English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ F ] / Falan filan

Falan filan tradutor Português

822 parallel translation
Yüzdük falan filan, öyle değil mi?
Mergulhámos e por aí adiante, não foi?
- Kırpmak falan filan.
- Tinha de o aparar e assim.
Zehre göre olanlar zehrin t ürüne göre ayrılır çürütücü, tahriş edici, gazla, alkoloidlerle, uyuşturucuyla,... proteinlerle, falan filan.
Suicídio por veneno. Subdivididos em corrosivo, irritante, gasoso, alcalóide, narcótico,... proteínico, alcoólico e demais.
"O beyazlıktan beyaz göğsün üstünde..." Falan filan.
"No seu belo seio branco, estes...", etc. etc.
Falan filan, falan filan.
Não faz mal. Pé direito, Sr. Banks.
Hoşça kal, çav çav, falan filan.
Adeusinho, até à vista e tudo isso.
Bu sabah uyandım. Güneş pırıl pırıl parlıyordu... her şey güzeldi... falan filan.
Esta manhã acordei... e o sol brilhava... e estava bom... e todo esse tipo de coisas.
George, seni yaşlı falan filan, ne yapıyorsun burada?
George, não-sei-das-quantas, o que estás aqui a fazer?
Yatakta bisküvi yemek falan filan işte.
Por comer bolachas na cama, enfim, as coisas habituais.
Çıkmak falan filan için.
Legal o bastante pra sair e tal.
- "Falan filan" ne demek?
- O que significa "e tal"?
Kadın, çocuk, falan filan.
Mulheres, crianças, essa treta toda.
Rahatsızlıkların nedeni yeraltı sularıymış... elektrik akımları, atmosfer basıncı, güneşteki lekeler, depremlermiş falan filan.
Ele diz que as perturbações vêm de águas subterrâneas... correntes eléctricas, pressão atmosférica, manchas solares, tremores de terra, etc.
Bende çifte şahsiyet, bölünme falan filan varmış.
Disse-me que eu era esquizofrénico.
Falan filan.
E adiante.
Biliyorum, ben kötü bir adamım. Savaşta insanları öldürdüm, sarhoş oldum kamu malına zarar verdim, falan filan.
Sei que sou mau... matei tipos na guerra, embebedei-me... lixei propriedade municipal e isso.
Bunu, ikinize birden hissettiğim samimi alakaya falan filan.
"Aconselho-o com base na afeição que nutro por ambos." E por aí em diante.
Hayır, yani sen bir ersin ve ben bir yüzbaşıyım, falan filan.
Näo, sendo você soldado e eu capitäo, e tudo isso.
- Falan filan mı?
- E tudo isso?
Düşünsene... Polisin jopu yok... abdalın zurnası yok.. falan filan..
Imaginei... um guarda sem seu bastão... e um corneteiro sem a corneta... et cetera, et cetera, et cetera.
Hemen silahına koştu, namluyu doğrultmaya çalıştı ters tuttu falan filan.
"Meu Deus!" foi buscar a arma tentou pôr o cano, mas estava a pô-lo ao contrário.
Siz bayım, hiç falan filan yaptınız mı?
O senhor, já alguma vez lhe fizeram um blá?
Bu odadaki kaç adam bugüne kadar falan filan yaptı?
A quantos homens nesta sala é que já fizeram um blá?
Bu odadaki kaç adam hiç falan filan yapmadı?
Quantos homens nesta sala é que já fizeram um blá?
Evet bayan, siz hiç falan filan yaptınız mı?
A senhora, diga-me, já alguma vez fez um blá?
Bu odada bunu müstehcen bulmayan biri varsa tamamen palavracısınız ve umarım bir daha hiç falan filan yapamazsınız. Şovum bu kadardı.
Se houver alguém que não tiver achado isto obsceno, é um grande blá, e espero que nunca mais lhe façam um blá.
"New York şehri adına teşekkür etmek istediğim..." falan filan. Konuşmayı bugüne kadar kime, neden teşekkür ettiğimi hiç bilmeden yaptım.
Gostaria de agradecer em nome da cidade de Nova Iorque, blá, blá, blá... e nunca parei para pensar no porquê.
Cesaret, beceri, kararlılık falan filan.
Coragem, jeito, determinação, tudo isso.
Yok aklından hiç çıkmıyormuş da, falan filan...
Ela não te sai da cabeça e não paras de falar.
- Hazır olmak falan filan. - Hayır.
- Preparado e muito mais.
Mutsuz bir hayatın olduğundan ve falan filan.
Por causa da tua vida infeliz e todas essas porcarias.
"İyi davran, affedilmeni sağlayacağım, temyize gideceğim" falan filan...
"Porta-te bem. Consigo-te um perdão, uma amnistia, um recurso."
Evet. Gazeteler, falan filan.
- Jornais, de onde fosse.
Kulak memesini dişlemek, kalçaları sıkmak, falan filan.
Mordiscar a orelha, massajar o traseiro e por aí adiante.
Madison Avenue'de millet nasıl birbirini yermiş, boğazlarmış... falan filan işte.
E de como era violento e impiedoso o ambiente em Madison Avenue... e em sítios desses.
Falan filan...
Blá, blá, blá.
Tamam ve bitti. Falan filan.
Escuto... e mais não sei o quê.
Ses dalgaları, bina dayanıklılığı falan filan işte.
Ondas de choque, fadiga de material... coisas assim.
Ölmüş, büyük trajedi, falan filan.
Peggy, és tu...?
"Falan için çok teşekkürler hayatım." "Filan için çok teşekkürler hayatım."
"Querido, obrigada", por isto... e "Querido, obrigada", por aquilo.
Falan, filan, falan, filan!
O pão nosso... Merda!
" O falanın sekreteri, filanın başkanı ve her şeyin önderiydi.
" Ele era secretário disto, respon - sável daquilo e presidente de tudo.
"Sayın yargıç, bir süre sonra..." "... insanı insanla, inancı inançla... " "... falanı filanla, filanı falanla... "
"Excelência, dentro em pouco vão-se enfrentar homens contra homens crença contra crença, etc. e etc num desenrolar de revoltas."
Mutluluk iksiri, falan, filan...
- Com aquele elixir...
Kızı ormanda kovaladı filan. Falan, filan.
Ele perseguiu-a pela selva, coisa e tal, blá, blá.
Kız bir tabanca çıkartıyor, Falan, filan...
Ela pega numa arma, blá, blá, blá, blá, e...
"Septime, son şansın habercisi olacak", falan, filan.
"O heróico francês será o mensageiro da última hipótese..." Crápulas!
"Millet, MC bugün gelemedi." filan falan diyorum.
A dizer "Meus senhores, o apresentador não pode vir esta noite."
"Başkan hakkında şakalar yapan iğrenç komedyen Lenny Bruce." Filan falan.
"O cómico nojento Lenny Bruce cujas piadas à cerca do presidente..."
Bu gece bu kulüpteki kaç kişi bugüne kadar o kelimeyi kullandı filan falan?
Quantas pessoas hoje aqui é que já usaram a palavra, "blá, blá, blá"?
Filan falan, iniyorum!
Vou descer!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]