Haın tradutor Português
64,343 parallel translation
Federal kurumlardan sağlık ve çevre araştırmalarının sonuçlarını istediğimizde sayfalarca sansürlenmiş bilgi alıyoruz. Çünkü şirketler bu bilgileri ticari sır ilan ediyor.
Quando tentamos aceder aos dados dos estudos de saúde e ambientais das agências federais, há muita informação omitida, por causa do suposto direito de confidencialidade das empresas.
Kuzey Carolina'da domuzların sayısı insanların sayısıyla yaklaşık aynı.
Há aproximadamente tantos porcos na Carolina do Norte como há pessoas.
Gidip bu domuz tesislerinin yerlerine bakarsanız bunların çoğunluğunun siyahi nüfusun yoğun olduğu yerlere yakın olduğunu görüyorsunuz.
Quando olhamos para trás e vemos onde estas instalações estão situadas, há um número desproporcional localizado perto de comunidades de cor.
Fakat birçok iyi insan oturup domuz yiyor bunun başkalarını mutsuz ettiğini bile bile.
Mas há muito boa gente que se vai sentar e comer bacon mesmo sabendo que isso está a causar a tristeza de outras pessoas.
Bunların her biri işlenmiş ettir ve bir kolon kanseri için son derece, doğrudan bağlantılıdır.
Todas essas coisas são enchidos e basicamente o pior que há, com ligação direta ao cancro dos intestinos.
Aslında, doktorların her iki yılda bir yedi saatlik beslenme eğitimi almalarını zorunlu kılan, sadece bunun üstünde duran bir kanun tasarısı bile var.
Na verdade, há uma proposta de lei para os médicos terem sete horas formação em nutrição de dois em dois anos, para que estejam atualizados.
Her şeyin, dozunda olması gerektiği gibi bir anlayış vardır ancak biz o dozun işe yaradığını görmedik.
Há uma ideia de que tudo se pode com moderação, mas não vimos essa moderação a resultar.
Et ve yumurtaları dozunda yiyerek, kalp rahatsızlığını iyileştirdiğinizi ve daha iyi olduğunuzu gösteren bir çalışma yok.
Não há nenhum estudo que prove que comer carne e ovos com moderação pode mesmo reverter e melhorar a doença cardíaca.
Bitkilerden almayıp da hayvan eti ve ürünlerinden aldığınız nedir?
O que há na carne e nos laticínios que não temos nos vegetais?
Düşünürseniz, hayvansal ürün temelli diyette olup da başka bir şeyden daha sağlıklı bir formda alamayacağınız bir şey yoktur.
Se pensarmos, não há nada na dieta animal que não consigamos obter de forma mais saudável de outro lugar.
Hayvansal kaynakların dışında alamayacağınız vitamin, mineral ya da bir besin yoktur.
Não há vitaminas, minerais e nutrientes que não consiga arranjar em outra fonte não animal.
Dur bakalım, ne zamandır buradasın?
Espera, há quanto tempo estás aqui? - Tens a certeza que é tua?
Her hareket için eşit ve karşıt tepki olacağını biliyorsun değil mi?
Sabes que para cada acção, há uma reacção, certo?
Senin ve Kevin'ın programına göre hareket ederiz.
Há três datas possíveis, decidam mediante o teu horário e o do Kevin.
- Dört yıl önce bir avcının çektiği görüntü. Ağaçlara asılan, avın aralıklı fotoğraflarını çeken hareket sensörlü cihazlardan.
Imagens captadas por um caçador há quatro anos com um sensor de movimento que se pendura nas árvores e que tira fotografias intermitentes às presas.
Uslu durursan belki seni iyi bir kadın yaparım. İçindeki şeytanı affederim.
Se te portares bem, talvez eu faça de ti uma boa mulher e te perdoe o diabo que há em ti.
Bunu geçen hafta yapmam gerekiyordu ama sonra kızımın başına bunlar geldi.
Eu devia ter feito isto há uma semana. Porém, aconteceu isto à minha filha.
Birkaç gün önce evine gönderilip kan dökmeye başladım ama onun kanını dökmeden durmam mı gerekiyor?
Há uns dias, fui a casa dela. Comecei a derramar sangue, mas mandaram-me parar antes de derramar o dela.
İster inanın ister inanmayın, benim hükümetimde buradaki karmaşık dış politikaları için o adamın dışarı çıkmasını isteyen kişiler var.
Podes ou não acreditar, mas há pessoas no meu governo que o querem livre por questões retorcidas de política externa.
Daha Meggy'den yeni ayrıldın ama şimdiden başka bir kıza hediyelik takı mı alıyorsun?
Você terminou com Meggy há 5 minutos e já está comprando joia para outra?
Tanık ehliyeti olup olmadığını bilmek için kaynağın açıklanmasını istemek hakkımız.
É de direito pedir a identificação da fonte para saber se há mandado para o caso.
Muhakkak sanığın mahkeme gününe kadar gözetim altında tutulması için mahkemeye sunacağınız ek delilleriniz vardır aksi hâlde kefaleti onaylamaya meyilliyim.
Estamos protegendo sua segurança, Exa. Certamente há mais evidências que poderia trazer para provar que a ré deve permanecer presa até a sentença. Ou determinarei fiança.
Sayın Yargıç, Bölge Savcılığı'nın araştırmayı reddettiği başka şüpheliler de var.
Exa., há outros suspeitos que a Promotoria recusa ver.
Hala hazırlığını yapmamız gereken pek çok şey var o yüzden Bay Gatwood'un işini çeyreğin sonuna kadar halletmeye odaklanabilirsin.
- Sim. Há muita preparação que adiámos para que pudesse resolver o problema do Mr. Gatwood este trimestre.
Sonra bu pişmanlık numaranı yaparsın...
E, depois, há este espetáculo de remorsos.
Artık cini lambaya sokmanın bir yolu kalmadı.
Não há como voltar a pôr o génio dentro da lâmpada.
Geçen gün Sidney'den başka hiçbir şeyinin olmadığını söylemiştin.
Disse há dias que não tinha nada a não ser a Sidney.
Üç gündür uyumadın, tamam mı?
Tu não dormes há três dias, certo?
San'a'nın 50 kilometre dışında başka bir istasyon var.
Há outra estação a 50 km de Saná.
Kötü bir bahsi ikiye katlıyorsun, yedi yıl önce CIA ile yaptığın gibi.
Vais outra vez fazer uma má aposta, tal como fizeste há sete anos com a CIA.
Benim kozum olmanın bir sebebi var, hayatını değiştirecek bir sebep.
Há uma razão pela qual és o meu chicote, uma razão que vai mudar a tua vida.
Anlamadığın bir şey var.
Há algo que tu não compreendes.
Yedi yıldır görmediğin karını görmek üzeresin.
Estás prestes a ver a mulher que não vês há sete anos.
Benden daha fazla şey sakladığını biliyorum.
Mas eu sei que há mais que me está a esconder.
En yakın akrabası bir sene önce öldü.
O parente mais próximo morreu há um ano.
Rebecca'nın seçimlerinden uzun zamandır rahatsızsın anlaşılan.
Parece andar desapontada há muito tempo com as escolhas da Rebecca.
Sokağın aşağısında bir salon var.
Há um cinema ao fundo da rua.
Yurtta kalmak istediğini biliyorum ama danışmanını aradım ve haftalardır kimsenin seni görmediğini söyledi.
Sei que querias viver nos dormitórios, mas liguei ao teu conselheiro e ele disse que ninguém te vê há semanas.
Babamın vefatından beri içmiyordu ama şimdi votka şişesi buldum. Eve yıllardır alkol girmemişti.
Ela tem estado sóbria desde que o meu pai morreu, mas encontrei vodka e não havia álcool nesta casa há anos.
Babamın sapkın bir dünya görüşü olabilir ama vampir inleri giderek artıyor çünkü Meclis parmağını kımıldatmıyor.
A visão do mundo do meu pai pode ser errada, mas há cada vez mais covis de vampiros devido à falta de ação da Clave.
- Ne zamandır buradasın?
- Há quanto tempo estás aqui?
Eve geleli bir gün olmasına rağmen beslenirken faniye mi yakalandın?
Estás em casa há quanto tempo, um dia? E deixaste um mundano ver-te alimentar?
Simon... orada Luke için yaptığın şey gerçekten ilham vericiydi.
Simon, o que fizeste há pouco com o Luke foi mesmo inspirador.
- Yakın zamanda kimse kaçırmadı, yani...
- Não sou raptado há algum tempo...
Manhattan'ın her yanından Aşağı Dünyalılar saldırıyor.
Há habitantes do Mundo À Parte violentos em toda Manhattan.
Beni az önce korumuş olabilirsin ama sakın iyi adam ayaklarına yatma.
Pode ter-me ajudado há pouco, mas não finja que é um bom tipo.
Tartışmanın sırası değil.
Não há tempo para discussões.
Bir hafta önce Melek Kılıcı'nın yok edilmesini istedin.
Há uma semana, exigiu a destruição da Espada das Almas.
Kısa bir süre önce herkes iblis kanı taşıdığını zannediyordu.
Há pouco tempo, todos pensavam que tinhas sangue de demónio.
Beni hapisten çıkardığın için sağ ol ama burada seni öldürmek isteyen bir bar dolusu Aşağı Dünyalı var.
Agradeço o facto de me tirares da prisão, mas há um bar cheio de habitantes do Mundo À Parte que te querem matar.
Longinus adı genellikle çarmıha gerildiği sırada İsa'nın yüzünü delen Romalı askerle özdeşleştirilir.
Longinus é o nome geralmente associado ao centurião romano que picou a lateral de Cristo durante a crucificação.