Asıl tradutor Português
50,741 parallel translation
Asıl etkileyici olan ise bunu etkileyici yapanın ben olmam değil mi?
Isto é fascinante... Quer dizer, tudo é fascinante, verdade?
-... sıradaki asıl o.
Ele será o próximo.
- Asıl siz her şeyi mahvettiniz...
- Vocês é que destruíram... - Cale-se!
Asıl gelme sebebim bu değil ama.
Por acaso, isso não o que vim fazer aqui.
- Hayır anne, asıl saçmalık kendisini tanıyanlarca görülebilecek ölü bir kadının restoranda gezmesidir.
- Isso é ridículo. - Não, mãe. O que é ridículo é uma mulher morta a andar pelo restaurante onde pode ser vista por várias pessoas que a conhecem.
Geri al, havada asılı kaldı!
Retira-o, ainda está no ar!
Nasıl böyle aşırı derecede yakışıklı olabilirsin?
Como foi que se tornou tão ridiculamente bonito?
Eskiler gidiyor, yeniler geliyor ve Amerika en yeni ve üremesi en olasılık dışı şampiyonuna kucak açıyor!
Sai o velho e entra o novo. A América dá as boas-vindas ao seu campeão mais recente e menos provável de procriar!
Asıl sorun Mejia orada da yokmuş.
- Berrío. O facto é que o Mejia não estava lá.
- Hayır. - Çocuklar nasıl?
Como vão as crianças?
Bu demek oluyor ki bunu kim yaptıysa Zack'i yakından tanıyor olmalı. Kanıtları nasıl yöneteceğini biliyor.
Isso significa que quem fez isto deve conhecer o Zack intimamente e sabe como manipular as provas.
Hayır, beni asıl şaşırtan şey...
Não, só me surpreendeu mais que tu...
Asıl soru şu ki hikâyeye inanır mısınız?
A questão é : acreditamos na história?
Bir savaş bölgesine girmeden önce tüm olasılıkları gözden geçirmelisin diyorum.
Estou a dizer que tens de considerar todas as possibilidades antes de entrares numa zona de guerra.
Asıl soru şu ki, geri gelirlerse gelen aynı fırtına mıdır yoksa değişmiş bir şey midir?
Resta saber, quando ela voltar, se é a mesma tempestade ou se alguma coisa mudou.
Şimdi asıl dansın başlama zamanı, değil mi?
Está na hora da verdadeira dança começar, certo?
Asıl tuhaf olan işlerin gerçekten yolunda gitmesi.
O que é realmente estranho é as coisas ainda estarem a dar certo.
Birbirimiz hakkında daha fazla varsayımda bulunmadan önce beklememizi istememin asıl nedeni şu...
Antes que façamos mais juízos de valor, quero que saibas a verdadeira razão para eu querer esperar.
Ve sanırım bunu nasıl yakacağın konusunda endişelisin... Özellikle de herkes seni izliyorken.
E presumo que estejas preocupada com a forma como as vais queimar, sobretudo quando todos estão a ver.
İnsanlar seni sevdiklerini söyler... Ama kastettikleri şey seni sevmenin onlara kendilerini nasıl hissettirdiğini sevdikleridir.
As pessoas dizem que gostam de ti, mas o que querem dizer é que gostam de como gostar de ti as faz sentir em relação a elas mesmas.
Eğer işlenmiş et sigara ile aynı görülüyorsa, çocukların bu şekilde beslenmesi nasıl yasal olabilir?
Se os enchidos estão marcados da mesma forma, que os cigarros, como é que é legal as crianças estarem a alimentar-se assim?
Önerdikleri yiyecekler bunlarken insanların diyabete yakalanmamasını nasıl bekliyorlardı?
Como esperam eles que as pessoas não fiquem diabéticas se estes eram os alimentos que estavam recomendar?
Çünkü stratejiler tamamen belirtileri manipüle etmek üzerinedir. Asıl sebebi yok etmek üzerine değil.
Porque as estratégias passam pela manipulação de sintomas, sem tratar a causa subjacente.
Bu bana büyük bir çıkar çatışması gibi geliyor. Tabii hastalıkları sona erdirmek asıl hedef değilse, o ayrı.
Parece haver um grande conflito de interesses, a menos que acabar com estas doenças não seja mesmo o objetivo deles.
Yararlarını ve nasıl bir his olduğunu bildiğim için artık veganlık dışında tercih yapmam.
Apenas não arranjo desculpas. Nunca seria outra coisa que não vegan por causa de conhecer as vantagens e saber qual a sensação de ser vegan.
Burada asıl sorun sizsiniz.
- Vocês são o problema aqui, não a solução.
Chuck, asıl bence seni sıkıca yuvarlamak lazım.
Desculpa. Acho que és tu quem precisa de um rolo bonito e apertado.
- Rica ederim asıl sabrınız için ben teşekkür ederim.
Obrigada por serem tão pacientes.
- Dört yıl önce bir avcının çektiği görüntü. Ağaçlara asılan, avın aralıklı fotoğraflarını çeken hareket sensörlü cihazlardan.
Imagens captadas por um caçador há quatro anos com um sensor de movimento que se pendura nas árvores e que tira fotografias intermitentes às presas.
Asıl soru şu. Şeyh içeride mı?
Temos de saber se o xeique está lá dentro.
Asıl soru burayı ne için kullandığı.
Claro que era. Mas para que estava ele a usar este sítio?
Görünüşe göre asıl ülkeden çıkış noktası kuzey sınırındaymış.
Parece que, originalmente, ele ia sair pela fronteira norte.
Şimdi asıl soruma geldik :
Isso leva-me à minha verdadeira questão.
Asıl öyle yapmamak gerektiğini yıllar içinde öğrendim. Teşekkür ederim.
Ao longo dos anos, aprendi que isso é exatamente o que não devo fazer.
Eğer 1. ve 2. güvenlik duvarı aşılırsa iki seçenekleri kalıyor.
Se o firewall 1 ou 2 falhar, tem duas opções.
Dünyadan gelen kadınlara bayılırım.
Adoro as mulheres de lá.
Onlara bayılırım.
Adoro-as!
M-teorisi, birbiriyle bağlantılı tüm sicim teorilerinin bir bütünüdür.
A Teoria M unifica todas as versões consistentes da teoria das cordas.
Jürinin yarış öncesi cinayetlerin puan sayılıp sayılmadığına karar vermeleri gerekecek.
Os juízes ainda terão de decidir se as mortes pré-corrida contam como pontos.
Halk sana bayılıyor!
Céus, as pessoas adoram-te!
Lanet olsun, sana bayılıyorlar!
Raios partam, as pessoas adoram-te!
Anayollardan ayrılırlarsa Şirketler, güvenliklerini garanti edemeyecek.
Se saírem das auto-estradas, as Corporações não podem garantir a segurança deles.
Önce kurbanlarını gayet insancıl bir şekilde öldürüyor, onlara altı ay bakıyor, sonra onları vahşice tekrar öldürüyor.
Primeiro ele mata-as o mais humanamente possível, trata delas durante seis meses, depois mata-as brutalmente de novo.
Evet, masa temizliyordum ama bahşişler iyiydi ve işten sonra arkadaşlarla buluşup takılırdık.
Servia à mesa, mas as gorjetas eram fixes, o meu pessoal ia buscar-me e depois saíamos todos.
A.L.I.E. kimse kalmayana dek teker teker insanları kontrol edecek.
A A.L.I.E. controla as pessoas, uma de cada vez, até não restar ninguém.
Bağımlılık hakkındaki bu konuşma bana hayvanlara verilen ilaçları hatırlattı.
A questão do vício fez-me pensar em todas as drogas com que alimentam aos animais.
Tüm büyük sağlık kuruluşları görünüşe göre savaştıkları bu hastalık neyse, doğrudan onlarla bağlantılı olan bu gıdaları yemeleri konusunda teşvik ediyor.
Parecia que todas as grandes organizações de saúde encorajavam as pessoas a comerem os alimentos ligados às doenças que supostamente deveriam combater.
Bu kronik hastalıklar eczacılık endüstrisinin para kaynağı.
Estas doenças crónicas, são as vacas gordas da indústria farmacêutica.
Üstelik yalnızca bir hafta, bir ay ya da bir yıl için değil. Size ömrünüzün sonuna kadar ilaç almanız gerektiği söylenir.
E não só durante uma semana, um mês, um ano, é nos dito que temos de as tomar para sempre.
Hem et hem de bitki yiyen ayılar gibi gerçek hepçil anatomisini hemen hemen yalnızca bitki yiyen benzer primatlar kıyaslandığında farklılık oldukça belirgindir.
Se comparar a anatomia de omnívoros como o urso, que come carne e plantas, com a de primatas Frutívoro, que comem quase exclusivamente plantas, as diferenças são bastante claras.
Asıl ben teşekkür ederim.
Não.
asılın 21
asiler 20
asıl konu 16
asıl soru 52
asıl mesele 24
asıl soru şu 19
asıl sorun 24
asıl önemli olan 16
asiler 20
asıl konu 16
asıl soru 52
asıl mesele 24
asıl soru şu 19
asıl sorun 24
asıl önemli olan 16