English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ K ] / Kıta

Kıta tradutor Português

3,327 parallel translation
Kıta dur, bir iki. Sürekli yaptıkları şey. Bir saate kalmaz at binmek isteyeceksin.
Eles estão sempre a fazer isto, e daqui a uma hora... vai apetecer-te andar a cavalo.
Amına koyduğumun Afrika'sındaki bütün kıta siktiğimin AIDS'i yüzünden ölüyor!
Há continentes na merda da África a morrer da merda da SIDA.
Şirketin adı, aptal. Yeni Kıta Metalleri.
Novos Metais do Continente, idiota.
Tamam da az kullanılırlar, ve genelde sadece kıta dışı banka hesapları açmakta işe yararlar.ne yani?
São raros, e normalmente usados para abrir contas no exterior.
New York'ta artık suç işlenmez sanıyordum.
Pensava que já não havia crimes em Nova Iorque.
Ta şehre kadar yolunuz açık olmalı.
Devem ter o caminho livre pela cidade.
Birkaç ay önce New York'ta yoga dersinde tanıştık.
Conhecemo-nos há uns meses a fazer ioga em Nova Iorque.
"10 Aralık'ta gebeliğine son verildi."
"Maya Azulai, 12 anos, interrupção da gestação a 10 de Dezembro."
Dün gece "Jon Stewart" ta şu kaçık askerlerden birini gördüm.
- Vi um maluco das milícias no John Stewart, ontem.
Ben de sana âşık olduğumun farkında değildim, ta ki...
Só soube que também te amava quando...
14 Şubat zamanı biriyle çıkıyorsan 14 Şubat'ta onu dışarı çıkarırsın.
Quando se anda com alguém a 14 de fevereiro, sai-se com essa pessoa a 14 de fevereiro.
Ayrıca Rosewood'ta olan en iyi şeyin iki arkadaşınızı öldüren katilin mahkemeye çıkışı olduğunu hatırlattım.
Mas também a recordei de que um dos polícias de Rosewood está prestes a ser julgado pelo homicídio de uma amiga tua.
Kıdemli ortak çemberin ta kendisidir.
Os sócios-principais estão dentro do círculo.
Kıbrıs'ta.
Chipre.
Biliyor musun... 13 Eylül 1993'te Ramallah'ta yedek asker olarak görevliydim... o gün Rabin, Arafat ve Clinton'un Beyaz Saray'da el sıkıştığı gündü.
Sabias que... Já estive em Ramallah. Como militar.
Öyleydi ta ki Carrie adamla yüz yüze gelip kimliğini açık etmeyi kendine vazife edinene kadar.
Era, até a Carrie romper o disfarce e confrontá-lo.
Ama babasının yatırımcıları çok sabırsız ve insafsızlar ve John Ross'a verebileceğin variller sadece yatırımcıları geçiştirebilir ta ki John Ross'un planı tıkır tıkır işleyene dek.
Mas os investidores do seu pai são muito impacientes e muito irracionais, e os barris que lhe podias dar ia ajudá-los a acalmarem-se até o John Ross estar a operar completamente.
Aynen Hanna Frey gibi, halk kütüphanesinden çıkarak kaybolan genç bir kız. Şüphelilerden biri eskiden Teksas'ta yaşıyormuş.
Uma miúda desapareceu numa biblioteca pública, assim como a Hanna Frey, um dos suspeitos morou no Texas.
Demek istediğin insanlık tarihinin duymuş olabileceği en iyi konuşmalarla Winston Churchill'in Harrow okulunda yaptığı ya da Steve Jobs'un Stanford'ta yaptığı konuşmayla kıyaslanamaz mı?
Nada comparado aos grandes textos sagrados ou ao discurso do Churchill na Harrows, ou o de Steve Jobs em Stanford?
Maggie Aralık'ta doğuracak.
A Maggie dá à luz em Dezembro.
Patlamaya hazır bir bomba olan Kıbrıs'ta büyük ölçekli bir savaş tehdidi var.
O barril de pólvora que é o Chipre ameaça explodir num conflito de larga escala.
Hayır, artık bilgisayarlar düzenin ta kendisi.
E esse filho da p...
Canlıyken kılıcı bana verin yoksa cesedinizden alacağım.
Dá-ma enquanto ainda estás vivo ou eu tirar-ta-ei de ti quando estiveres morto.
Hayatımın başlamasını beklemekten sıkıldım. Araf'ta kalmış gibiyim. Sana da öyle oluyor mu?
Estou farto de esperar que a minha vida comece, como se vivesse num purgatório eterno, nunca sentes isso?
- Bunun benzerini biz Irak'ta yaptık.
Assim como fizemos no Iraque.
Ama Teksas'ta el sıkışarak çok şey başarabiliriz.
Mas aqui no Texas, fazemos as coisas com um aperto de mãos.
Whitehouse'ta karar kılmıştık.
Concordamos com Whitehouse.
Birkaç barda çalarız diye başlamıştık ama, Hyde Park'ta önümüzde 500 bin kişi vardı.
"Vamos primeiro a um ou dois clubes." Hyde Park, 500 000.
- 6 Aralık'ta.
- No dia 6 de dezembro.
- Baş Savcılık'ta hayat nasıl?
Como vai a vida de promotora?
Yüzyıllarca kaçtık ve avlandık ta ki bir başıma kalana kadar.
Durante centenas de anos, evitaram-nos e caçaram-nos, até que fiquei sozinho.
"Eğer kişi bir günü iki kez yaşarsa... "... mantığı kırılır... "... ve ömrünü iki kişi olarak yaşar, ta ki tek kalana kadar. "
"Se algum homem viver o mesmo dia duas vezes, a razão dele vai-se dividir, e ele vai viver a vida como dois... até que haja apenas um."
Ben umutsuzluğa kapılmıştım. Ta ki hain ortaya çıkıncaya kadar.
Comecei a desesperar, até o renegado aparecer.
İş benimdi... Ta ki Viktor Mendelssohn ortaya çıkıp, işimi elimden almak için göz alıcı referanslarını sunana kadar.
A concessão era minha até Viktor Mendelssohn usar as suas brilhantes credenciais, para me roubar o emprego.
- Kız kaçırıldıktan sonra çıkmış. - Saat 19.40'ta.
- E saiu logo após ela ser apanhada.
Görüyorsun, bizler normal insandık, ta ki şundan biraz tadana kadar.
Estás a ver, éramos apenas tipos normais até que fomos atingidos por um pouco disto.
İlk başta, belkemiğindeki çatlağa bir açıklama bulamamıştık ta ki onun taşıdığı çok büyük ağırlıkların oluşturduğu basınçtan dolayı oluşan çatlakları bulana kadar.
A princípio não encontrávamos uma explicação para a fractura espinal, até vermos que as fracturas por compressão foram causadas pelo peso que ele levantou.
MacLaren's'ta sabahlama günleri bitti artık.
Os dias de ficar no MacLaren's até fechar acabaram.
Rodgers'ta diğer dördüne kıyasla birçok anormallik var ama diğer kurbanların arasında da çok belirgin bir örtüşme yok. Neredeyse zanlı rastgele hedefler seçiyor denilebilir.
Obviamente Rodger é a anomalia dos quatro, mas não há ligação aparente entre as vítimas.
Herhalde Olongapo'daki her içki çukurunu dolaşmışızdır ta ki bir gece Disco, Boom Boom bardan o küçük bal peteğine aşık olana dek.
Devemos ter bebido em todos os buracos em Olongapo. Até que numa noite o Disco apaixonou-se por uma novinha do Bar Boom Boom.
Alacakaranlık'ta başka bir erkek ve aşk üçgeni de var mı o zaman?
- É? No Crepúsculo há outro tipo e um triângulo amoroso?
- Alacakaranlık'la aynı... - Alacakaranlık'ta kurt var mı peki?
- Há um lobo?
Central Park'ta faytondaydık.
A passear numa carruagem no Central Park.
Silah çekmecesinde yedi kazık, garip bir MacGyver arbaleti ve Mystic Falls'ta kalan son minenin yanındaydı.
Estava na gaveta das armas com sete estacas, uma besta à MacGyver e o que resta de verbena em Mystic Falls.
Gruber Eczacılık'ta avukatlığa mı başladın hemen?
Acabaste de ser contratado pela equipa legal da Farmacêutica Gruber?
Starbucks'ta çalışıyor olurdun... haftalık.
Estarias a trabalhar no Starbucks numa numa puta duma semana...
Bir silah bulduk. Kız kardeşinin adına kayıtlıydı ve sana verdiğini söyledi.
Encontramos a arma, registada pela tua irmã, e ela disse-nos que ta deu.
- Şimdi hocalık mı yapıyor? - New York'ta. Boşanmış ve muhtemelen öğrencileriyle yatıyor.
Agora ele é professor em Nova York, divorciado, se calhar por dormir com alunas.
Camelot'ta büyüye tekrar izin veremeyecek kadar çok şeye tanık oldum.
Eu já vi bastante para permitir de novo a feitiçaria em Camelot.
Los Angeles'ta yüzlerce yemek karavanı var ve elinden gelenin en iyisi fıstık ezmeli jöleli sandviç öyle mi? - Cidden? - Tamam.
Centenas de bancas de comida em LA e o melhor que fazes é trazer umas sandes da geleia de amendoim?
Sabrina Drake, kocasıyla, Random House Yayımcılık'ta çalışırken tanıştı.
Sabrina Drake conheceu o marido, Daniel, quando trabalhava na Random House em 1992.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]