Bulut tradutor Português
986 parallel translation
Böylece gençlik güldü, ağladı ve umursamaz şekilde yaşadı... Bu arada dünyanın üzerinde bir kara bulut, bir şekilde.. ... yaşayan herkesin üzerine gölgesi düşecek hale gelene dek büyüdü.
Então a juventude riu e chorou e viveu despreocupada enquanto sobre o mundo pairava uma nuvem que se espalhou até que a sua sombra alcançou todas as pessoas.
Hayır, buradaki sakar bir erkek bulut... şuradaki yumuşacık minik bir dişi bulutla karşılaşınca, dişiye doğru kabarır dişi telaşla uzaklaşır, erkek dişi buluta doğru yelkenlerini şişirir.
- Não, não. Quando uma nuvem desastrada encontra outra, começa a persegui-la, uma foge e a outra vai atrás,
Uzaktaki bir bulut gibi.
Dizem que e como uma grande nuvem à distância.
Tam o anda, ayı bir bulut kapladı ve bir yüzün önündeki kara bir el gibi bir an orada asılı kaldı.
E então uma nuvem passou à frente da lua... e pairou por um instante como uma mão negra ante a face.
'Ama bulut karlar altındaki tepeler kadar güçlü olacak...
Mas a nuvem deve ser tão forte quanto os morros debaixo da neve.
" Ama bulut karlar altındaki tepeler kadar güçlü olacak...
E essa nuvem deve ser tão forte quanto os morros abaixo da neve.
Şurada bir bulut var.
Há aquela nuvem.
Kara bir bulut oluşuyor.
Ivã o Terrível : N. Cherkassov
Manş üstünde yaklaşık 3 / 10 bulut var.
Cerca de 3 / 10 de nebulosidade sobre o Canal.
Benim adım Makhpiya Luta, anlamı "Red Cloud / Kırmızı Bulut".
Eu sou chamado Markpier Lhutar... que quer dizer Nuvem Vermelha.
Bulut oluşturmayı denemeye değecek kadar değil.
Não, não há hipótese nenhuma.
Kızıl Bulut ve ben eskiden dosttuk.
Nuvem Vermelha e eu somos amigos.
- Merhaba Kızıl Bulut.
- Olá, Nuvem Vermelha.
Teşekkür ederim Kızıl Bulut ama sanırım yapılacak en iyi...
Obrigado, Nuvem Vermelha, mas acho que devia...
Beklediğimiz destek geldiğinde dışarı çıkıp savaşmalı ve Kızıl Bulut'a bir ders vermeliyiz.
Quando chegarem os reforços, temos de lutar. Dar uma lição ao Nuvem Vermelha.
Kızıl Bulut sizinle konuşup her şeyi barışçı yollarla çözmek istiyor.
Nuvem Vermelha quer resolver as coisas pacíficamente.
Kendi halkından biri yasalara karşı geldiğinde, Kızıl Bulut onu öldürüyor.
Se alguém do seu povo infringe a lei, Nuvem Vermelha sentencia-o à morte.
Pekâlâ, Kızıl Bulut'la nerede görüşmemi öneriyorsun?
Onde acha que me poderei encontrar com o Nuvem Vermelha?
Kızıl Bulut'u buraya getirmen ne kadar zamanını alır Hawks?
Quanto tempo demoraria em trazer o Nuvem Vermelha até aqui?
Veya yarın Kızıl Bulut buraya geldiğinde kendin de alabilirsin.
Ou podes mesmo tu arranjar uma amanhã através do Nuvem Vermelha.
Kızıl Bulut'un sandalyede oturduğu bu resmi nasıl buldun?
Que te parece esta do Nuvem Vermelha sentado na cadeira?
Bir daha buralarda görülürlerse, onları Kızıl Bulut'a kendi ellerimle teslim ederim.
Se voltam a aparecer por aqui, eu mesmo os entregarei a Nuvem Vermelha.
Hayır, Kızıl Bulut bizi öldürür.
Não, Nuvem Vermelha matar. Mais?
Ve Kızıl Bulut bize söylediğini asla bilmeyecek.
Nuvem Vermelha nunca saberá que disseste alguma coisa.
O da Kızıl Bulut'a kardeşini öldüren o iki adamı teslim etmemiz...
Se entregarmos os homens que mataram o irmão de Nuvem Vermelha...
Oraya giden iki beyazı yakalayıp, Kızıl Bulut'a teslim etmek zorundayım.
Não. Quero os dois brancos que foram para lá. Tenho de entregá-los ao Nuvem Vermelha.
O zaman savaşını başlat, Kızıl Bulut ve bana bizim oğlumuzun hangi tarafta savaşacağını da söyle.
Enquanto fazes a tua guerra, Nuvem Vermelha, diz-me... em que lado lutará o nosso filho?
İşte pembe bir bulut geliyor
Aí vem uma nuvem de seda
Tıpkı Kırmızı Bulut'a sekiz yıI önce yaptığımız gibi... burada oturup o yarım yamalak, gayrı Meşru antlaşmayı imzaladığımızda... hani şu siz altın arayıcılarını Bir sürü altının olduğu yere... gitmek yerine buraya bağlayan antlaşmayı imzaladığımızda... Hepsi İç Savaşın parasını çıkarmak için -
Expulsá-los da terra, isso é o que digo... como devíamos ter expulsado Nuvem Vermelha há oito anos atrás... quando se sentou nesta mesma sala para assinar esse tratado mal concebido... que mantém vocês, prospetores, entupidos aqui... em vez disso, onde há ouro suficiente espalhados pelo chão... para pagar toda a Guerra Civil.
KiziI Bulut burada kalamayacagimizi söyledi.
O Red Cloud diz que já nao somos bem-vindos.
KiziI Bulut, hepsinin karlardan önce ölecegini... o yüzden buraya gelen her beyaz adami da öldürecegini söylüyor.
O Red Cloud diz que morrem antes da neve cair, tal como qualquer homem branco que pise esta floresta.
O kaleye gidip... KiziI Bulut'un bizden aldigi her ºeyi geri alacagim.
Vou até aquele forte... cobrar tudo o que o Red Cloud nos tirou.
Arkadaºimin demeye çaliºtigi ºu... bu kaleyi buraya kurmaniz, kötü duygulara sebep olmuº... bu yüzden KiziI Bulut eºyalarimiza el koydu.
O meu amigo quer dizer... que, por ter construído este forte e despertado maus sentimentos, o Red Cloud tirou-nos essas coisas.
- KiziI Bulut'la mi karºilaºtiniz?
- Confrontaram o Red Cloud?
- Biz KiziI Bulut'u hiç rahatsiz etmedik.
- Nunca o incomodámos.
Çünkü KiziI Bulut, kendi bahçesine kimsenin kale dikmesine izin vermez.
Porque o Red Cloud nao vai deixar que se construa um forte no terreno dele.
- KiziI Bulut ve Teton'lari.
- O Red Cloud e os Tetons dele.
KiziI Bulut, ölülerini gömer gömmez sizin peºinize düºecektir.
Mal o Red Cloud enterre os mortos, voltará a persegui-los implacavelmente.
100 adamim daha olursa... KiziI Bulut'un ön bahçesine gidip onu yenebilirim.
Com 100 homens, irei ao encontro dele no seu proprio terreno e esmago-o.
KiziI Bulut, Albay'in üniformasina bayilacak.
O Red Cloud ia mesmo adorar a farda daquele Coronel.
Eger KiziI Bulut onu alirsa... Laramie Kalesi'ni de almasi için hiçbir engel kalmaz.
Se o Red Cloud o tomar, nao há nada entre ele e o Forte Laramie.
KiziI Bulut'u ve adamlarini asacagim, böylece bu ülkede yaºayan... tüm Kizilderililer ordudan korkmayi ögrenecekler.
Vou enforcar o Red Cloud e suficientes homens dele... para que todos os índios deste país temam o Exército.
Seni KiziI Bulut'u gözlemen için göndermiºtim.
Mandei-o ir procurar o Red Cloud.
KiziI Bulut ve adamlari kanyonun dibinde kamp kurmuºlar.
O Red Cloud e os homens acamparam na base do desfiladeiro.
- KiziI Bulut kardan önce davranmali.
- O índio tem de vencer a neve.
KiziI Bulut, bunun daha çok adam ve silah demek oldugunu bilir.
O índio sabe que isso significa mais homens e armas aqui.
Beni kale kurmaya yolladilar. KiziI Bulut'a saldirmaya degil.
Vim construir um forte e nao para atacar o Red Cloud.
KiziI Bulut nasiI bu kadar güçlendi?
Como é que ele se tornou tao poderoso?
Kar yagana dek KiziI Bulut'u uzak tutma ºansimiz... hala çok yüksek.
Nao ataque já. Ainda temos hipotese de reter o Red Cloud... até começar a nevar.
Dişi bulut ağlar ve işte, siz de duş alırsınız. Erkek onu teselli eder.
uma chora e aí tem a chuva.
Gökyüzünde bulut.
Ler nuvens no ceú.