Bitkin tradutor Português
797 parallel translation
¡ ki bitkin yoIcu gece oImadan BeytüIIahim'e varmak için ugrasiyorIar.
Dois viajantes fatigados tentam alcançar belém antes do anoitecer.
- Taşıyıcılar bitkin düştü.
- Os carregadores estão esgotados.
Adamlarımız bitkin bir halde.
Os rapazes estão esgotados...
- Bitkin de oluyorsun ama, değil mi?
- Mas ficamos exaustos, não ficamos?
Bitkin görünüyorsun.
Está pálida.
Bayan Julie, oldukça bitkin görünüyorsunuz.
Miss Julie, está com um ar cansado.
Kendimi biraz bitkin hissediyorum. Dinleneceğim.
Estou a ficar tonto, vou descansar um pouco.
Bitkin düşene kadar pamuk tarlasında çalıştım.
Mondei, cavei e apanhei algodão até não poder mais!
Gidip uyumaya çalış. Bitkin düşmüş olmalısın.
Tente dormir um pouco, deve estar exausta.
Ya Sezar ya hiç. Bütün ülkeler bitkin.
"Aut Caesar aut nullus." O mundo está mal, cansado.
Bitkin, saglïksïz. Eski bir saatin çalïsï gibi.
Gasto e usado "como um velho relógio"?
Ya da boğucu bir odada bitkin düşen birine.
Ou sofre de falta de ar.
Hayır kaçıramazsınız, ufak, yaşlı bir adam. Şemsiyesi var ve bitkin halde.
É inconfundível, é um homem pequeno, velho.... leva uma mala de viagem e um guarda-chuvas.
- Bitkin görünüyorsunuz.
Ficou aqui muito tempo.
Beni endişelendiriyorsun canım. Fena halde bitkin görünüyorsun.
Estou muito preocupada contigo.
kar yağıyordu ve çok az ekmek kırıntısı vardı soğuktan bitkin düşmüş bir kırlangıç malikanenin penceresine konduğunda, içerideki altın kafesi gördü
"A neve era muita e as migalhas muito poucas" "quando o vento empurrou um pardal que pela janela voou"
Kaç kere benden bıktığını söyledin, ve biz bitkin düştük?
Quantas vezes me disseste que estavas farto de mim e não suportavas mais?
- Biraz bitkin.
- Um pouco tonta.
Hey, çok bitkin görünüyorsun.
Estás um bocado abatido.
Gitmezdim ama çok solgun ve bitkin görünüyordu.
Não teria ido, mas ela estava tão pálida e fraca...
Sen bu altının hepsini aldığın anda, o bitkin bir yerli kadından daha iyi görünmez.
Assim que tiveres o ouro, vai parecer-te tão feia como uma Índia velha.
Bitkin hissediyor olabilir misin?
Sente-se fraco, talvez?
Evet, son zamanlarda bitkin görünüyor.
Sim, ele está fazer-se de indiferente.
Bitkin görünürdü.
No olhar dele.
Ne kadar bitkin, görmüyor musunuz?
Ele não está abatido?
Gerçekten çok bitkin haldeydin.
Estavas mesmo fora de ti.
- Yorgun ve bitkin görünüyorsunuz.
- Parece que teve problemas.
Pek bitkin görünmüyor.
Mas não é nenhuma maçada.
Bu gece eve döndüğünde onu bitkin bir halde gördüm.
Vi-a a vir para casa hoje. Estava de rastos.
Kendinizi bitkin hissediyor musunuz?
Têm uma sensação de desalento?
Kadın yaşına göre fazlasıyla bitkin durumda.
Esta mulher esgotou-se muito cedo.
Ne kadar sıkıcı, bitkin, basit ne faydasız ve boş geliyor bu dünya bana.
Quão cansativos, velhos, superficiais... e inúteis... me parecem todos os objectivos deste mundo.
Bu ezeli ve ebedi varlığın himayesinde bitkin düşeceksiniz.
Vai ficar cansado de jogar sempre á defesa.
Sinirime hakim olmalıyım, bitkin durumdayım, biliyorum.
Tenho de ter cuidado com os nervos, estou a ficar esgazeado, eu sei.
Yatağa gitsen iyi olur, yoksa bitkin düşeceksin.
É melhor ir para a cama.
Çok bitkin görünüyorsun.
Que cara tens!
Artık bitkin ve kırgındı... Yaraları ve bedenin çalışan tüm kısımları ağrıyordu.
Ele estava todo dolorido agora... e os seus ferimentos e as partes | do corpo magoadas doíam.
Biraz bitkin hissediyorum.
Sinto-me um pouco pegajoso.
- Elbette. Yarın da sen yorgun ve bitkin olacaksın.
E, amanhã, estará cansado e acabará por fazer uma asneira.
Savaş yorgunluğundan bitkin düştüğünü açıklamalısın onlara.
Tens de fazê-los perceber que sofrias de cansaço de batalha.
Biraz bitkin görünüyorsun.
Parece que levaste.
Onlar yorgun ve bitkin biz ise zindeyiz.
Estão cansados enquanto estamos revigorados.
Yumurtaları çukura bırakmak uzun ve bitkin düşürücü bir iştir.
É um processo longo e penoso, o colocar dos ovos na areia.
Artık usanmış ve bitkin düşmüştüm.
Estava esgotado e fatigado, com a moral a zero.
Orada hasta yatan bitkin durumda... madenciler vardı...
Havia mineiros feridos... É estranho...
Çok bitkin görünüyorsun.
Parece exausto.
Hikayeye göre, 1943 yılında 2000 İngiliz askeri, ıssız Kheros adasında mahsur kaldı bitkin ve çaresiz.
Em 1943, assim reza a história, havia 2000 soldados britânicos perdidos na ilha de Kheros exaustos e desamparados.
Bitkin görünüyorsun.
Está abatida.
Gölün kıyısına inip beyaz çakıltaşlarıyla oynadılar. Catherine bitkin düşünceye kadar suya taş attı.
Desceram até ao lago e brincaram com pedras brancas.
Çok iyi anlayacağınız gibi beyler karım, kendi kızı gibi sevdiği bu sevimli ve harika kızın kaybından ötürü bitkin düşmüş durumda.
Como compreenderão, caros senhores, a minha mulher está prostrada com a perda de uma jovem tão maravilhosa a quem amava como a uma filha.
Diğer yandan Buckley'de, tehlikeli bir bombalı bir saldırıyı az evvel tamamlamış bir adamın bitkin bakışı vardı.
Espere, pai.