Şeker tradutor Francês
10,233 parallel translation
Bana biraz şeker ver bakalım.
Donne moi du sucre
Şeker gibi maviye dönmüşsün tatlım.
Chérie, tu es bleue comme l'eau glacée.
O hâlde uyarayım. Yarışmadan ötürü donunuza dolduracağınız kadar korkutucu şeyler yapacağız. Umarım size Şeker Diyarı'nızda rahatsızlık vermeyiz.
Je vous préviens... on fait dans le super-flippant pour le concours, donc j'espère qu'on ne va choquer personne à BonbonLand.
Şeker Diyarı dedi.
Il l'a appelé "le pays des bonbons".
- Yapma, Jay. Bu mahalledeki son "şeker mi şaka mı" turum.
Enfin, Jay - - c'est ma tournée d'adieu de "un bonbon ou un sort" dans le quartier.
İçine şeker koydum, al.
J'ai mis des bonbons dedans.
- Tatlım, baban beş dakikaya gelmezse şeker mi şaka mı gezmesine ben götüreceğim seni, tamam mı?
Ok, chérie, si papa n'est pas à la maison dans cinq minutes, je t'emmène faire ta tournée de bonbons, ok?
Ne demişler, "şaka mı şeker mi?"
On dit "bonbons ou bâton"
Popüler bir komplo teorisine göre Sevgililer Günü satışlar artsın diye şeker, çiçek ve tebrik kartı sektörleri tarafından uydurulmuştur.
La théorie du complot dit que la saint valentin a été créée par les industries du bonbon, des fleurs, et des cartes. pour augmenter les ventes.
- Evet. Ya al ya da çocuklar 500 tane çubuk şeker yesin.
C'était soit ça soit les gars mangeaient 500 barres de chocolat.
Şeker ile diyabetik bir koma için kahve.
Noir avec un coma diabétique de sucre.
Tıpkı şeker ve reçel ilavesiz bir badem ezmesi gibi.
Comme le beurre d'amande et les confitures sans sucre ajouté. Qui a faim?
Karamelli şeker, çikolatalı süt, güzel yün iplikleri ve sigara.
Les caramels, réglisses, sucres d'orge et cigarettes.
Evet. Tadı pamuk şeker gibi.
Ils ont le gout de la barbe à papa.
- Evet, tadı pamuk şeker gibi.
Ils ont le gout de la barbe à papa.
Başka şeker yok.
Plus de bonbons.
Çocukken sokakta oynadığımı hatırlıyorum, cadılar bayramında para, şeker topladığımı.
Je me revois petite fille jouant dans la rue, frapper aux portes lors d'Halloween.
-... cadılar bayramında para, şeker topladığımı...
- frappant aux portes pour Halloween... - Et passe à l'accolade.
Çocukken sokakta oynadığımı hatırlıyorum, cadılar bayramında para, şeker topladığımı.
Je me revois petite fille jouant dans la rue, frappant aux portes pour Halloween.
Çocukken sokakta oynadığımı hatırlıyorum,... cadılar bayramında para, şeker topladığımı.
Je me revois petite fille jouant dans la rue, frappant aux portes pour Halloween.
... sokakta oynadığımı, cadılar bayramında para, şeker topladığımı.
... jouant dans la rue, frappant aux portes pour Halloween.
Sonra seni şeker pakediyle ağlarken bulmak istemiyorum.
Je ne veux pas te trouver en train de pleurer sur ton emballage de bonbon plus tard.
Şeker benim, o dışımdaki kağıt sadece.
Je suis le bonbon, elle est le papier d'emballage.
- Yaşlı Daniels hanıma şeker karşılığında yaprakları süpürmesinde yardım ettim.
j'aidais la vieille madame Daniels à râtisser les feuilles et en échange elle m'a donné des bonbons.
- Şeker barı olsaydı küçük boy olurdu.
Si on était dans une boutique de bonbon, il serait dans les petites tailles.
Yanlarında Pizza, buzlu şeker var ve The Lego Movie'yi izliyorlar.
Ils sont posé avec une pizza, des sucettes et le film Lego.
Louis'i evlat edinmen kolay olsun diye en iyi arkadaşınla evlenmiş olman çok şeker bir şey.
Et bien, je veux dire... le fait que tu t'es marié avec ton meilleur ami afin que tu puisses adopter Louis c'est en fait, très mignon.
30 dakika içinde Müdür Tak'a git ve ondan imzalamam gereken kâğıtları al gelirken işten çıkınca giyeceğim kıyafetleri getir geri dönerken içine iki buçuk kaşık şeker atılmış americano al vanilyalı, çikolatalı çöreklerden de getir.
A partir de maintenant moins de 30 minutes, va voir secrétaire général Tak et tous les documents que je dois signer et les vêtements que j'ai besoin de porter quand je serai déchargé, apporte-les moi. Aussi sur le chemin, un americano doux avec 2 et demi coups de sirop et des beignets vanille et chocolat. Achète ça aussi.
- Aşkınızı bulmanızı sağlayacak bir şeker.
C'est un bonbon qui apporte l'amour. Ça.
Bu, aşkınızı bulmanızı sağlayacak bir şeker.
On dit que ce bonbon apporte l'amour.
Aşkınızı bulmanızı sağlayacak bir şeker.
C'est le bonbon qui t'apporte l'amour
- 500 daha, şeker çocuk.
500 de plus, joli garçon.
Ve eğer ukala iseniz,... bundan kurtulmaya bakın, sizin şeker gibi suratınıza...
Et si tu n'es pas humble, Calme ta fierté avec ta pomme d'amour.
Ve yaşlı Grefard'ın tavsiyesini unutmuyorduk alışkanlıklarımızdan kurtulmak şeker suratlılık falan, neyse.
Et j'ai oublié le conseil du vieux Grefards à propos de la fierté et des pommes d'amour, un truc insensé
Sparky, Şeker, kaçın!
Sparky, Sweets, fuyez!
Eminim şeker seviyorsundur, değil mi?
Je suis sûr que tu aimes les bonbons.
Sonra da biraz şeker yiyebilir.
Et elle aura des bonbons.
- Sen ne yapıyorsun şeker şey?
Ce que je fais, tu plaisantes?
Şeker.
C'est un bonbon.
Seni şeker toplamaya mı götürdü?
Il t'emmenait chercher des bonbons à Halloween?
Şeker kamışı gibi tatlı palmiye şarabı gibi kokuşmuş.
Ils sont doux comme la canne à sucre et tournés comme le vin de palme.
- Siz yeterince şeker var? - Evet!
- Vous avez assez de bonbons?
şeker bir sürü yemek gidin.
Mangez plein de sucre.
Şu anda renkli şeker alıyorum ve evet bunlar olursa vişne alıyorum.
Pour l'instant, j'ai les vermicelles. Et si ça marche, j'aurai la cerise.
Sütlü olsun, şeker koyma lütfen.
Avec du lait, et sans sucre, s'il vous plaît.
Şeker ve reçel ilavesiz badem ezmesi.
Le beurre d'amande et la confiture sans sucre ajouté.
- Evet, çok şeker.
- Ouais.
Tek şeker lütfen.
Un sucre, s'il vous plait.
Çocuk uçurtmaya ulaşmaya çalışır ayağı pencereye takılıp düşer tenteden seker, mutlak ölüme doğru havada uçarken, mucizevi bir şekilde üstsüz Matthew McConaughey tarafından yakalanır.
Le gamin se penche pour l'attrapper, dégringole par la fenêtre, rebondit sur le store, s'envole dans les airs, se dirige vers une mort certaine, quand, miraculeusement, il est pris par un McConaughey torse nu.
- Şeker.
C'est des bonbons.
Annen sana ağaçtan şeker yememeni öğretmedi mi?
T'as mère ne t'as jamais dit de ne pas manger de bonbons dans les arbres?