Tatıl tradutor Francês
204 parallel translation
Duygularin seni köşeye sıkıştırmıştırmış gibi Tatıle cıkmalısın.
T'as l'air fatigué. Tu devrais prendre des vacances.
Porto şarabı Bob. Noel ruhunu tamamlayan beşinci tat.
L'esprit de Noël par excellence.
Bir nörolog için bu, doğrudan tat ve koku duyusuna işaret eder.
Un neurologue y voit une connexion avec l'odorat ou le goût.
Ağzında nasıl bir tat var? Ekşi pekmez mi?
Quel goût ça avait dans la bouche?
Bunun gibi iyi bir yıl ise, tabii ki yumuşak bir tat verir.
Une bonne, comme celle-ci, subtile.
Ya da şey yazıyor : "Bonbonları tat!" - Ama görüntü bonbonlardan tamamen farklı şeyler önermekte!
"Goûtez les bonbons"... et l'image suggère d'autres dégustations.
Ama tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tat verilebilir?
Si le sel perd sa saveur, avec quoi la lui rendra-t-on?
Ama Cordoba'lılar daha narin bir tat ararlar.
A Cordoba on préfère une saveur plus délicate.
Dünyaya açıl. Hayatı yaşa, zevkleri tat bu şekilde zevkin tadını alan bedenin aklını rahatlatacak.
Allez dans le monde, se vautrer dans le plaisir Jusqu'à la nausée.
Aynı tat, iştahı köreltir.
L'appétit s'émousse!
Başkalarına zarar vermeden, tüm zevkleri tat, bu hayattan zevk almak istiyorsan, herkese olumlu davranmalısın.
"Les joies et les plaisirs ne font de mal à personne, -" "- l'augmentation des plaisirs de la vie est positif -"
Buna ulaşmak için onların dikkatini dağıtabilecek şeyleri feda ettiler - tat, dokunma ve koku gibi algılama duyularını.
Ils ont sacrifié, pour que rien ne vienne les distraire, toutes leurs perceptions sensorielles : le goût, le toucher, l'odorat.
Barnes'tan mesaj var, tabur karargahından.
Un Message de Barnes, l'tat-Major du bataillon.
- Karargahtan yolda olduğunuzu söylemişlerdi.
L'tat-Major M'a dit que vous tiez en route. J'ai besoin de votre tlphone.
Bana karargahtan General von Brock'u bağlayın.
Donnez-Moi le Gnral Von Brock l'tat-Major de Rhineland.
Emrimizdeki birliklerin durumu hakkında bana bilgi verir misiniz?
Pouvez-vous Me rsuMer l'tat de toutes les units... qui sont ici notre disposition?
Hey, evet sen. Karargahı ara.
Eh vous, donnez-Moi l'tat-Major.
Dent, karargahı alarma geçir.
Dent, prvenez l'tat-Major.
Karargahtan General von Brock'u bağla.
- Donnez-Moi Von Brock l'tat-Major.
Bana karargaha ulaşıp, destek getirebilmem için bir şans verin.
Donnez-Moi une chance d'atteindre l'tat-Major et d'avoir des renfos.
Duyu organlarını ters sırayla kullanıyor : En gelişmiş olanı koku duyusu. Sonra tat alma, görme ve dokunma duyuları geliyor.
L'odorat semble le plus développé, puis le goût, la vue et le toucher.
İyi yaptığı şeyleri yapmaktan, bunu geliştirip mükemmelleştirmekten tat alıyor.
Il aime faire ce qu'il fait bien et, l'avoir bien fait, il aime le faire mieux.
Baylar ve bayanlar, Bilimle yapılmış yemekler için tat algılarınızı hazırlayın.
Mesdames et messieurs, préparez vos papilles gustatives pour l'excitation qu'est le mélange de la nourriture avec la science.
Çocukluğunuzdan hatırladığınız bir tat.
Retrouvez l'eau pure de votre enfance.
Neden koymasınlar? sen o kadar uğraşıyorsun ben de bir şeyler yaparım
A voir l'é tat de vos doigts, on peut dire que c'est du soigné!
Tat, koku, her şey.
Le goût, l'odorat... tout.
Ah, bu hadise araştırmamıza farklı bir tat getirdi. Tek dileğim, bayan arkadaşımızın, o hayvan kılıklı adamın kendisini izleyebileceğini hesaba katmadığı için yaptığı tedbirsizlik yüzünden fazla acı ve sıkıntıya maruz kalmaması.
J'espère que notre amie ne payera pas les conséquences du fait que cette brute l'ait suivie jusqu'ici.
Görme, duyma, dokunma, tat alma, koklama.
La vue, l'ouïe, le toucher, le goût, l'odorat.
- Garip tat da ne?
- Quoi? - L'eau.
Yemek yiyen kimse sigara içmez. Tat duyunu öldürür, dilini yakar ve çişini iğrenç kokutur.
Sans compter que pour quelqu'un qui va manger, fumer ça fout tes papilles en l'air, ça te brûle la langue et ton pipi pue.
Dilimizin en arka tarafında bulunan küçük tat alma tomurcuklarına ulaşmasına gayret edelim. Yutmayacağınızı hatırlatırım.
On essaie d'atteindre ces papilles qui sont à l'arrière de la langue, et cela sans avaler.
Kastettiğin anlamda tat alabilme becerisine sahip değilim.
Je ne suis pas capable de l'apprécier comme tu l'entends.
Görünümde alkol ile aynı tat ve kokuda, ama şarhoş edici özelliği kolaylıkla kayboluyor.
Il a l'apparence, le goût et l'odeur de l'alcool, sans ses effets toxiques.
Alışkanlığın ağzında bıraktığı tat kül gibiydi.
L'habitude avait un goût de cendres.
Baksana Tat. Senin karı biraz yorgun görünüyor.
Eh, Tat, elle a l'air déchirée, ta meuf.
Düşündüm ki efendimiz, insandan tat almadığınıza göre bizim tiyatro oyuncularına yüz vermeyeceksiniz pek.
J'ai pensé que si l'homme ne vous enchante pas, quel triste accueil recevront de vous les comédiens!
Görünüş her zaman onun tatı ile bağlantılıdır.
Quand c'est beau, c'est bon.
Belki de sarımsağı fazla kızarttım. Garip olan tat bu muydu?
J'ai fait revenir l'ail trop longtemps, c'est ça?
Tat alma, koku, acıyı hissetmiyor...
Ie toucher, l'odorat, iI ne sent pas Ia douleur...
Ama 5000 yıl sonra bile her gün, yeni bir tat.
Mais, même après 5000 ans... chaque jour, un nouveau parfum.
Bu Tom ve senin onun boş zamanlarını nasıl geçirdiği konusundaki ilk tatışmanız değil.
Ce n'est pas votre première dispute au sujet de ses passe-temps.
Tatlılığa değişik bir tat katmak için biraz acı biberlenmiş.
Avec un petit soupçon de chili... pour atténuer le caractère sucré.
Tatlı bir tat var, onu nasıl yaptın?
Y'a un petit goût sucré.
Bende hep o tat nereden geliyor merak ediyordum.
Je me suis toujours demandé d'où venait l'arrière-goût!
Özellikle tat ve koku.
surtout l'odorat et le goût.
Her çeşit tat var. Uçak geldiğinde hepsini yükleyin.
Dès que l'avion arrive, faites-les monter.
Egzotik ormanlarda yaşayanlar için iyi bir tat anlayışı var
Il a un goût pour l'exotisme.
Eğer onu o şekilde durdurmaya çalışırsan sonuçlarına katlanırsın.
"Si vous l'arr tez dans cet tat, Il n'y a aucune nonciation qu'elle fera"
- Ama aşk... - Sabah nefesine, şarap gibi tat veren şeydir.
Mais l'amour donne un goût de vin à l'haleine du matin.
- Ağzına gelen tat..
L'équipe se plaignait un peu. :
"Ateşini alıyor ama ılık bir tat kalıyor."
"Vous garde des flammes, mais vous laisse le feu."