Yargıtay tradutor Francês
165 parallel translation
Bu karar Yargıtay tarafından onandı.
Cette décision a été confirmée par la cour d'appel.
- Nereye? Yargıtay, bölüm üç.
La Cour suprême, l'affaire du siècle...
Bir kadının elini tutarak rahibin önünde oturacağım. Amerika Yargıtay Başkanı'nın kızıyla evleniyorum.
Je me présente devant le pasteur pour épouser la fille d'un juge de la Cour suprême américaine, un célèbre libéral.
Yargıtay yargılamayı inceledi.
La Cour suprême a révisé le procès.
Yargıtay ve Adalet Bakanlığı için fırsat kollayan siz değil misiniz? Budala olma. Buna kesinlikle muvaffak olacaktır, çünkü bu konuları düşünmüyor.
Vous vous taisez, mais qu'en pensez-vous?
Üç gösterilik bir sirk. Başrollerde başsavcı alt mahkeme ve yargıtay var.
C'est comme un cirque á trois pistes, avec le procureur, le tribunal d'instance et la Cour suprême.
Eddie, iki davanın hakimi Yargıtay Başkanı Lowell'mış.
Le juge Lowell, de la Cour Suprême, présidait deux de ces affaires.
12 Haziran 1984'de Yargıtay, Memphis Şehri ilgili bir davada altıncı temyiz mahkemesinin itirazını reddetmişti.
Le 12 juin 1984, la Cour suprême a cassé l'arrêt rendu en appel dans une affaire concernant la ville de Memphis.
Karar yargıtay tarafından da onaylanmıştır.
La Cour de Cassation a maintenu cette sentence.
- Hayır. Yargıtay öyle demiyor.
Non, la Cour Suprême dit que non.
Yargıtayın...
Le verdict Arline.
Yargıtay veriyor bu hakkı bana!
La Cour Suprême m'en donne le droit!
Biliyor musun bir gün Yargıtay'da o kanunu değiştirecek yeterli destekçimiz olacak.
Un jour, nous serons assez nombreux à la Cour Suprême pour changer cette loi.
Sıradanlığın her türlüsünün kol gezdiği bir ülkede hayatı yüceltmek için yargıtay mahkemesine çıkan özgür bir adamın son lüks hediyesi dondurmadır.
Le dernier luxe souverain d'un homme libre qui a eu la suprême audace, au pays des croque-morts, d'exalter la vie.
Ama unutma ki, bir yargıtay hakimine Shane demek istemezsin herhalde?
D'un autre côté tu ne voudrais pas d'un magistrat de la cour suprême appelé Shane.
Müstehcenin ne olduğuna Yargıtay bile karar veremiyor.
Même la Cour Suprême ne peut pas se décider.
Başkanımız, büyük, önemli adamımız... kararı Yargıtayımızda temyiz etti.
Notre Président, notre grand chef, a fait appel devant la Cour Suprême.
"Eminim, siz de farkındasınızdır, " Yargıtay'daki 9 hakimin yedisi " Güneyli köle sahipleridir.
Comme je suis sûr que vous le savez, sept des neuf juges de la Cour Suprême possèdent eux-mêmes des esclaves.
Yargıtay'a çıkacağınızı anlıyorsun.
Vous avez compris que vous allez devant la Cour Suprême.
Basit ve sade bir mülkiyet anlaşmazlığı nasıl oldu da Amerika Birleşik Devletleri'nin Yargıtayının önüne gelecek kadar büyütüldü?
Comment se fait-il qu'une banale affaire de propriété ait pu prendre une telle ampleur, qu'elle soit plaidée devant la Cour Suprême?
Rockefeller öyle diyor, ama Yargıtay uzlaşmaya yanaşmıyor.
C'est ce que dit Rockefeller. La Cour Suprême s'y oppose.
Açıkçası Bay Marcus, Yargıtay anal seksin gay erkek seksi olduğunu hükme bağladı. Mozart'ın klasik müzik olduğu gibi.
Sérieusement, Mr Marcus... la Cour Suprême a déclaré que le sexe anal était aux gays ce que Mozart était à la musique classique.
Dinle, lanet Yargıtay bu malzemelerin müstehcen olmadığına karar verdi!
Quoi, la Cour Suprême n'a pas déclarer que c'était obscène.
Ama ben Yargıtay falan değilim.
Nous ne sommes pas à la Cour Suprême.
Yargıtay, müstehcenliği gördükleri zaman anladıklarını söylüyor.
La Cour suprême a déclaré... savoir reconnaître l'obscénité.
Yargıtay.
COUR SUPREME
Yargıtay Mahkeme Salonu 67 29 Eylül Çarşamba
COUR SUPREME MERCREDI 29 SEPTEMBRE
Cep telefonumu çıkarttım, evi aradım ve anneme Yargıtay'da kaç yargıç olduğunu sordum.
J'ai appelé à la maison pour demander la réponse à ma mère.
Yasal. Santero'lar Yargıtay'daki davayı kazandı.
C'est légal, Santeros a gagné son procès.
Yargıtay, Mahkeme Salonu 80, 7 Nisan Cuma
COUR SUPREME VENDREDI 7 AVRIL
Yargıtay, Mahkeme Salonu 43, 7 Ekim Perşembe 99467 numaralı duruşma.
COUR SUPREME JEUDI 7 OCTOBRE Affaire numéro 99467.
Yargıtay, Mahkeme Salonu 55, 7 Şubat Pazartesi
COUR SUPREME LUNDI 7 FEVRIER
Yargıtay, Mahkeme Salonu 41, 10 Şubat Perşembe
COUR SUPREME JEUDI 10 FEVRIER
Yargıtay, Hüküm Verme Duruşması 11 Şubat Cuma
COUR SUPREME, ANNONCE DE LA SENTENCE, VENDREDI 11 FEVRIER
Yargıtay, Mahkeme Salonu 20, 25 Nisan Salı - Av.
COUR SUPREME MARDI 25 AVRIL
Yargıtay, Mahkeme Salonu 20, 26 Nisan Çarşamba
COUR SUPREME MERCREDI 26 AVRIL
Yargıtay, Mahkeme Salonu 31 İfade Duruşması, 21 Şubat Pazartesi
COUR SUPREME AUDIENCE DE DEPOSITION
Bu işi Yargıtay'a götürmeliyiz 271 00 : 16 : 37,832 - - 00 : 16 : 40,400 Orda arkadaşlarımız var. Şu eşcinsel yargıca gideriz.
On a besoin d'amener ça jusqu'à la Cour Suprême.
Dava en sonunda Yargıtay'a gidecek, oradaki hödükler de kim bilir ne karara varırlar.
L'affaire va finir par atterrir à la cour suprême d'état, ou Dieu sait ce que ces vieilles citrouilles vont décider.
Oswald Islah Tesisinde bulunan bir mahkûmun taşlanarak öldürülme isteğinden sonra Yargıtay'da yapılan oylama sonucunda alınan 5'e 4'lük bir kararla dört yıldır uygulanan idam cezasının anayasaya aykırı olduğu kararı alındı.
La cour suprême d'État, dans une décision prise à 5 contre 4, a déclaré la loi sur la peine capitale comme étant inconstitutionnelle, se basant sur le cas d'un détenu à la prison d'Oswald, qui a demandé à être lapidé à mort.
Birleşik Devletler Yargıtay Baş Savcısı Jane McPherson az önce Lester McKenna'nın infazına tanıklık etmek üzere yeni Alkadraz hapisanesine indi.
Le juge Jane McPherson de la Cour suprême vient d'atterrir... à Alcatraz pour assister à l'exécution de Lester McKenna.
Yargıtay başsavcısı olması umrumda değil.
Je me fiche qu'elle soit juge à la Cour suprême.
Kaçığın teki yargıtay başsavcısını harcayacağını söylüyor.
Un taré veut buter un juge de la Cour suprême.
Tarihteki en genç yargıtay baş savcısı.
Le plus jeune juge de la Cour suprême. L'une des trois femmes à y avoir été nommée.
Sadece yargıtay baş savcısının hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
J'essaye de sauver la vie d'un juge de la Cour suprême.
Yargıtay.
La Cour suprême.
Yargıtay mı?
La Cour suprême?
Daha yeni Yargıtay'a terfi etmiş.
Apparemment, on l'a nommé à la Cour suprême.
Her koşulda, sayın dostum Bay Ferris'e saygılarımla belirtmek isterim ki... Yargıtay'ın görevi... sadece içtihada uymak değil... onu yaratmaktır.
En tout cas, sauf le respect dû à mon ami, le juge Ferris, il est du devoir de la Cour suprême, non seulement de suivre la jurisprudence, mais de la faire.
Adam Yargıtay Başkanı.
La fille du juge Longstreet, il est juge à la Cour suprême.
- Büyük amcamı tanıtayım, Yargıç Turner.
- Voici mon grand-oncle, le juge Turner.