Kalına tradutor Português
5,832 parallel translation
Psikopatlığın, zihinsel rahatsızlığın, öldürme arzun, narsisliğin tarafından gölgede kalıyor.
A tua psicopatia, a tua doença mental, a tua necessidade de matar, fica tudo na sombra do teu narcisismo.
Otelde kalın.
Trabalharemos na localização da compra.
Orada kalıp sorularına cevap vermenin iyi bir fikir olmayacağını düşündüm.
Não foi uma boa ideia ficar e responder a perguntas.
Bir oyun için saatlerce sırada beklemek zorunda kalırdık.
Tinha de esperar horas na fila para jogar só uma vez.
Bu yüzden tüm teşkilatı yöneteceğine bu masanın ardına sıkışıp kalıyorsun.
Por isso é que estás presa atrás de uma secretária em vez de no comando da Central de Polícia de Nova Iorque.
Yönetim kurulu üyeleri oybirliğiyle atamamı kalıcı kıldı.
Os directores votaram na minha nomeação.
Charlie, Allah aşkına söyle neden burada kalıyoruz?
Charlie, por favor, porque é que, em nome de Deus, havíamos de ficar aqui?
Eğer toksin serbest kalırsa tüm binanın havalandırmasına sızabilir. Binanın etrafındaki her yerleşkeye bulaşacaktır.
Se a neurotoxina for libertada, pode entrar na ventilação e contaminar a área do prédio.
Eğer suçlanmazsa, kendisi ve bütün departman töhmet altında kalır.
Se não for acusada, vai colocar o departamento na mira.
Annelik kısmını pek düşünmemiştim ama burada kalıp, bunun hakkında düşününce anladım ki oldukça iyi bir anne olacağım.
Não pensei muito na parte de ser mãe, mas... O facto de estar aqui e ter que pensar sobre isso... Acho que seria uma excelente mãe.
Bu böyle. Kabuğunda kalırsan hiçbir yere gidemezsin.
Se ficarmos na nossa zona de conforto, nunca chegamos a lado nenhum.
İyi kalpli yabancılar seni Sabıkalı ve uyuşturucu bağımlısı birini evlerine süresiz davet etti.
Então, umas pessoas estranhas convidaram-no, um criminoso condenado e utilizador de drogas, para ficar na casa deles indefinidamente.
Beni burada gördüğünü Nick'e söylemeyeceksin. Çünkü kızar ve ben eski odama geri dönmek zorunda kalırım. Bu da çok kötü bir çift olduğumuz ve Abby'nin haklı olduğu anlamına gelir.
Não vais dizer ao Nick que me viste porque ele vai ficar aborrecido, eu tenho de voltar para o meu quarto e isso significa que enquanto casal somos um fracasso, e que a Abby tinha razão.
Ayrıca kıyafetlerinde de kozmetik kalıntılara rastladık.
Bem como os cosméticos que foram encontrados na roupa dele.
Evet ve sağ elindeki kalıntı miktarına bakılırsa Bodeen silahını çok kısa süre önce ateşlemiş.
Baseado na quantidade de pólvora na mão direita, O Bodeen disparou a arma recentemente.
Senatör, alt komite toplantısına geç kalıyor.
A Senadora está atrasada para uma reunião com a comissão.
Adams House'da kalıyorum.
Estou na Adams House.
- Polis karakolunda kalıyor.
- Está na esquadra.
- Biz hemen yanda kalıyoruz.
Estamos na porta ao lado.
Tamam bak. Sadece orada kal. Yanına geliyorum tamam mı?
Ok, olha, fica aí eu vou aí ter contigo, ok?
Karısına hoşça kal öpücüğü verdi, işe doğru yola çıktı ve kayıplara karıştı tamam mı?
Então, ele deu um beijo de despedida à esposa, foi para o trabalho e desapareceu.
Çünkü artık benim evimde kalıyor, senin evinde değil.
Porque ela está na minha casa, e não na tua.
Buradaki işlerimi hallederken kısa bir süre için Aberdeen'le kalıyor.
Ele vai ficar com a Aberdeen por um curto período enquanto eu trato de negócios aqui, na cidade.
Umarım bir kamyonunun altında kalırsın da suratına köpekler sıçar!
Espero que sejas atropelado por um camião e que um cão te cague na cara!
Binadan şirket malının çıkartılmasına izin yoktur. Şimdilik, olduğunuz yerde kalın.
Nenhum bem da empresa poderá ser levado das instalações.
Burada kalıp sana zorluk yaşatacağına...
Tu incluída. Seria de esperar que saísse da cidade, em vez de ficar e te complicar a vida.
Bunu çocuğun boğazına saplarım ve senin planların da suya düşer seve seve bizim planımızı uygulamak zorunda kalırsın.
Corto a garganta a este rapaz, e o teu plano de resgate será arruinado e tu serás obrigado a fazer o que queremos.
Bunu çocuğun boğazına saplarım ve senin planların da suya düşer seve seve bizim planımızı uygulamak zorunda kalırsın.
Claro que mataria. Corto a garganta a este rapaz, e o teu plano de resgate será arruinado e tu serás obrigado a fazer o que queremos.
Mecbur kalırlarsa hayalet sızma anahtarıyla seni kontrol altına alıp işini bitirecekler.
Quando precisarem, vão controlar-te com uma chave de infiltração Fantasma e livrarem-se de ti.
Kurbanımız şehir dışına çıkmış, mutlaka bir yerde kalıyor olması lazım.
A nossa vítima é de outra cidade. Então, deve estar alojado em algum sitio.
Yok ya, sanırım burada kalıp, çekmece kurtlarına bakarak dalıp gideceğim.
Não, vou ficar aqui a olhar para a gaveta das larvas.
Şehir efsanesi olarak kalır.
Vivendo na lenda urbana.
O ve Daniel şehirde bir yerde kalıyorlar.
Comprámos um apart. na cidade.
Birincisi, Virgin Adalarına gidip gelmek diye bir şey yoktur. Bir gece kalırsınız.
Nº1, não há nenhuma viagem de ida e volta para as Ilhas Virgins, vai para lá e passa lá a noite.
Eğer bu hınzırımın yanına kar kalırsa Sanal ortamdaki itibarı ölümsüzleşecek.
Se o meu "Nó" conseguir sair disto, a sua credibilidade no mundo cibernético será imortal.
Arkadaşlığımızın hatrına kal.
Fica, pelo bem da nossa parceria.
Şu anda, 57. sokakta sana ait bir çatı katında kalıyor.
Neste momento, ela está no seu andar na rua 57.
Olduğun yerde kal, hemen yanına geliyoruz.
Fique onde está. Vamos já para aí.
Ya benim kurallarıma uyarsınız ya da tarihin bir kalıntısı olursunuz.
Submetam-se ao meu governo, ou tornem-se uma lembrança na história.
Bulaşıcı olmamasına rağmen kurbanın başka yerde maruz kalıp kalmadığını öğrenene kadar olay yerini tahliye etmek zorunda kaldık.
Mesmo não sendo contagioso, evacuamos a esquadra até termos a certeza que a vítima foi exposta noutro lugar.
Koca Jim'de kalıyoruz, seni oraya götürebiliriz.
Estamos na casa do Big Jim, podemos levá-la lá.
Devriyedeyken geride kalışını ben nereden biliyordum?
Que eu sabia que ficaste para trás na patrulha?
- Yap haydi. - Hatta kal, Leon.
Fica na linha, Leon.
Bayan Fitz akşam yemeğini hazırlayacak geç kalıp öfkesini uyandırmak istemezsin.
A Sra. Fitz já tem o jantar pronto, e não quer incorrer na ira dela, a chegar tarde.
Böylece doğruca tünele girebilirsin Voight. Ya da sen de, ben de buradan uzaklaşabiliriz. Böylece Jin'in cinayeti faili meçhul olarak kalır.
Então, podes dar-te mal, Voight... ou tu e eu ficamos cada um na sua e o assassínio do Jin continua sem solução.
Tecrübelerime göre kremasyondan sonra kemik kalıntıları genelde çok daha küçük olur.
Na minha experiência, os fragmentos de osso duma cremação são mais pequenos.
4000 sene sonra bir parçası kurbanın kafasında kalıyor.
Pensar que 4.000 anos mais tarde, pedaços do cálice iriam acabar na cabeça de um assistente.
Onun boyutlarına bakacak olursak kalıntıları 3 kilo kadar olmalıydı.
Com base no tamanho, após a cremação, os restos mortais deviam pesar 3 quilos.
Sokaktaki ızgaranın üzerindeki kalıntı.
Resíduos na tampa do esgoto no beco.
Bodrumda kalın.
Fiquem na cave.
Maura, Chelsea'nın damarına hava enjekte edilen şırınganın... tamamen boş olduğunu söylüyor. Hiçbir kalıntı yokmuş.
A Maura diz que a seringa usada para injetar a bolha de ar na veia de Chelsea estaria vazia, sem qualquer resíduo.