English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ A ] / Alış

Alış tradutor Português

26,635 parallel translation
Nefes alışını yavaşlatmak zorunda.
Ela tem de abrandar a respiração.
Sadece nefes alışını yavaşlat, bitirmek üzereyiz.
Apenas abranda a tua respiração estamos quase a terminar.
Vincent Grant adını kullanmaya alış.
Acostuma-te ao nome "Vincent Grant".
Aramaya çalıştım ama dediler ki telefon kullanma hakkın elinden alınmış.
Tentei ligar, mas disseram-me que não podes usar o telefone.
İnsanların bana itimat etmelerine alışık değilim sadece.
Só não estou habituado a que tenham fé em mim.
Bir alıcı için çalışıyorum.
Trabalho para um comprador.
Eğer bu alışveriş yolunda giderse bizi daha sık görebilirsiniz.
Se tudo correr bem, pode esperar por nós mais vezes.
Seni büyük bir hatadan alıkoymaya çalışıyorum.
Olha, estou a tentar impedir-te de cometer um grande erro aqui.
Alışırsın.
- Vai-te habituando.
Biliyorum çok çalışıyordur ama gerçek değişiklik zaman alır biraz daha onunla çalışsan eve geldiğinde çok daha güçlü olacaksın.
E sei o quanto te tens esforçado, mas verdadeiras mudanças demoram tempo, e se trabalhares com ele só mais um bocado, vais ficar muito mais forte quando voltares para casa.
Geri vermeyeceğiz, alış istersen.
Não vamos devolvê-la, por isso habitua-te.
Herhalde ayrı olmaya biraz alışınca birlikte olmak tuhaf geliyor.
Acho só que... ficámos um bocado habituados a estar longe, e por isso... sentimo-nos um pouco diferentes ao estarmos juntos.
İlaçlarına alışıyorsun sen daha.
Ainda estás a habituar-te aos remédios.
Tüm hayatınızı ikiniz birlikte geçirdiniz ama alışırsınız. Vakit alacak ama alışacaksınız.
Sei que passaste toda a tua vida a serem apenas vocês dois, mas, vais habituar-te a isto.
Cinsel gücü alışılmışın dışında.
A sua resistência sexual é muito elevada.
Alışılmadık bir durumda olduğumuzu söylediğimi biliyorsun?
Lembraste quando disse que estavamos em águas desconhecidas?
Oysa kocalar çamaşırlarının sıkılmasına yemeklerinin pişirilmesine alışıklar, karıları olmadan bocalıyorlar.
Já os maridos, habituados a ter a roupa passada, comida pronta, já lhes foi mais complicado.
Alışılmadık, esrarengiz bir şey var mı bakın.
Procurem algo que não seja familiar, algo oculto.
Bu alışık olduğum türde bir birleşme değil.
Não estou habituada a este tipo de penetração.
Hepimiz alışılmadık durumlar yaşıyoruz.
Nós estamos a navegar em águas desconhecidas.
Sır saklamaya o kadar alıştık ki artık saklamak zorunda olmadığımızı mı unuttuk yoksa?
Ficamos tão acostumados a guardar segredos, que já nos esquecemos que não precisamos de o fazer?
Ama Dr. Bill'in cuma günleri geç gelmesi alışılmadık bir şey değil
Mas não é fora do comum, o Dr. Bill chegar tarde às sextas.
Art'la alışılmadık bir düzeniniz olduğunu biliyorum.
Eu conheço-te a ti e ao Art, e do vosso acordo pouco convencional.
Alınma ama sırf çocukluk yıllarından vefa borcun var diye bir kabadayıyla... -... iş çevirmemiz mi lazım?
- Sem ofensa, mas temos de nos envolver com um qualquer só porque tens uma dívida com ele?
Diktatöryal rejim tarafından hakları elinden alınmış birçok grup var ama yönetim için en büyük tehdit, uluslararası destek bulmaya başlamış... -... yerli Aztek nüfusu gibi görülüyor.
Muitos são marginalizados por um regime ditatorial, mas parece que a maior ameaça do governo vem da população indígena Asteca, que está a ganhar apoio internacional.
- Özrümü geri alıyorum... -... sana daha çok yakışır.
Retiro as minhas desculpas no que se refere a ti.
Polis raporuna göre sadece kişisel eşyalar alınmış.
Segundo o relatório policial, apenas objectos pessoais foram levados.
Karar birkaç saat önce alınmış.
A decisão tem horas.
Bu adam eskiden ünlü bir estetik cerrahmış. Yaklaşık yirmi yıl önce oksikodon reçetesi satmaktan lisansı elinden alınmış.
Este tipo era um cirurgião plástico famoso, até há cerca de 20 anos, quando foi processado judicialmente por vender receitas de oxicodona e perdeu a licença.
Evet, ameliyattan çıkınca onu güvenli bir odaya alıp kapısına SWAT yerleştireceğiz.
Pois, quando sair, iremos levá-lo para uma ala segura, e, depois, colocaremos a S.W.A.T. à porta dele.
İki kurban da Detum Park'tan alınmış.
As duas vítimas foram retiradas de Dekum Park.
Yeni almış ya da başka bir yerden alıp oraya koymuş olabilirler.
Pode ser uma compra recente ou podem ter mudado para ali de outro sítio da casa.
- İki tane alır mısın?
- Podes tirar dois?
- Çay alır mısın Dylan?
- Queres chá Dylan? - Chá?
Güçlü insanların istediklerine uzanıp onları alışını.
Homens com poder, a fazerem tudo que querem.
Şu sepet, kıyı yakınındaki bir üzümbağından alınmış şarapla dolu.
Esse cesto está cheio de vinho de uma vinha perto da costa.
İnsanlara hassasmış gibi davranmaya devam edersen onları güçlenmekten alıkoyacağını düşündün mü hiç?
Já alguma vez te ocorreu que se continuas a tratar as pessoas como se fossem frágeis, pode estar a impedir delas se tornarem fortes?
Ancak olur da inanmazlarsa bebeği sen alır mısın?
Mas... se não acreditarem em mim, importas-te de levar a bebé?
Başkan'ın ölmeden önce bu iyi haberleri alıp almadığı ise sır perdesini koruyor.
Não está claro... se o Presidente tinha conhecimento desta boa notícia no momento da sua morte.
Takehaya'nın kanında virüsle kendiminkini Takehaya ve Kyoko ile temasta bulunmamış kişilerinkini ve rehin alınanlarınkini test ettim.
Comparei o vírus no sangue do Takehaya com uma amostra do meu e de diversos marinheiros que não tiveram qualquer contacto com o Takehaya, a Kyoko ou daqueles que foram prisioneiros.
Gümüş Ray adında bir hap kaçakçısı grubu için ürün satın alıyor.
Adquire produto para um grupo de traficantes, Silver Rail.
Tabii ki bunlar suyu alınmış gıdalar.
Claro que os alimentos são todos desidratados.
Şimdi, istihbaratımız alıcılara ulaştı New York'lu bir çift, Sampsonlar iki saate kadar varmış olurlar yani işimizi gerçek kase onlara satılmadan...
A inteligência sabe quem a vai comprar. Um casal de Nova York, os Sampsons. Chegam em menos de 2 horas.
Ne zaman nereden alınmış ve yerel bir yerden mi alınmış bak.
Quando e onde foi comprado e se foi na zona.
Malcolm McCabe adlı biri tarafından alınmış.
Foi comprado por um tal Malcom McCabe.
Orta Doğulu bir terörist grubun, yani IŞİD, El-Kaide veya Taliban'ın Meclis'e saldırmakta kullandığını sandığımız patlamamış mühimmat.
- Uma munição que não explodiu usada por um grupo terrorista do Médio Oriente, o ISIS, a Al-Qaeda ou os Talibãs, para fazer explodir o Capitólio.
Çerçöp alır mısınız?
Querem "caca?"
Yeni alınmış bir takımdı.
Comprei um fato novo.
Her birinci sınıf hukuk öğrencisi bunu alır.
Todos os caloiros inscrevem-se nisso.
Eminim Art alırdı ama o da taşınmış.
Tenho a certeza que o Art deixaria, mas ele já não mora lá.
Al bakalım, serbest stil sırası sende.
Certo, vamos lá. É a sua vez de improvisar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]