Kulübede tradutor Português
703 parallel translation
Ormanda da olsan kulübede de hep bir şey seni izliyormuş gibi ve geçen iki gece pek iyi uyuyamadım.
Se, estás a ver, se estás na floresta ou na cabana, tens sempre a sensação, de que alguma coisa te está a observar, e nas últimas duas noites, Eu nem dormi muito bem, estás a ver.
- Yolcular ve mürettebat kulübede yemek yerken treni çalacağız. Kuzey... -... ilerlerken biz tüm köprüleri yakacağız, ordunun desteğini keseceğiz.
Em Big Shanty, roubaremos um comboio enquanto os passageiros e o pessoal jantam, seguimos para Norte, queimando cada ponte para cortar o abastecimento ao exército inimigo.
- Oradaki kulübede dinlenmek ister misin?
- Queres. descansar naquela cabana?
Favell onu burada, bu kulübede ziyaret ederdi.
Favell costumava visitá-la aqui nesta cabana.
"Bütün akşam kulübede olacağım ve kapıyı senin için açık bırakacağım."
" Estarei na cabana a noite toda e deixarei a porta aberta para ti
Onunla benim kulübede geçirdiğimiz güzel zamanları unutmamışsındır eminim.
Com certeza não esqueceu dos bons momentos que tínhamos na cabana.
Bir kulübede yaşamak isteyeceğini zannetmiyordum.
Não pensei que quizesses viver numa cabana.
Yanında bir hemşire vardı. Kulübede sadece üçümüzdük.
Uma enfermeira lhe atendia Estávamos as três sozinhas.
Ajan Dietrich Manhattan'a yaklaşìk bir saat mesafede gözden uzak bir kulübede kìsa dalga radyo vericisi kurdu.
Numa cabana isolada a pouco menos de uma hora de Manhattan, o agente Dietrich montou um transmissor de rádio de onda curta.
Pyramid Creek'te yolun kenarında yer alan ufak bir kulübede buluşmayı kararlaştırmıştık.
Combinámos numa cabana em Pyramid Creek.
Bir kulübede yaşayıp fasulye yersin.
Vamos viver numa cabana e comer feijão.
Biz kulübede kalıp yemeğimizi kendimiz pişireceğiz. İhtiyarların kafasını şişirmeyelim.
Ficamos na cabana, cozinhamos a nossa comida e deixamos os outros em paz.
ªelalenin orada Rock Kanyonu'ndaki bir kulübede saklaniyor.
Escondido num velho abrigo em Rock Canyon, nas cataratas.
Bu kulübede mi konaklayacaksın?
Vais dormir aqui?
Çünkü ben Sean Thornton'um ve oradaki küçük kulübede doğdum.
Porque eu sou Sean Thornton, e nasci nessa humilde choça.
Çocukluğumu o küçük tepenin yanındaki kulübede geçirdim. Ve daha sonra annem bana Inisfree ve White O ´ Mornin ´ i anlattı.
Era um menino e vivia numa barraca rodeada de lixo... minha mãe falava-me de Innisfree e de "White O'Morning".
Kışı kulübede geçireceğim.
Vou para a cabana esperar que passe o Inverno.
Kulübede uygunsuz haldeydiler.
Estavam se pegando no abrigo. Se pegando?
- Şu küçük kulübede yaşıyor o.
- Encontra-o na barraca pequena.
Bizimkiler Lerno'da bir kulübede kalırdı.
Os meus pais tiveram-me numa barraca em Lerno, senhora.
Kulübede hala biraz var.
Está no barracão.
O kilitli kulübede...
Está fechado naquela cabana...
West kulübede bir tek hizmetçi, eskiden beri çalışan yaşlı bir ev bakıcısı dahası ona sadakatla bağlı bir kadın tutmuştu.
O West tinha apenas uma criada no chalé, uma governanta que tinha envelhecido ao seu serviço, mas a única mulher absolutamente dedicada a ele.
Kulübede mi?
Na cabana?
Mümkün olduğunca gelirim. Şuradaki eski kulübede kalırım.
Venho cá quando posso... e fico na casa ali embaixo.
Köle çocuklar şuradaki kulübede kötü bir şey olduğunu söylediler.
Aqueles são meninos de contrabando Dizem que algo está passando em sua casa
- Vadideki kulübede.
- Na cabana do vale.
Bir kulübede yaşadı hatta adaklar adadı, öyle bir ülkede kadınlar ne yaparsa yaptı.
Foi viver para uma barraca, fez votos ou seja là o que as mulheres fazem.
Bir kulübede veya şatoda
Numa cabana ou num castelo
- Boggsy, bu kulübede mi yaşadın?
- Boggsie, vivia nessa cabana?
Seninle kulübede görüşürüz.
Vejo-te na cabana.
- Sen hazırlanana kadar ben diğer kulübede olacağım.
Estarei na outra cabana quando estiver preparada.
- Hayır, o yıllardır vardı. Ama annen ondan nefret ettiği için,.. .. Onu kulübede bir kenara koymuştum.
Não, tenho-o há muito tempo, mas a tua mãe odiava-o e estava metido na arrecadação.
Hiç şüphe yok ki bu kulübede...
Sem dúvida estás na estalagem.
Onu orada, Honolulu'da, Kauai'li bir wahine ile kulübede bıraktım.
Envolveu-se com uma mulher de Kauai, aqui, em Honolulu.
Sizin gibi genç bir kadın ıssız bir sahildeki kulübede... neden yalnız başına yaşar?
Por que uma mulher como você vive longe e sozinha numa cabana em uma praia abandonada?
Geceyi şu kulübede geçirmek kadar kötü olmayacağı açık.
- Não, Charlie! - Não pode ser pior do que passar a noite naquela cabana.
- Kulübede.
- Lá em casa.
Kulübede iyi bir yer bul.
Arranja um lugar vantajoso naquela barraca.
12 : 30'da kulübede toplanacağız
A reunião é às 12 : 30.
Onları kulübede tut.
Sr. Spock.
El Paso'nun kuzeyinde bir kulübede doğduğundan beri tanırım.
- Olá. Conheço-o desde sempre. Nasceu a norte de El Paso.
- Kulübede iki adet asetilen alev makinesi var.
- Há duas tochas de acetileno lá dentro.
- Küçük bir kulübede.
- Numa arrecadação.
Kulübede tutman yazık değil mi?
É justo deixá-lo numa arrecadação?
O kulübede hayvan gibi yaşıyorsunuz.
Vivem como animais, naquela cabana.
O kulübede idi ilgini çekebilir diye düşündüm.
Esteve também na cabana... Pensei que quisesse saber.
Söyle ona, Bony Ridge'deki kulübede beklesin... ta ki yargιç beklemekten yorulana dek.
Diz-lhe para esperar na cabana em Bony Ridge... até o juiz se cansar de esperar.
Kulübede.
Ele apareceu na cabana.
- Bart'la beraber kulübede.
Na cabana, com o Bart.
Önümüzdeki hafta her gün KP'de olacaksın. Aynı zamanda aynı kulübede aynı insanlarla Beraber olacaksın.
Ocupará o mesmo beliche e terá os mesmos homens à sua volta.