English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ I ] / Imkân

Imkân tradutor Português

2,083 parallel translation
İki inşaat alanından aynı rakamları alınmasının imkânı yok.
É impossível obter os mesmos resultados em ambos os locais.
Ayrıca ekipten biri, bir teröristi vurmak için imkânı olduğunu düşünüyor ve ateş ediyor.
Por segundos, um membro da equipa pensou que tinha o campo livre para abater um terrorista, e aproveitou.
İki sokak ötede, yolu göreceksiniz. Kaçırmanızın imkânı yok.
Dois quarteirões, encontrará o caminho.
Ama o tek kişi ve senin emrinde koca bir Ulusal Güvenlik imkânı var.
Mas ele é só um. Tens todo o aparato da segurança nacional à tua disposição.
Birisinin oğlum Jake'i öldürmek istemesine imkân yok.
É impossível que alguém quisesse ferir o meu filho Jake.
Bu hazırlık yılları insanlığın nihayet doğmasına ve tüm gezegene yayılmasına imkân verdi.
Estes anos de preparação permitiram o surgimento do homem e a sua expansão pelo planeta.
Buzul çağının kara köprüleri insanlığın dünyaya yayılmasına imkân verdi.
As pontes terrestres da Era Glaciar permitiram a expansão do homem pelo mundo inteiro.
Bunlar, suları ve verimli topraklarıyla medeniyetin ilk tohumlarının ekilmesine imkân verecek olan nehir vadileri.
São estes vales, com as suas águas e terrenos férteis, que permitiram que as sementes da civilização germinassem.
Oksijenin bir dönüm noktası olduğu gibi ateşin daha fazla kalori tüketmemize imkân vermesi gibi tarıma geçiş de bir enerji devrimi.
Tal como o oxigénio nos deu uma vantagem, tal como o fogo nos permitiu consumir mais calorias, a mudança para a agricultura foi uma revolução energética.
Sanayi Devrimi insan nüfusunun aşırı artmasına da imkân sağlıyor.
A revolução industrial também permite a explosão da população humana.
Göründüğü kadar kolay olma imkânı yok.
Não pode ser assim tão fácil.
Oradayken bunu atlatmamızın imkânı yok.
Não teríamos visto a tempestade se estivéssemos lá.
Onu öldürmeden o tümörü çıkarmanın imkânı yoktu.
Não havia maneira de remover isso sem o matar.
Onunla daha fazla yaşamasına da imkân yoktu.
E era impossível ele viver com ele muito mais tempo.
Alexandra Udinov'un, Rusya'ya dönmesinin imkânı yok.
Não há como a Alexandra Udinov voltar à Rússia.
Soru. Maw Maw birkaç yüz dolar eden altın dişini yutarsa ve geri almazsa bu, imkân dahilinde mal bulanındır durumu olur, değil mi?
Pergunta : se a Vó engoliu um dente de ouro que vale uns 200 dólares e não o recupera, estamos perante uma situação de "achado não é roubado"?
Yukarınızda bulunan projektörü takip edin. Görmemenize imkân yok.
Procure o holofote apontado para cima, não tem que enganar.
Ciddi misin? İzin olmadan kürksüz kedigillerin listesini almana imkân yok.
- Não se pode obter uma lista de felinos sem mandado.
Stuart gibi resimli kitap satan fakir bir işportacının, anestezi olarak yalnızca kremşanti kutularındaki azot oksidi kullanarak kendi ayağına ameliyat yapabilen meşhur nörobiyolog Amy Farrah Fowler'a çekici gelmesinin imkânı yok.
De forma alguma o Stuart, um vendedor empobrecido de banda desenhada, será de todo apelativo à Amy Farrah Fowler, uma notável neurobióloga capaz de fazer uma operação ao próprio pé, apenas com óxido nitroso de latas de chantilly, como anestesia.
- Bunu söylemesine imkân yok.
- Não disseste mesmo isso. - Sim.
Havalandırma ambusu ışık olan bir duvarda asılı bakteriye mükemmel gelişme imkânı sunuyor.
Os sacos de ventilação estão pendurados numa parede com luz proporcionando às bactérias um local para prosperarem.
Justine'nin bunu yapabilmesine imkân yok.
Não pode ter sido a Justine.
Hayatta kalmak için mevcut kaynaklardan yararlanan organizmalara imkân sağlayan belirli bir denge, fiziksel dünyada bulunmaktadır.
Há um equilíbrio que existe no mundo físico que dita, num certo nível quais são as possibilidades para esses organismos que utilizam os recursos disponíveis para a sobrevivência.
Kafasına alkol püstürküp yaptığımız gibi gülmemizin imkânı yok.
Nós nunca iriamos atirar gasolina na sua cara e rir com o que fizemos.
Bu Zimburger'le yapacağım şey için avans alma imkânım var mı?
Bem, só no contexto dessa coisa do Zimburger, acha que há a possibilidade de um avanço?
Burada yaşamayı karşılamamın imkânı yok.
Como eu não ter recursos para viver no TLL.
Yani bizi basmalarına imkân yok.
Não há hipótese de eles nos apanharem.
16 yaşıma kadar Gil Breton'da okudum. Sonra Peter bana Juilliard'ta burslu okuma imkânı sağladı. Miriam'la ikisi onlarla yaşamam için davet ettiler ve buraya taşındım.
Eu estudei com Gil Breton, até aos 16 anos e depois o Peter conseguiu pôr-me a estudar na Juilliard com uma bolsa, e quando vim para cá, ele e a Miriam convidaram-me a viver com eles.
Rehineye zarar vermeden bırak. Ben de sana şartlı tahliye imkânı olmadan müebbet izo küp cezası garanti ediyorum.
Liberta o refém, ileso, e eu garanto-te prisão perpétua no iso-cubo, sem a condicional.
Şartlı tahliye imkânı olmadan mı?
Perpétua sem condicional?
O buradayken buna imkân yok.
Grande hipótese, agora que ela está aqui.
Kilisenin bunu görememesinin imkânı yok.
Não há como a Igreja não ver isto.
Buradan görebilme imkânımız olacak.
Poderemos vê-la daqui de cima.
Güvenlik kartı olmadan bu otelin yakınına bile gitmenin imkânı yok.
Não há nenhuma maneira de chegar perto desse hotel sem um cartão de segurança.
Bugün Edward takımına geçen yeni üyelere % 25 indirim imkânı.
Juntem-se à equipa do Edward hoje. Temos desconto de 25 % para os novos membros.
Olanlardan sonra sana hiç teşekkür etme imkânı bulamadım...
Sabes, não tive a hipótese de te agradecer após o julgamento.
Bu düşünme yetersizliği bir sürü sıradan adamın dev bir ölçekte ve daha önce görülmemiş bir biçimde kötülükler işlemeleri için imkân yarattı.
Esta incapacidade de pensar tornou possível que muitos homens comuns cometessem actos maldosos a uma escala gigantesca, como nunca antes se vira.
Arabada bir şey unutmuş olmamıza imkân yok, tamam mı?
Não podemos ter deixado nada no carro.
Öğrenmesinin 10 parmağa mâl olmasının imkânı yok.
O que não entendo é cortar os dez dedos.
Tüm bu arabalara 10 dakika içinde güvenlik kontrolü yapmamızın imkânı yok.
Não podemos verificar todos estes veículos em dez minutos.
Ben de az önce Brooke'a geçmiş performans verilerinizi pazarlayabileceğimizi söylüyordum. Bir sürü sermayeye erişme imkânımız var.
Estava a dizer à Brooke que, agora que podemos comercializar segundo as suas análises quânticas, temos acesso a um conjunto de capital novo.
Seni bulup kontrol etmek istedim. İmkânım oldukça da buna devam etmek istiyorum.
Só precisava de te encontrar e certificar-me de que estavas bem enquanto posso fazer isso.
İmkânı yok!
Isso é impossível.
Hayır, hayır. İmkân yok.
Não, não, nem pensar.
O kalbin yeniden çalışmasına imkân yok.
É impossível o coração reanimar.
İmkânı yok. Ben bu işte yokum.
Nem pensar, não alinho nessa treta.
İmkânı yok.
Impossivel.
İmkânı yok.
Inacreditável.
İmkânı yok.
Nem pensar.
# İmkânı yok...
Não há maneira, aaaa...
O zaman katıl savaşımıza. İmkân sunacak özgür olmana.
Então juntem-se à luta que te dará o direito de ser livre!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]