English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ Ö ] / Ödün

Ödün tradutor Francês

631 parallel translation
Şimdi Jim Allenbury'nin önünde diz çökmem gerekecek. 20 yıldır bu adamın karşısında tek bir ödün vermemiştim.
Et maintenant je dois me mettre à genoux devant Jim Allenbury, un homme que je combats depuis 20 ans sans fléchir.
Hiç ödün verme baba.
Ne fléchis pas, Père.
Ödün mü koptu? Hayır, ama 15 yaşındaki bir çocuğa benziyor o.
Non, mais c'est un gosse.
Ödün kopmuştu sanki. Karşında görmeye dayanamadığın korkunç bir şeyler görüyordun sanki.
tu semblais terrifiée, comme si tu avais vu quelque chose d'atroce.
Sanırım o günden itibaren ödün vermeye başladım.
Je suppose que depuis ce jour, j'ai commencé... à faire des compromis.
Küçük bir şartla. Çok küçük bir ödün. Kabul ettiğiniz anda, sözleşmeyi imzalayabiliriz.
Donnez-nous votre accord et vous pourrez signer.
Söylemekten ödün kopuyor.
Tu as trop peur de le dire.
Bir Apaçiydi. On yıldır, onun halkıyla vahşi bir savaş halindeydik. Acımasız, kanlı ve asla ödün verilmeyen bir savaş.
Un de ces Indiens Apaches... contre qui nous menions depuis dix ans une guerre sanglante, une guerre sans merci.
- Ben bir sanatçıyım ve ödün vermek istemiyorum.
- Un artiste ne se commet pas!
Ormanda olsak bile McClellan, medeniliğimizden ödün vermeyelim.
On a beau être dans les bois, McClellan, essayons de rester civilises.
"Ormanda olsak bile medeniliğimizden ödün vermeyelim."
"On a beau être dans les bois, essayons de rester civilisés".
Ödün vermeyi kabul etme.
Je refuse de faire des compromis.
Bu konuda ödün vermek istemiyorum.
Je ne fais pas de compromis.
Ödün vermiyorsun Harry aşkım.
Qui parle de compromis, Harry chéri?
Tabii asil prensiplerimizden ödün vermeden.
Pas pour en tirer profit, bien sûr, ce serait contraire à nos principes.
Harika! Onurumdan ödün vermiş olmuyorum.
Ce n'est pas un renoncement.
Ödün koptu.
Tu es effrayé.
Çünkü mücadele etmekten ödün kopuyor.
Parce que vous avez trop la trouille.
Ama aci çekmek, ödün vermektir.
Mais le chagrin, c'est un compromis.
Korkutucu bir düzenle karşı karşıyayız, asla ödün yok.
Vous vous attaquez à des gens intouchables.
Aynı benim gibi, yakalanacağım diye ödün patlıyor.
Que ce soit le dernier boulot.
Özgürlüğü hayatın üzerinde tutmalısın. Erdem için zevkten ödün ver. Acıya ve zorluğa sessizlikle katlan.
Chéris la liberté plus que ta vie, fuis le plaisir pour la vertu, supporte la peine en silence.
Senin de ödün patladı, değil mi?
Et vous êtes pétrifié.
Bu yüzden, ilerleme ve uyum bakımından sizin bakış açınıza ödün vermek istiyorum.
Pour harmoniser nos rapports... je vais admettre votre point de vue.
Ödün mü?
Admettre?
Hem de ödün vermeden.
On ne fera aucun compromis!
Sende ödün bir parçası bile yok.
Toi, t'as pas de tripes!
Beni kandıramazsın. Ödün kopuyor aslında.
Ne m'arnaque pas, t'as la trouille.
Frank, hepimiz ödün vermek zorundayız.
Il faut accepter les compromis...
Hastanedesin, ödün kopuyor ve ağzını kapatıyorsun.
Je me retrouve à l'hôpital, paniquée et je la boucle. Pourquoi?
Kendi gölgenden bile korkuyorsun, Gustav Amca'dan ödün kopuyor.
- Je sais. Tu as peur de ton ombre et tu es terrorisée
Billy Shaffer'in mezarını açıp otopsi yapmak için izin istediğimi söylesem ödün kopar o zaman.
Alors, tu seras heureux d'apprendre que je voudrais la permission de déterrer Billy Schaffer pour l'autopsier.
En iyi politikacıların bile ödün vermesi gerekir.
Même les meilleurs politiciens doivent parfois se compromettre.
Müşteri konforundan ödün vermedikçe devam edin.
Tant que vous maintenez le confort des passagers.
Bu geçimsiz ilişkiye çok ödün veriyorum.
Je fais des concessions dans cette relation.
Ama şimdi ödün vermek için burada değilim.
Je ne suis pas juste bon à payer les factures!
Eric, yaptığın işi en iyi şekilde yaparak Tanrı'ya şükranlarını sunabilirsin. Ödün verme.
Eric, tu peux louer Dieu en épluchant une patate si c'est à la perfection.
Ödün vermek şeytanın kitabında yazar.
Ne transige pas. Transiger, c'est pactiser avec le diable.
Sana kendininkini göstermiºti, sira sana gelince ödün patlamiºti ve kaç miºtin.
Il t'a montré son zizi, mais quand ton tour est venu, tu as fui.
Ama dışarıda şimdiden isyan var. Çünkü Hindular fazla ödün vermenden korkuyor.
Mais à l'extérieur... des émeutes ont lieu... car les hindous craignent que vous lâchiez trop de choses.
Gerçek şu ki, oraya gitmeye ödün kopuyor, korkuyorsun.
En fait, t'as une peur bleue d'y aller. Tu chies dans ton froc.
Birisiyle ödün vererek yaşamaktan daha iyidir... Ben gerçekten aşık olmadım.
Mieux que dans le compromis, je veux dire avec quelqu'un que je n'aimerai pas totalement.
Artık çevresinin emniyette bir parçası... olmak için kişiliğinden ödün vermiyordur.
Il est enfin un individu, un être humain. Il ne rejette plus son identité... pour mieux s'adapter à son environnement.
- Ödün ver, bira iç.
- Fais un compromis, bois une bière.
Abluka konusunda ödün vermeyeceğini söyledi.
Il ne cédera pas sur le blocus.
Sevgili hanımefendi bu çocuk için karakterinizden ödün veriyorsunuz.
Chère madame la cuisinière en chef, vous reniez à cause de ce garçon votre caractère.
Canımı ve kanımı yeniden kazanmam için ödün vermem gereken tanrı.
Je dois l'apaiser pour retrouver mon cœur, mon sang.
Bazı konularda asla ödün vermez.
Je la supporte.
tek tesellim kenara koyduğum param olur... durumumu değerlendiriyorum... ben kötü biriyim ve böyle kalacağım... bir değişim görmeyeceksiniz ama adiliğin de alemi yok... kimsenin benim yüzümden incinmesini, pisliğe bulaşmasını istemem... bu pis hayat bana göre değil hem artık benim için çok tehlikeli... hiçbir şeyden ödün veremem ama bu durumu kim değiştirecek?
Ta seule consolation Ce sont tes économies Réexaminons la situation Je suis un voyou, et voyou je resterai!
Yapabileceğimiz tek şey ödün vermemek.
Le tout, c'est de dominer la situation...
Ödün bokuna karıştı, hı?
- Tu as eu la trouille, hein?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]