Ingiltere tradutor Português
6,393 parallel translation
"Rahat" ingiltere'de farkli bir anlama mi geliyor?
"Informal" significa algo muito diferente em Inglaterra?
"ingiltere'ye sahibiz." gibi?
Por exemplo, "somos donos de Inglaterra"?
- ingiltere'ye gidiyorsun.
- Vais para Inglaterra.
O kisi olma. ingiltere'ye gitmek ve denemek zorundasin.
Tens de ir para Inglaterra, e tens de tentar.
ingiltere'ye git, Jess, buna deger.
Vai para Inglaterra. Vale a pena.
İngiltere için.
Para Inglaterra.
İngiltere'deki hakimler gibi değil, bu olayın başında... - Fotoğraf.
Não um juiz como têm em Inglaterra, mas é ele que está no comando...
- Ben Mark Walsh. İngiltere irtibat memuruyum.
Olá, sou o Mark Walsh, o oficial britânico.
Buradaki süreç, İngiltere'dekinden farklı, tamam mı?
Ouçam, os procedimentos aqui são diferentes do vosso país.
Tam İngiltere'lik iş.
Vem diretamente de Inglaterra para si.
Evden birkaç şey almak için İngiltere'ye gitmişti. Onu aldım ve Lille'de yemek yemeğe gittik.
Ela foi a Inglaterra buscar umas coisas a casa, e então fui buscá-la, e fomos jantar a Lille.
İngiltere'deki hakimler gibi değil...
Não um juiz como em Inglaterra...
İngiltere Premiere Lig hayranıydı bir dönemini denizde geçirdi ve iyi para kazanıyordu ama onu serseri yapacak kadar değil.
Ele era fã da 1ª liga de futebol inglês, passara um semestre no mar e juntara uma quantia respeitável de dinheiro, mas não o suficiente para fazer dele um atrasado.
- İngiltere'ye geldiğinde direk bana gelecek.
Quando ela chegar a Inglaterra virá ter directamente comigo. - Como?
İngiltere'nin kuzeyindeki bir şehir.
É uma cidade ao norte da Inglaterra.
Bana röportajda veya üniversitelerde sordukları sorular aynı sorular. İngiltere Kraliçesi'ne, Başkan Nixon'a veya bir politikacıya, sorduklarından daha karmaşık sorular sorarlar.
As perguntas que me fazem nas entrevistas e nas faculdades são iguais ou até mais complicadas do que as que fariam à Rainha de Inglaterra, ao Presidente Nixon ou a algum político.
İngiltere'de bir kraliçeniz var ama kralınız yok.
Sei que têm a Rainha de Inglaterra, mas não têm um rei.
İngiltere'ye gittiğimizde İngilizleri sevdi.
Quando fomos a Inglaterra, ele gostou dos ingleses.
Hayır. Birkaç gün önce İngiltere'ye dönmüş.
Não, voltou para Londres há três dias.
- İngiltere'ye, Angus gelir gelmez onunla konuş.
Entrevistar o Angus assim que ele aparecer. Vou tratar disso.
Minnettardı. - Bu İngiltere'de oldu.
Ficou grato.
Interpol, Gareth Godfey adı altında İngiltere'de yaşadığını söylüyor.
Pela Interpol, está em Londres como Gareth Godfrey.
Interpol, fuhuş ve kaçakçılık çetesine göz kulak olmak için İngiltere'ye gönderilmiş olduğunu düşünüyor.
Segundo a Interpol, foi para Londres para vigiar um esquema de prostituição e contrabando.
İngiltere'de misiniz? - Üçünde defa söyleyeceğim :
- Vou dizer-te pela terceira vez :
Ve İngiltere için tabii ki.
E também para a Inglaterra.
İngiltere'den.
Inglesa.
İngiltere'deki kayıtlarının 5 yıl öncesine kadar olduğunu biliyor musun?
Estavas ciente que os seus registos na GB datam de há 5 anos?
Üç Amerikalı, iki Britanyalı, bir Avustralyalı ama on yıldan beri İngiltere'de yaşıyor.
Três americanos, dois ingleses, uma australiana. Mas há 10 anos que vive no Reino Unido.
Victoria İngiltere'si ya da onun gibi bir şey yok mu?
Não há nada sobre a Inglaterra vitoriana?
İngiltere'de ne diyorsunuz onlara?
- Como as chamam na Inglaterra?
Hep İngiltere'den miydin?
És de Inglaterra desde sempre?
Ben de İngiltere Kraliçesi olduğuma yemin edebilirim ama bu doğru olduğunu göstermez.
Podia jurar ser a Rainha da Inglaterra, não torna isso verdade.
Londra, İngiltere. MI-6 merkezi.
LONDRES, INGLATERRA
Tamam, kağıt üzerinde Thomas Farrow Oxford mezunu, İngiltere'den buraya 2012'de gelmiş.
Certo, eis quem é o Thomas Farrow oficialmente. Educado em Oxford, mudou-se para cá, vindo Inglaterra em 2012, a sua licença de trabalho mostra que abriu uma loja de livros 2 meses depois.
İngiltere tahtı da bizim olacak. Protestan Elizabeth, evlenmeden durduğu sürece, en iyi seçenek sen olacaksın.
Desde que aquela Isabel Protestante permaneça estéril e solteira, vós sois uma melhor opção.
İngiltere ve İskoçyada Protestan gösterileri var, Katolik liderler tahtlarını kaybediyorlar.
Revoltas Protestantes na Inglaterra e na Escócia, governantes Católicos perdendo os seus tronos...
İngiltere ve İskoçyayı onsuz ele geçiremezdin.
Não poderíeis ter a Inglaterra e a Escócia sem ela.
İngiltere'nin arkasından iş çevirip, bunun bir bedeli olmayacağını mı düşündün?
Achastes mesmo que podíeis usar o brasão inglês, e sair impune?
Tüm dünyaya İngiltere için en iyi seçimin, kendin olacağını söyledin.
Praticamente dissestes ao mundo que éreis a legítima Rainha de Inglaterra.
1979'da, İngiltere'ye gidip gelmeye başladım. Çünkü dağıtımcılar, İngiltere'de çıktığını bildiğim kadar çok albüm çıkarmıyordu.
Em 1979, comecei a fazer viagens de negócios a Inglaterra, porque não estávamos satisfeitos com os nossos distribuidores sobre o tipo de discos que sabia que estavam a sair em Inglaterra.
İngiltere'ye gitti.
Bem, ele foi para Inglaterra...
Beni İngiltere'den aradı. "Punk rock öldü." dedi.
Ele basicamente ligou-me de Inglaterra e disse, "O punk-rock morreu."
Darby, İngiltere'den Kızılderili saçı ve savaş boyalarıyla geldi.
E o Darby regressou de Inglaterra com uma enorme crista e com um pintura de guerra nas suas penas.
Teeswater, İngiltere'de üretilmiş koyun derisinden yapılmış dokuma bir yün.
É lã penteada. Feito a partir de uma raça de ovelhas em Teeswater, Inglaterra.
Ayrıca "SE" güneydoğu, Güney İngiltere ya da "herhangi bir şey" anlamına da gelebilir.
E "SE" pode ser Sudeste, Sul da Escócia, Ou "sem especulação".
Yani, Amir'in huysuz karısının nasıl yeni İngiltere kışlarını ayarladığını öğrenmek için can atıyorum.
Estou doido para saber como a mulher doente do chefe inspector postal se ajustou ao inverno da Nova Inglaterra.
İngiltere için bir yaz günü diyebiliriz.
É como um dia de Verão em Inglaterra.
Bunun İngiltere Kraliçesi ile alakası yok.
A questão não é a Rainha inglesa, nem os traidores pagos.
Babamızın deliliği, İngiltere hakkındaki takıntılı tavrı, herkesi tehtit etmesi.
A loucura do pai, a obsessão com a Inglaterra... Ameaçavam toda a gente.
İngiltere'deki kayıtlarının yalnızca beş yıl öncesine gittiğini biliyor musun?
Sabias que os registos dela no Reino Unido são de há cinco anos atrás?
Bu İngiltere argosu.
É calão londrino.