Acın tradutor Português
64,194 parallel translation
Endişlenme, acını unutmanı sağlar.
Isto fará com que esqueças a tua tristeza.
Bizi bu acınası küçücük kaya ve hava kabarcıklarına hapseden sınırlamalarımızdan kurtulmamız için bir bilet.
E a nossa hipótese de saída das limitações que nos ligam a estas patéticas bolitas de pedra e ar.
Hastalığını ve acını iyileştirebilecek bir tılsım da biliyorum.
Conheço um feitiço que pode acabar com a tua doença e com a dor.
Sokakta daha az silahlı insanın olması polislerin hoşuna giderdi açıkçası.
Os polícias gostariam se menos pessoas andassem armas.
Aç mısınız?
Está com fome?
Belediye Başkanının basın açıklamasını izledim.
Assisti à conferência de imprensa do Presidente.
Açın.
Abra.
Akbabalara açıklama yapacağını söylerim ben.
Vou dizer aos abutres que vais falar com eles.
- Bu hafta Oliver'ın sevgilisiydi. Geçen ay, dahil olmaman gereken bir şeye dahil olduğunu söylemişti. - Bu bakış açısı meselesi.
No mês passado, envolveste-te com o que não devias.
Olayın üzerini örtmek için prestijini kullanmış. O yüzden üstünün açılmasını isteyeceğini sanmıyorum.
- Usou os poderes dele para encobrir, não deve querer que descubram.
Acımasızlık olan, bu şehrin insanlarının belediye başkanı olarak senin olmaman.
Crueldade seria esta cidade não te ter como Presidente.
Meclis görüşmede savunma yapmama izin vermezse, dosyamın direkt olarak halka açıklanmasını istiyorum.
Se o conselho não me deixa depor na audiência, terei de levar meu caso directamente ao público.
Bu şeffaflık dolayısıyla, sanırım herkese Green Arrow'un yaptığını neden gizlediğim konusunda bir açıklama borçluyum.
No espírito dessa transparência, acho que devo a todos uma explicação da razão de encobrir o que o Arqueiro Verde fez.
- Açık kanaldasınız şu an.
Aliás, estás num canal aberto.
Açıkçası içkiyi de biraz fazla kaçırdın.
Para ser justo, bebeu um pouco.
Evet, The Bachelor'ın 10 sezonunu izlersek anca açılır.
Funcionou, só vai demorar 10 temporadas do "The Bachelor" para derreter aquelas dobradiças.
Oliver Queen ne yaparsa yapsın ahlaki açıdan ne kadar uygunsuz olsa da arkasında duruyorsun.
- Podes falar. Não importa o que Oliver Queen faça. Não importa o quão moralmente comprometedor seja,
Seni uyandırmam gerekti. Gözlerini açıp çektiğin ıstırabın hala içinde olduğunu görmeni sağlamalıydım.
Tinha de acordar-te, abrir-te os olhos, fazer-te ver que a dor que sofres ainda está contigo.
Yaptığını açıklayacak bir mazeret arıyordur.
Está a tentar descobrir um meio de explicar isso.
Bana biraz yer açın.
Dá-me espaço.
- Hemen kapıyı açın!
- Abram agora!
Tamam, açığa çıkmak planımın bir parçası değildi.
Ser desmascarado não fazia parte do meu plano!
Kraliçe ise güçlü bir bakış açısına sahip bir kadın.
A rainha é uma mulher com uma perspetiva forte.
Çok acıkmış olmalısın.
Deves estar esfomeada.
Bakış açısını.
A visão dele do mundo.
Bugün BM kaynaklarınca gemideki kanıtların kesin olarak Mao-Kwikowski Ticaret'in yan kuruluşu Protogen Şirketi'yle bağlantılı olduğu ve Protogen'in tüm kurumsal varlıklarının dondurulduğu teyit edildi. Şirketin DGİ teröristleriyle olan bağlantılarıyla ilgili kapsamlı bir soruşturma açılması bekleniyor.
Hoje, fontes das NU confirmaram que as provas a bordo da nave foram conclusivamente ligadas à Corporação Protogen, uma subsidiária da mercantil Mao-Kwikowski, e que todos os activos da Protegen foram arrestados enquanto decorrer a investigação às ligações da empresa
Fred Johnson'ın hâlâ Dünya'yla bağlantıları olduğunu hepimiz biliyor olsak da DGi'nın şirketinize nasıl sızdığını yine de bize açıklamanız gerek.
Todos sabemos que o Fred Johnson ainda tem ligações à Terra, mas precisamos que nos explique como a APE pôde infiltrar-se na sua empresa.
Şansınız bol ve yolunuz açık olsun.
Boa sorte e boa viagem.
Sekreter için Mars başbakanına bir hat açın.
E arranje ao Secretário uma linha para o Primeiro-Ministro marciano.
Mide asidi ve büyük, kalın bir biftek için kurt gibi açım.
Acidez no estômago. E desejosa de um bife grande e suculento...
Anlayacağınız yüksek G yanığı dehşet acıyor. Göğsüme öküz oturmuş gibi hissettim.
Estão a ver, a alta aceleração gravitacional dói que se farta.
Tekrar açın!
Ligue-o de novo!
Çok daha açık bir konuşma yapmak zorundasın.
Vai ter que ser muito mais específico do que isso.
Evet, insanların yarısını tanımıyorum ama açık bar var.
Sim... não conheço metade das pessoas, mas há bar aberto.
Kendimi dürüstçe ve açıkça kabul ettiğim için kızımın da kabul etmesini umuyorum.
E ao aceitar-me, como eu fiz, com honestidade e sinceridade, espero que a minha filha me aceite.
Artık senin yolculuğunun, bakış açının parçasıyım ve Rebecca'nın saldırıya uğruyormuş gibi hissetmesini istemem.
Já faço parte da sua viagem, da sua perspetiva, e não quero que a Rebecca se sinta atacada.
Gerçekten Rebecca'nın buna açık olacağını düşünüyorsan öyle yapalım.
- Contra a minha vontade sim. Se acredita mesmo que a Rebecca está disposta a fazê-lo, vamos... a isso.
Bu konuda birçok duygu barındırdığın açıkça ortada Sam.
Sam, é óbvio que tem muitas emoções à volta deste assunto.
Başkalarına acı vermek isterler çünkü çoğunlukla kendi acılarını hissetmek istemezler.
Querem causar dor nos outros, principalmente, por não quererem sentir a dor.
Çocuk kilidi açık. Gloria'nın torununa bakıcılık yaparken açmıştım.
É segurança, a neta da Gloria andou aí, é à esquerda.
Dünyanın diğer ucuna yelken açıp, ordularını buraya getirip sana saldırsın diye Ejderha Kraliçesi'ne verdiler.
Atravessaram o mundo e foram dá-los à Rainha dos Dragões para que ela pudesse transportar os seus exércitos e atacar-vos.
Şimdi bahsedince Casterly Kayası'na yelken açıp Lannister donanmasını yakarak o ayaklanmayı başlatan sen değil miydin?
Por falar nisso... Não haveis sido vós quem iniciou a rebelião, navegando até Castelo do Rochedo e incendiando a frota Lannister?
Ak Gezenlere karşı bu rahatsız edici takıntının en basit açıklaması da doğruyu söylediğin ve gördüm dediklerini gördüğündür.
E a explicação mais simples para a tua irritante obsessão com os Caminhantes Brancos é que estás a dizer a verdade e que viste o que dizes ter visto.
Aç mısın?
Tens fome?
Bu yüzden de soğuktan kaçmanın açlığı karşılamanın fena bir bedeli olduğunu söylemek ona acı vermişti.
E custou-Lhe dizer a Atsula que escapar à morte pela fome teria um preço pesado.
Şimdi Nancy, o bütün bunlara, acı bir şekilde her şeyine el konulmuş olarak belirli bir üstünlükle geliyor ki normalde buna ihtiyatla yaklaşırdım ama itiraf etmeliyim ki arkadaşımın boynundaki o ip yanıklarını görmek...
O Nancy encara tudo isto com a vantagem dos despojados, o que normalmente aceito com algumas reservas, mas admito que, ao ver a marca da corda no pescoço do meu amigo...
Acılı, orta ya da kalın.
Picante, temperado ou com pedaços.
İlla içmen gerekiyorsa camını aç.
Se queres fumar, abre a janela.
Yanımda dur ve dünyanın bir kez daha bize açılmasına izin ver.
Junta-se a ti e deixa que o mundo se abra a nós novamente.
Açık tabut merasimi yarın öğlen yapılacak zaten.
- Ele só vem de tarde.
- Müze açılışı için giyinmiş olmalıydınız.
Wallace, BA, deviam estar vestidos para a abertura do museu.