites pour protéger votre secret?
Silahlanma yarışının ortasındayız.
Nous sommes en pleine course à l'armement.
Kızın Daisy aklını kaçırdığı zaman Başkan beni yeni Kaptan Amerika'yı bulmakla görevlendirdi.
Votre Daisy s'est rebellée. Le Président m'a confié la tâche de trouver le prochain Captain America.
Ajan Johnson, S.H.I.E.L.D.'de gizli görevdeyken üç bankadan çaldığınız 7 milyon dolardan fazla parayı konuşalım.
Agent Johnson, parlons de votre vol de plus de 7 millions de dollars dans trois banques pendant que vous étiez sous couverture pour le S.H.I.E.L.D.
Aida Darkhold'u almakta başarısız olduğu an güvende olmadığımı anlamıştım. - Ben de kopyamı yerleştirdim.
Dès l'instant où Aida a échoué à obtenir le Darkhold, je n'étais plus en sécurité.
Birleşmiş Milletler sert oynamak istiyorsa daha sert oynarız. Halkın, S.H.I.E.L.D.'in Nainsanları saklamasına tepki göstermesini istiyorum.
Si l'O.N.U. veut employer la manière forte, alors on répliquera plus violemment.
Bana kalırsa, senin de dünyayı kurtarmama engel olmakta başarısız olan diğer kötü adamlardan hiçbir farkın yok.
En ce qui me concerne, t'es juste un red shirt comme tant d'autres qui ont essayé sans succès de m'empêcher se sauver le monde.
Onlara yaşamlarının daha az acısız olan bir kopyasını veriyorum.
Je leur offre une réplique de leurs vie - sans la douleur.
Yani, önce eğitimli askerî personel ile ve sonra arkadaşlarımızın kopyası olan aşırı güçlü androidlerle dövüşüp yolu açmamız üsten kaçmak için bir şekilde, uçurmayı bilmediğimiz Zephyr'e ulaşmamız ve zihinlerimizi alternatif bir gerçekliğe bağlamaya çalışmamız gerekiyor.
Donc on se fraye un chemin à travers le personnel militaire entraîné, puis les super-puissants androïdes remplaçants nos amis, nous rendre au Zéphyr, qu'on ne peut pas faire décoller, s'enfuir de la base et tenter de brancher nos esprits dans une réalité alternative.
S.H.I.E.L.D. bile o kızın Nainsan olduğunu biliyordu. Onu eyalete getirip bir sınıfa yerleştirdiler.
Même si le SHIELD savait qu'elle était Inhumaine, ils l'ont ramenée aux États-Unis et l'ont mise dans une salle de classe.
Ve şimdi de sanal bir hapishanede sıkışıp kaldınız ve ben sizi uyandırmak için geldim.
Et maintenant, vous... vous êtes enfermé dans une prison virtuelle, et je suis là pour vous réveiller.
Buranın büyülü bir yer olduğuna inanmamızı istiyorlar.
Ils veulent nous faire croire qu'il s'agit d'un endroit magique.
Pekâlâ, söyle bakalım gösteriş meraklısı. Elektronik hız kontrolü için ne kullandın?
Dis-moi, crâneuse, qu'as-tu utilisé pour le contrôle électronique de vitesse?
Alabileceğiniz her yardıma ihtiyacınız varmış gibi görünüyor.
Vous avez besoin de toute l'aide que vous pouvez trouver.
Radarlarımız bunu yapısının farklı olduğunu gösteriyor.
Nos scan aériens montrent une structure bien plus complexe.
Hydra yayınımızı kesmesin diye sistemi kilitlemeye çalışıyorum ama işe yaramıyor.
J'essaye de verrouiller le système, pour que Hydra ne puisse pas nous couper mais j'y arrive pas.
Daha çok savaşmaya hazır birine ihtiyacınız varmış gibi geldi.
On dirait qu'il te faut quelqu'un de plus aguerri au combat que moi.
Hayatta olmanızın tek sebebi kısıtlamalarımın olmasıydı.
Tu es en vie seulement parce qu'on m'a imposé des limites.
- Ne oldu peki? Onu neden kurtarmadınız?
Qu'est-ce qu'il s'est passé?
Arkadaşlarımızın ne kadar şaşırmış olduğunu bir düşünün.
On doit être là-bas au plus vite. Imagine comment les gars doivent être confus.
Ayrıca bir Nainsan olarak oraya gitmek çok kötü bir fikir. Sen burada lazımsın. Gerçek Mack'in hayatta kaldığına emin olmalıyız yoksa bütün bunlar boşa gider.
En plus du fait qu'aller dans ce monde en tant qu'Inhumain est la pire idée possible, on a besoin de toi ici, pour s'assurer que le vrai Mack reste en vie, ou tout ça ne servira à rien.
Konuşmaya ihtiyacımız varmış gibi görünüyor.
Nous n'avons pas discuté depuis des lustres.
Zaten yalının bahçesinde sızıp kalmışım.
D'ailleurs, je me suis endonni dans le jardin.
[Kapı kapanır] sızın de gelme / rin'ıkleıfm.
J'aimerais que vous veniez aussi.
Sizi rahatsız etmek istemedim ama girmeden kapılan, pencereleri sıkım kapatmayı unutmayın.
Je ne voudrais pas vous embêter mais n'oubliez pas de fenner portes et fenêtres avant de partir.
Hazır mısınız?
Prêt?
Ama felek gün geldi döndü. Kovboy, karısını ve kızını hastalığa verdi.
Mais la chance finit par tourner, la maladie emporta l'épouse et la fille du cow-boy.
Pardon bakar mısınız?
Excusez-moi?
Bakar mısınız?
Excusez-moi?