English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ P ] / Pın

Pın tradutor Português

57,236 parallel translation
Peki, Bay Hoy, eğer siz kelle avcısı değilseniz, o zaman bu tabuttan çıkıp, şova gelmekle riske atıldınız.
Bem, Sr. Hoy, se não é caçador da BPO, sair do seu caixão para ir ao meu espetáculo foi um risco terrível.
Whispers'ın neden kayıp olduğunu biliyorum.
Sei por que razão o Whispers tem andado desaparecido.
Fuchs'a bu altın kafesi alıp kıçına sokmasını söyleyeceğim.
Vou dizer ao Fuchs que meta esta gaiola de ouro no cu.
Şimdi "Mai Soli" saçmalığını ve Fuchs'un tuttuğu üç tetikçiyi de alıp siktir git.
Pega na merda do mai soli e nos três atiradores do Fuchs e vai-te foder.
İtiraf etmeliyim ki kaçıp gitmek ve herkese Bak adını unutturmak istedim.
Admito que queria fugir e deixar o nome Bak cair em esquecimento.
Almanların yatıp, tekrar silahlanarak beklediklerini görselerdi şansları varken onları çok daha kolay bir şekilde ezip geçerlerdi.
Se soubessem que os Alemães estavam a recuperar, tê-los-iam esmagado logo.
Veya Dake ile işbirliği yapıp Chuck'ın yerine gelecek kişi hakkında şansımızı denemeliyiz.
Ou cooperamos com o Dake e lidamos com o substituto do Chuck.
Aklınızı başınıza toplayıp bir dahakine adam gibi fikirlerle çıkın karşıma.
Afiem os lápis e tragam-me uma ideia excelente.
Sorun şu ki, alım satımlar randevuyla yapılıyor. Hiçbir komisyoncu 5 milyonun tamamını alıp da istediğim miktarı garanti etmez. Ben de her birine 1'er milyondan beş komisyoncu düşündüm.
Mas é por indicação, ninguém compra os 5 milhões para garantir o preço, logo são 5 corretores a vender 1 milhão cada e não se conhecem.
Kredi kartını alıp oradan geçir ve...
Conseguir o cartão de crédito, passá-lo na ranhura e depois...
Bayram ışıklarını yakıp ambiyansı kurarız.
Penduramos as luzes de Natal e criamos uma boa atmosfera.
- Ne zamandır baygın? - Bilinci açılıp kapanıyor.
- Há quanto tempo está inconsciente?
Buranın yönetimi hakkında atıp tutabilir miyim?
Posso reclamar sobre este microgestão?
Ulan biri kapıyı açıp çıkarsın adamı!
Abre a maldita porta! Abre o portão!
Sen ve Sho çıkış noktalarını tarayıp her bir kompartmanı kilitleyin.
Tu e o Sho vão verificar os pólos, e fechar todos os compartimentos.
Kapsülün kapağını kapattığımda butona basıp bana elle kontrol yetkisi vereceksin.
Ao fechar a escotilha, eu pressiono o botão para me dar controle manual.
Epir bir fantazi dizisinin birinci sezon finalinde bir yere sıkışıp kalan kahramanlarının kellesinin uçmasının izlendiği bir dizide değiliz.
Quando se trata de colar em provas, não quando estamos presos numa fantasia épica que decapita os heróis na primeira temporada.
- Diane Lane'in kocası onu aldatıyor. O da Toskana'ya taşınıp bir tesisatçıya âşık oluyor.
- O marido da Diane Lane traiu-a, ela mudou-se para a Toscana e apaixonou-se lá.
4 adım atıp yüz üstü yere yat ve kollarınla bacaklarını aç.
Dê quatro passos à frente e deite-se no chão, com braços e pernas afastadas.
Biraz dışarıya çıkıp şehrin tadını çıkarmalısın.
Deveria sair e desfrutar um pouco da cidade.
Yakın bir zamanda meydana gelen bu dramatik durum dünyanın her yerindeki hangi yolu seçecekleri konusunda kararsız olan insanların bazı şeylerin farkına varıp kararlarını netleştirmelerini sağladı.
A conquista dramática que ocorreu nas últimas semanas deveria ter deixado claro a todos nós o impacto desta aventura na mente dos homens em todo o lado que estão a tentar fazer uma escolha de qual estrada devem tomar.
Eve sıkışıp kaldım diye aklımın da bomboş durmasına gerek yok.
Achei que estar presa aqui não significa ficar parada.
Dışarı çıkıp kahve alırım, sen de rahat rahat yıkanırsın.
Acho que vou buscar uns cafés para te deixar à vontade.
O aptal suratı takınıp bıdı bıdı konuşmayı kes de bana güven!
Fecha essa matraca e confia em mim!
Fakat ben adını bağırdığımda hemen yere yatıp koltukların arasına doğru sürün.
Mas se gritar o teu nome, abaixa-te o mais rápido possível e rasteja entre os assentos.
- Kimse kıpırdamasın ve olduğu yerde kalsın tamam mı?
Ninguém se mexe, está bem? Fiquem todos onde estão.
Riski göze alıp olayın Ortadoğu bağlantılı olmadığını söyleyeceğim.
Vou dar um palpite e dizer que não é relacionado com o Médio Oriente.
Zack'in kullandığı bilgisayarda sadece... sadece e-postalarımızı okumayıp ayrıca başka bir isimde hesap açtığını buldum.
No computador que o Zack estava a usar, descobri que ele não estava apenas a ler os nossos e-mails, mas que também criou uma conta falsa noutro nome.
Olay dönüp dolaşıp sınırlara ve cezalara geliyor.
Pois, tem tudo que ver com limites e consequências.
Benim arabayla gidip içeri zorla gireriz, senin anahtarlarını alıp dışarı çıkarız.
Eu levo-te, forçamos a entrada, pegamos nas tuas chaves e saímos dali.
Çarpmaya bağlı olarak dilinin yarısını ısırıp koparmış olabilir.
Com o impacto, ele pode ter cortado metade da língua com os dentes.
Derhâl dolabını boşaltıp okuldan ayrılmanı istemek zorundayım.
Peço-te que esvazies o cacifo e saias da escola imediatamente.
Anlayacağın, o hafta sonunu sürekli kafamda oynatıp duruyorum ve şimdi onu tekrar yaşayabiliriz.
Tenho recordado este fim de semana vezes sem conta na minha cabeça e, agora, podemos revivê-lo.
Şüphesiz ki, hala size kızgın olan cadılar meclisine dostça davranıp çatışma çıkarıp, gücünüzü sarsmak ve hatta belki de ganimetinizi çalmak istiyorlar.
Não há dúvida de que se querem tornar amigos das assembleias que te odeiam. Iniciar conflitos, enfraquecer o teu poder e talvez roubar o teu troféu estimado.
Ve, onun geri dönüp ortalığı kasıp kavurmasını engelleyen tek şey de senin sözün.
E agora, a única coisa que o impede de regressar para um caos nunca visto é a tua palavra.
Ben de Vincent'a bir büyü yapıp bunun nasıl mümkün olacağını sordum.
Então, pedi ao Vincent para lançar um feitiço para descobrir como aconteceu.
2008'de süt ürünleri endüstrisi bir toplantıda bir araya geldi ve amaçlarının süt yağının yasa yapıcılar ve tıp çalışanları nezdindeki olumsuz imajını nötrleştirmek olduğunu açıkça söylediler.
Em 2008 a indústria dos laticínios reuniu-se, e tinha como tópico explicito na agenda neutralizar o impacto negativo da gordura do leite por parte dos reguladores e profissionais da saúde.
Hastalığın ortaya çıkıp çıkmamasını belirleyen epigenetik değişkenler, kontrol edebileceğimiz şeyler olabilir. Çevresel etmenler, diyet ve yaşam tarzı etmenleri.
E o que determina se se manifesta ou não poderão ser essas variáveis epigenéticas, as coisas que controla, os fatores ambientais, a dieta, o estilo de vida.
Burada yaşayıp ne yaptıklarını görünce domuz yemiyoruz.
Se morasse aqui e visse o que eles fazem, nós não comemos porco.
Sektörün lobicilik gücü o kadar yüksek ki kanun çıkartıp mevzuatlara geçirebiliyorlar. Bunu Amerika'nın faydasına olmayan bir yolla yapabiliyorlar. Örneğin bilgi uçurmayı yasaklama veya fotoğrafla taciz gibi tarımdaki susturma kanunları bu sektörce çıkarılabiliyor.
O poder de influência da industria é tão forte que eles conseguem criar e passar leis que não beneficiam os americanos em nada, tais como a criminalização de denúncias contra denunciantes ou fotografias de abusos por parte desta indústria.
Tıpkı hayvan tarımı gibi, onlar da o kadar güçlüler ki, kendi kanunlarını yazıyorlar. Kanunlarla aktivistleri hapse attırıp susturuyorlar.
Tal como a criação de gado, são tão poderosos que escrevem as suas leis, já mandaram prender ativistas para os calarem.
Deri yüzüldüğünde, çoğunlukla ya apse patlıyor ve iltihap akıyor. Apse derindeyse, denetmenler işlerini yaparlarken veya şirket çalışanları bıçaklarını apseye sapladıklarında apse patlayıp iltihabı her yere yayıyor.
Muitas vezes quando a pele é arrancada, isso abrirá o abcesso e o pus começa a sair, ou se estiver alojado no fundo, os inspetores quando fazem a vistoria ou os funcionários da empresa, podem espetar a faca
Bitkilerden almayıp da hayvan eti ve ürünlerinden aldığınız nedir?
O que há na carne e nos laticínios que não temos nos vegetais?
İşin güzel yanı da bu. Özgeci olduğunuzda, seçimlerinizi başkalarının iyiliğini düşünerek yaptığınızda bu seçimler dönüp dolaşıp size ve herkese faydalı olur.
É bom é quando somos altruístas, quando fazemos escolhas pelo bem maior, o que damos volta, beneficia-nos a todos.
Karısı onu bırakıp banka hesabını boşalttı.
A mulher deixou-o e limpou a conta dele no banco.
Rip sınırı aşıp kontrolünü kaybetti.
O Rip passou dos limites, perdeu o autocontrolo.
Oldu da bir şekilde jürinin huzuruna çıkardın diyelim Jimmy onlarca uzman çağırıp sesin ona ait olmadığını kasetin montaj olduğunu söyleyecek.
Se a apresentasses a um júri, o Jimmy traria peritos de áudio para dizer que a voz não é dele e houve edição. Traria, de facto.
Pasaportlarımızı alıp buradan çıkacağız, anladın mı?
Vamos buscar os passaportes e vamos embora, entendido?
O delikten tırmanıp blokun üstünde kenardan gidince doğruca Ramal'ın hücresinin üzerinde olacağız, değil mi?
Nós subimos por este buraco, avançamos pelo bloco e passamos mesmo por cima da cela do Ramal, não é?
Gözlerine bakıp yapıp yapmadığını anlayabilmek için.
Para olhar nos olhos dela e ver se ela é culpada.
Adli tıp yakında ölüm nedenini açıklayacak. Ve biz hâlâ kaynağın kim olduğunu araştırıyoruz.
Vão revelar as causas da morte em breve e ainda estamos procurando a fonte.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]