Umut tradutor Francês
7,274 parallel translation
- umut olabilirsin...
- Ou de l'espoir...
Biz de Long Island'da birinin kolonilerde olmasını umut edebileceği kadar güvendeyiz.
On est en sécurité à Long Island autant qu'ailleurs dans les colonies.
Evet, umut verecek bir yıla benziyor.
Oui, il est promis que ce sera une année record.
John, hiç.. umut yok
John, c'est... C'est sans espoir.
İşleri şimdiki gibi olmasaydı diye umut ediyorsunuz.
Vous espérez que les choses ne soient pas comme elles sont.
Şimdi ölüm dalaşınızı herkesle umut mesajı paylaşarak yaparsın.
Maintenant tu devras partager ton message d'espoir avec tout ceux du couloir de la mort.
- Umut verici gibi.
Ça semble prometteur.
Her ikimizde de yeterince olmasını umut ettim.
J'espérais que chacun de nous en avait suffisamment.
Prens Doran, bu görüşme ile prensesin sıhhati hakkındaki endişelerinizin geçeceğini umut ediyor.
Le Prince Doran espère que ça apaisera vos inquiétudes à propos du bien-être de la princesse.
Duvar'a tirmanmayi ögrenmesinler diye umut edecegim.
Je vais espérer qu'ils n'apprennent pas à escalader le mur.
Bu çok umut verici.
Tout ça m'a l'air prometteur.
Gerçek toprak sahibi dönmeden önce onları MacKenzie bayrağı altına getirmek için bir fırsat umut ettiğin içindi.
Tu attendais l'opportunité de les rallier sous la bannière des MacKenzie avant que le vrai maître ne revienne.
Yeni Düzen'i duyurduğunda Franklin Delano Roosevelt umut ve ilerleme dolu bir dönem başlatmıştı.
Franklin Roosevelt a inauguré une ère d'espoir avec le New Deal.
İlk gelişimizde olduğu gibi tüm insanlık için umut ışığı olarak geri geldik.
Comme la première fois, nous portons l'étendard de l'espoir de l'humanité.
Umut özgürlüğü.
La liberté d'espérer.
Böyle insanlar kendi kendilerini yönetmeyi nasıl olur da umut eder?
Comment pourraient-ils s'auto-gérer?
Bizi bir araya getirdi, bize umut verdi, dünyayı görmemizi sağladı.
Il nous a réunis Il-il nous a donné de l'espoir il nous a mis dans le monde
Biraz cazibe, bir umut.
Un peu de glamour, un peu d'espoir.
Tüm o deniz suyuyla tesisi kaybederiz... ama umut ediyorum ki bu daha kötüsünün... olmasının önüne geçer.
Toute cette eau salée... on perdra l'usine, mais avec de la chance, ça empêchera encore plus de dégâts.
Umut ediyorum ki ona vaktinde ulaşırlar.
Espérons qu'ils arriveront à temps.
Umut mu ediyorsun?
Espérons?
Hastalığını ve iyi karakterli oluşunu kanıtlarsak suçlamayı düşürebileceğimizi umut ediyorum.
Avec la preuve d'une mauvaise santé et le témoignage d'une bonne foi, j'espère que les charges seront abandonnées.
Uzun süredir umut etmeye cesaret edemedim ama böyle bir fırsatta...
Je me suis si longtemps interdit d'espérer, mais une telle chance...
Umut'unu kaybetmişsin gibi duruyor.
On dirait que l'espoir est parti.
Kısa bir süreliğine Umut'un vardı ama artık yok.
Pendant un cour instant tu as eu l'espoir, Mais plus maintenant.
Araba çarpınca aklı başına gelir diye umut ediyordun.
Cette voiture aurait pu lui remettre les idées en place.
Biz insanları kurtaranlardanız, onlara umut verenlerden.
Nous sommes ceux qui sauvons des gens... Leur donnons de l'espoir.
Eğer yaz boyunca prova ettiğiniz o mükemmel performansları görürlerse sahip oldukları küçücük umut yok olacak ve bu glee kulübünün sonu olacak.
S'ils vous voient gérer comme des pros ces numéros, pour lesquels vous avez eu tout l'été afin de les perfectionner, alors ils perdront toute lueur d'espoir et le Glee Club ici sera mort.
Eğer tüm şarkılar şiddete teşvik ederse onlara nasıl umut vereceğiz?
♪ Les personnes les plus proches de toi, tu ne peux les croire... ♪ Comment cela leur donne de l'espoir si toutes nos musiques promeuvent plus de violence?
Bu çocukların sinirlerini 12.'lik pompalılar yerine müzik ve şairlikle ifade edebilmeleri gerçeğinde umut var.
Et bien, il y a de l'espoir dans le fait que ces enfants expriment leur colère avec la musique et la poésie et non pas avec un fusil de calibre 12.
Bay Musk, gitmeden önce mevcut filmlerimizin tahminlerinde olduğu kadar dünyanın geleceğinin bu denli kasvetli olmayacağına dair küçük bir kıza umut verebilir misiniz?
Mr. Musk, avant que vous ne partiez, pouvez vous redonner à une petite fille l'espoir que le monde de demain ne sera pas aussi sinistre que tout les films actuels le prédisent.
# Bana bu şarkıyı söylediler umut için #
♪ Ils m'ont chanté cette chanson d'espoir ♪
Yapmam gerektiğinde bu having. Rüyalar. Babam ve sen de umut, onlara vardı.
J'ai fait ces... rêves... sur papa et sur toi aussi, Hope.
I 30 yıl için onları konuşabilirsiniz umut edişinin.
J'espère pouvoir faire descendre la peine à 30 ans.
Umut : Eğer baba bir rüya sana bağırdı söyledi?
Tu as dis que papa te criait dessus dans un rêve?
Ve ı umut birgün ı af kazanabilirsiniz.
Et j'espère qu'un jour je gagnerai ton pardon.
O, umut, sadece kendi ülkesi için bir semboldür Ama tüm dünya için.
Il est le symbole de l'espoir, pas seulement pour son pays, mais pour le monde entier.
Freya'dan bir umut var mı?
De la chance avec Freya?
"Umut" benim kullanacağım kelime olmazdı.
Chance n'est pas le mot que j'utiliserais.
Sahip olduğumuz tek umut sensin yani öyle mi?
Tu es donc notre seul espoir?
# Ne akıyor gözlerinden # # Umut kaynağı gözlerinden #
"Il n'en découle que de l'espoir."
Tam olarak umut ettiğim dava çözecek türden bir ipucu değil.
Ce n'est pas vraiment l'indice décisif que j'espérais.
- En azından biraz umut var mı bana onu söyle.
- Dis-moi qu'il y a au moins un brin de lumière à la fin de ce tunnel.
Dr. Murray ona tedavi için söz vermiş, umut vermiş.
Dr. Murray lui a promis une guérison, il lui a donné espoir.
Yanlış bir umut vermiş.
Un faux espoir.
Şimdiye kadar soruşturma için, umut verici bir gelişme yok.
Jusque là, cette piste n'est pas vraiment prometteuse.
Umut fakirin ekmeğidir.
L'espoir fait vivre.
Bence umut tehlikeli bir şeydir.
Je crois... L'espoir est une chose dangereuse.
- O olmadan evlilikte ne umut kalır?
- Sans cela, le mariage est sans espoir
- Evlilikte umut mu?
- Espérer un mariage?
"Umut"
- L'espoir.