Amacı tradutor Português
15,588 parallel translation
Amacı öyle görünüyor.
Isso parece ser o seu objetivo.
Tabii kendine özel gizli kaçakçılık merkezin olunca kâr etme amacıyla kullanmak da cezbedici oluyor.
Quando se tem o seu próprio meio para traficar, é tentador usá-lo para lucrar.
Cinsel kölelik amacıyla insan ticareti yapıyorlar.
É tráfico humano para efeitos de escravatura sexual.
Yani onu çerçevesi amacımız desek, tamam mı?
Vamos apontar à cabeça, certo?
İyi ve kötü olan alışkanlıklarımdan bir tanesi. Nefes almak, ülkemi korumak ve bencil bir amacım olmadan görevimi yerine getirmek gibi.
Um dos meus bons e maus hábitos, como respirar, proteger o meu país, e cumprir o meu dever sem motivos egoístas.
Ama onu öldürmek amacım değildi.
Mas não queria matá-lo.
Peki, amacınız neydi?
Então, o que queria?
Tek amacım o çürümüş uçak gemisinin vatanımıza gelmemesini sağlamaktı.
Só pretendia que o porta-aviões podre não viesse para a nossa nação.
Ve sen kalemi kırdığında, Henry amacına ulaşamadan onu doğrudan Yeraltı Dünyası'na gönderdin.
E quando a partiste, Henry, enviaste-a directamente aqui para baixo, para o Submundo, visto que não realizou o seu propósito.
Eğer gerçekten amacın onun mahkeme salonundan çıkmasıysa, kendisi bunu yapacaktı.
Se o seu interesse é mesmo tirá-lo do tribunal, ele ia fazê-lo.
Sayın Hakim, Bay Diaz'ı temsil etmekteki tek amacım mahkemenin atadığı avukatın ortalarda olmaması ve bu adam onu ipe sapa gelmez bir anlaşmayla zorladığı içindir.
Meritíssimo, a única razão para estar a representar o Sr. Diaz é o facto de o seu advogado apontado pelo tribunal não ter aparecido. E, depois, aquele homem tentou enganá-lo para assinar um acordo em que assume a culpa.
Onun bize erişim sağladığı belgelere bakıldığında son 28 ay içerisinde çok gizli bir görev gücüne sağlanan ve önemli kaynaklardan teyid bilgiler doğrultusunda yapılan sözde suç dünyasının anahtar isimlerine endişe vermek amacıyla sağlanan bilgilerin sadece bir üst seviye muhbir tarafından sağlandığı açıkça teyid ediliyor.
Ela deu-nos acesso à documentação que confirma que nos últimos 28 meses recursos significativos foram direccionados a uma força de intervenção secreta dedicada à apreensão de figuras do submundo do crime e baseada em informações vindas de um informador de alto nível.
Aslında Mozart'ın bu şarkıyı bestelerken amacının zihinsel becerilerini geliştirmek olduğu söyleniyor ve ayrıca bebeklerin anne karnında öğrenmeye başladığını da söylüyorlar ileride Harvard'a gider belli mi olur.
Essa ideia de que o Mozart promove habilidade cognitivas é um mito, mas dizem que os bebés começam a aprender no útero, então, qualquer hipótese de ele entrar em Harvard...
Caretaker operasyonunun tamamının amacı ucu güçlü ve tehlikeli adamlara dokunan, iyi korunan sırların açığa çıkmasını engellemek.
A integridade da operação do Zelador é a única coisa que impede que milhares de segredos bem guardados sejam expostos. Segredos que comprometem pessoas poderosas e perigosas.
İçten içe yürüttüğün amacı bilmiyorum mu sanıyorsun?
Crês que não sei que estiveste a fazer campanha internamente?
- Benim amacım bu Sarah!
- Não tens que proteger todos... - O meu ponto é esse, Sarah!
Ekibinin dışındaki hiç kimse gerçek amacımızı bilmemeli.
Ninguém fora da sua equipa deve saber do nosso objetivo.
Amacımız onu öyle ya da böyle buradan göndermek.
Faremos o que for preciso para o mandar embora.
Amacımız, Piscatella'yı kovdurmak.
O objetivo é fazer com que o Piscatella seja despedido.
Asıl amacın ne Kızıl?
O que estás realmente a pensar fazer, Red?
Birkaç ay önce sana, Kirsten ilmek programının gerçek amacı hakkında soru sorduğu zaman ona ne söylemem gerektiğini sormuştum.
Há uns meses atrás, perguntei-te o que devia dizer a Kirsten se ela perguntasse qual o verdadeiro propósito do programa Stitchers.
Buradaki amacın ne Tasha?
Qual é a tua meta no FBI, Tasha?
Amacım mı?
A minha meta?
Sadece kendi adıma konuşabilirim, o yüzden şu andan itibaren kampanyamı, FBI'ya yardımcı olmak amacıyla askıya alıyorum.
Só posso falar por mim, e por isso, a partir deste momento, vou suspender a minha campanha para poder ajudar o FBI.
Bir zamanlar aşık olduğun adamı kurtarmak amacıyla romantik bir macera.
Uma aventura romântica para salvar o homem que amaste em tempos.
Eğer amacımız dünya nüfusunda genetik değişimse ben bunu ölmeden görmek istiyorum.
Se o nosso objetivo é a mudança genética na população em geral, quero vê-la no meu tempo de vida.
Ben... Amacım bu değildi.
Eu... não tive a intenção.
Anlıyorum. Yatağımdan kar amacı gütmeyen siteler mi yönetiyorum sanıyorsun?
Achas que estou na cama a gerir uma empresa sem fins lucrativos?
Onun bir amacı var.
Ela tem um propósito.
Amacımız tamamıyla kötülükten uzak.
As nossas motivações são puras.
Bir davanın, bir amacının olması nasıldır bilirim.
Sei o que é ter uma causa, um propósito.
Onun adını lekelemek gibi bir amacım yoktu.
Nunca foi minha intenção deixa-la mal vista.
O karanlık köşelerde saklanan hortlakları izliyordum, amacım kız kardeşini o kötü topluluktan uzak tutmaktı.
Naqueles cantos escuros vi vários Regressados, e quis afastar a tua irmã da má companhia deles.
Şef Dolls'a ziyaretimin amacının ciddi olduğunu nazik bir dille iletir misin?
Podes transmitir ao agente Dolls que a natureza da minha visita é sincera?
... biri yeterince NZT aldığı her zaman "daha büyük bir amaç" tan bahsediyor?
... cada vez que alguém toma bastante NZT, falam sempre sobre "o bem maior"?
O çantadan çıktığımdan beri her gün bir amaç uğruna uyandım.
Quer dizer... desde que saí daquele saco, acordei com um propósito.
"Bu kez amacımızı gerçekleştireceğiz.."
Nunca nos curvaremos Nem nunca trairemos
Aynı amaç için buradayım.
Faço isto pela causa.
Amaç o.
É isso que espero.
Çocukluğumdan pek şey hatırlamıyorum ancak vazgeçme, ölüm ve cadılar ile ilgili peri masallarını hatırlıyorum amaç temsili terimler aracılığıyla çocukların korkularıyla yüzleşmeleriydi ancak buranın temsili olmakla alâkası yok.
Já passou algum tempo desde que estudei inglês, mas lembro-me que os contos de fadas sobre abandono, morte e bruxas deviam deixar as crianças lidar com os seus medos de maneira simbólica. Mas não há nada de simbólico nesse lugar.
Amaç da bu zaten, değil mi?
É do que se trata tudo isto, certo?
Ya bir amaç uğruna ölürüm ya da yok yere ölmüş olurum.
Ou morro por uma razão ou em vão.
Amaç beni takip etmek değil, onları takip etmek.
Não é para me seguirem, é para segui-los a eles.
Karşı koyun, çünkü günün birinde... onaylamadığınız emirleri alacaksınız, büyük bir amaç için kolay olanı isteyecekler... işte o an... ne olmak istediğinize karar vermek zorundasınız.
Resistam. Porque um dia pedir-vos-ão que cumpram uma ordem com a qual não concordam, que optem por um atalho em nome de um bem maior. E nesse momento terão de decidir quem querem ser.
Çoğu insanın sahip olamadığı bir amaç uğruna öldü.
Morreu com mais coragem do que as pessoas têm durante a vida toda.
Bu amaç uğruna seçildiğin için ne kadar şanslı olduğunu tahmin edemezsin.
Não sabes a sorte que tens por seres escolhida para isto.
Bizimkisi daha iyi bir amaç uğruna hizmet etmek.
O nosso é a dedicação total ao bem maior.
Daha iyi bir amaç dediğin?
O que é o nosso bem maior?
Hepimiz yüce bir amaç için hayatta olduğumuzu hayal ediyoruz.
Todos imaginamos que estamos vivos por uma razão importante.
- Amaç ne?
Para quê?
Amaç, her şeyi rastgele göstermek.
Para parecer aleatório.