Denize tradutor Português
2,792 parallel translation
Hiç denize açılmamış ama herkese denizci derdi.
Nunca andou de barco, mas chamava marujo a todos.
Niye çırılçıplak giriyorsun denize?
Porque não tens nada vestido?
Tekneyle denize açılacağım.
Vou sair com o barco.
Sadece gökyüzü ve karaya değil, aynı zamanda denize de.
Não apenas no ar e na terra, mas também no mar.
Bobby açıldı denize.
"Bobby Shaftoe foi para o mar com fivelas de prata..."
Onu vurdular, sonra da denize attılar.
Sim, deram-lhe um tiro, e acho que o atiraram ao mar.
Ama gökkuşağından düşmüş ve denize yuvarlanmaya başlamışlar.
Entretanto... caíram do arco-íris, e aos trambolhões foram em direcção ao mar.
Yine denizlere açılmalıyım Yalnız denize ve göğe
"Devo voltar ao mares de novo, Para os mares e céus solitários,"
Sonra da denize atıp kurtuluyorum onlardan.
E mais tarde, eu apenas se livrar deles, longe no mar.
- Denize.
- Para o mar.
Güneşin denize battığı yerde.
Onde o sol mergulha no mar.
Onu alıp, denize atlayıp yüzerek kaçmamdan mı korktun?
Estás com medo que eu o roube e nade daqui para fora com ele?
Biri denize atladı!
Alguém saltou para a água!
Git denize atla.
Não tenho, pesca.
Cheri, eğer sörfü bırakırsa, vaz geçerse, denize tekrardan geri dönemeyebilir.
Cheri, se ela abandonar isto. Se ela desistir, nunca mais vai voltar para a água.
Filmlerdeki plastik köpek balıklarını görüp denize girmeyen ama kutusundaki uyarıları görmesine rağmen sigara içenler var.
Um tubarão de plástico no mar, impedi-los-ia de nadar, mas um aviso no maço de tabaco...
Denize mi atacak?
Obrigar-nos a saltar da prancha?
Gerçekten denize atar mı?
Há uma prancha?
Dave, galiba ben denize atılmayı tercih ediyorum.
Sabes, Dave, acho que preferia saltar da prancha.
Onların kargo uçaklarında pilottum, denize mecburi iniş yapana kadar.
Eu pilotava aviões de mercadorias para eles até que, um dia, despenhei-me no oceano.
Bu ülkelerin El-Kaide için eğitim ve denize indirilme merkezleri olmaya başlamasından bahsetmiyorum bile.
Sem mencionar as possibilidades reais destes países se tornarem centros de treino e lançamento para a Al-Qaeda.
Ben denize giriyorum. Dixon, dinle.
- Estou a ir para a água.
Ve kendini ona bağladığında, kalbine girdiğinde, duygusal olarak anladığında cesedi denize at.
E, quando morder o anzol, puxa-a, esventra-a emocionalmente e atira a carcaça borda fora.
Onları denize gömmedim!
Não os sepultei no mar.
Onları denize gömmedim!
Não os sepultei no mar!
Buraya kadar. Tüymeden önce denize baksan iyi olur.
Antes de ir embora, talvez queira olhar para a água.
Sence denize açıldıktan sonra cinayeti işledikten sonra cesedi denize mi atacak yani?
Pensas que ele está a planear matar o tipo, sair a navegar - e atirar o corpo no mar? - Parece que sim.
Sonuna kadar yürüyün. Denize dalın. Okyanus tabanına kadar yüzün.
Vai até ao fim, salta, nada até o fundo do oceano e grita "Vladimir."
Bota yaklaşmayın. Denize atlıyorlar!
Solicito que não se aproximem dos clandestinos por nenhum motivo.
- Fili, hadi denize gidelim.
- Fili, vamos para o mar?
Bir ihtimal geçerse de hepsini denize dökeriz.
E se, por acaso, o fizer, lançamo-lo de volta ao mar.
Parayı denize atmışsınız herhâlde.
Vivem acima das possibilidades. Há... Não sei.
- Denize mi atladı sence?
- Achas que foi para a água?
- Arkadaşın denize mi gömülecek?
A tua amiga vai ser enterrada no mar? Pára.
Denize gitmek zorundasınız.
Têm que ir para o mar...
Biliyor musun, denize gelmek kesin bir ölümle olası bir ölüm arasında bir seçimdi.
Sabes, ao vir para o mar, tratava-se se escolher entre a morte certa e a morte provável.
Sanırım ben de yelkenle denize açılırken oluşmuş nasırlarımdan bahsetmeliyim.
Suponho que não devo mencionar que os meus calos são de marear velas.
Denize açılırım.
Eu velejo.
Vay amına koyayım, dikkat et de denize düşmesin.
Tens de ter cuidado para que ela não caia do barco,
Devlet raporlarına göre özel bir jet Norveç sahilinde denize düştü.
Informações governamentais dizem, que um jacto privado se despenhou no mar na costa da Noruega.
Jack'le denize açılmanı çok isterim tabii.
Era ótimo levar o Jack para a água.
Kes at denize gitsin.
Tens que devolvê-lo às águas ou matá-lo
Sabah benim dükkâna uğra. Önce vurur sonra da denize atarsın.
É fácil, vais... disparas e atira-lo à água.
Evet, evet, serbest olanlardan. Denize açılır ve altı, hâttâ yedi saat boyunca gelmezdi.
Saíamos e ele desaparecia umas 6 ou 7 horas.
Denize attık.
- Atirei-o ao mar.
Dünyanın sonunda, güneşin denize battığı yerdeki, köyün arkasında.
No fim do mundo, atrás da aldeia, onde o sol mergulha no mar.
Evet, denize gidelim.
- Para o mar, hã?
Denize, denize.
- Para o mar, para o mar.
- Emin misin? - Evet, denize gideceğiz.
Sim, vamos para o mar.
Denize.
Em direcção ao mar.
Onları korsanlardan koruyoruz. Burada denize nasıl iniyorsunuz?
Como se desce daqui para o mar?