Sıkıştır tradutor Português
3,297 parallel translation
Mahallede sıkıştırıp dövseniz olmaz mı?
Porque não lhe batemos já aqui?
Sert, ağır iyice sıkıştırılmış ve yapıştırılmış kağıt.
- De alta gramatura, forte. Muito comprimido e colado.
Merville'de topçularımızı sıkıştırıp ağır kayıplar verdirdiler.
Eles também destruiram os canhões em Merville... à custa de grandes perdas.
Eğer onu orda sıkıştırırsan, daha çok şiddetle tepki verecektir.
Embosca-o, e ele vai reagir com mais violência.
Onu orda sıkıştırmak isteyen polisler olayları daha da kötü bir hale sokacaktır.
E vários polícias a invadir o local vai ser muito pior.
Oraya girer ve onu köşeye sıkıştırırsan ordaki tüm herkesi daha çok tehlikeye sokarsın.
Se o atacares, vais encurralá-lo e vais colocá-los em perigo.
Bir hayvanın en tehlikeli olduğu an da köşeye sıkıştırıldığı zamandır.
E um animal fica mais perigoso quando se sente encurralado.
Çakallar ve sırtlanlar avlarını sürüden ayırmak için sıkıştırırlar.
Coiotes e hienas... vão atrás dos desgarrados do rebanho.
Onları Octavius'un kanadına karşı sıkıştırıp ilerleyelim.
Que avancem todas de uma vez contra a ala de Octávio.
Fren izlerine bakarsak araç birden durmuş ve burada sıkıştırılmış.
As marcas de travões indicam que o veículo fez uma travagem súbita, empurrando a carrinha.
Kelimelerle kafasını karıştırıp onu sıkıştırarak kendine olan saygısını kaybettiririz.
Ou é assim que lhe pomos a auto-estima em baixo, bombardeando-a com vocabulário confuso.
Bu aptalları bir kafese sıkıştırıp tuvalet pompasıyla tecavüz etsem, bunu bile şirin bulmazlar.
Não vou voltar lá. Aqueles idiotas não reconheceriam uma coisa adorável nem que isso os encurralasse numa cela e os violasse com o cabo do desentupidor.
Sıkıştırılmış hava yoluyla sodyum bikarbonat uygulanır.
O bicarbonato de sódio é aplicado através do ar comprimido.
Ama sütyenine kağıt sıkıştırıyor musun?
Sim, mas também guardas papéis no sutiã?
- O halde neden sütyenine kuponlar sıkıştırıyormuş?
Porque é que ela estaria a guardar estes cupons no sutiã?
Ayrıca, giysilerine sıkıştırılmış bazı kuponlar bulduk.
Também encontramos alguns cupons que foram colocados nas roupas.
Sıkıştır... Koni gibi.
Afunilado aqui.
Gece olup bitenlerin uzun bir listesi arasına sıkıştırırsam görünmez.
Não se enterrar a informação numa lista de lavandaria.
Ayda beş saat kendime ayırdığım tek zaman ve o zaman da herkesin her saniyesini sıkıştırıyorum
Só tenho 5 horas por mês para mim e vou gozar cada segundo de cada hora.
Ayağını bir yere sıkıştırıp çekti.
Ele arrancou a deslizar.
Gerçeği öğrenmek için onu sıkıştırıyormuş.
Queria descobrir a verdade através dele.
- Anlıyorum, sizi feci halde sıkıştırıyoruz. - Evet, aynen öyle.
- Percebo, isto está apertado.
Mumyalanmış kalıntıların içine sıkıştırılmıştı.
Foi colocado dentro dos restos mumificados.
Nakit almıştım. Islak 20'likler avcuma sıkıştırılmıştı ama hiç çek yazılmamıştı.
Já me pagaram em "dinheiro vivo" em "verdinhas suadas na mão", mas nunca por cheque de empresa.
Hayır, bir çanta olması gerekiyordu. Can simidi olarak birkaç iç çamaşırı sıkıştırılmış bir huzur evi değil.
Não, devia ser uma mala, não uma casa de repouso para um par de meias antigo coladas a pastilhas para o hálito.
Termonükleer mikro patlamaların teorik olasılıkları üzerine ışık saçan ağır iyonların enerji ile depolanıp küçük deteryum trityum tüpüne sıkıştırılıp bir itici güç uygulaması hakkında makale yazmış.
Ele escreveu uma influente possibilidade teórica de criar uma série sustentada de micro-explosões termonucleares que irradiam ions pesados carregados numa pastilha propulsora de deutério trítio.
Size yaklaşırlarsa ağızlarına bir dolar sıkıştırın.
Por isso quando se aproximarem de vocês, enfiem-lhes rapidamente uma nota de um dólar na boca.
Aria'nın onunla olmasını senin kadar ben de istemiyorum. Ama onu köşeye sıkıştırırsan kimse mutlu olmayacak.
Também não quero que a Aria ande com ele, mas se o encostares à parede, ninguém vai acabar bem.
Kancayı çek, Danny, sıkıştır...
- Certo! - Define o anzol, Danny. - Certo.
Sıkıştırıp YouSendIT ile gönderebilir misin?
Podes comprimi-las num ficheiro Yousendit?
İçine bir sürü nakit sıkıştırılmış bir yerde.
Nalgum lugar com muito dinheiro dentro de ti.
Jethro, sürekli olarak yanlış kadınlarla evlenerek acısıyla başa çıkmaya çalıştı. Böylece en nihayetinde tek başına kaldı, kalp kırıklığından korunmuş olarak.
O Jethro lidou com a dor casando sempre com a mulher errada, assim conseguia estar sozinho.
Köşeye kıstırılmış vahşi bir canavarı yansıtan bir bakış.
Uma que se reflete na besta selvagem, quando encurralada.
Sanırım canım sıkılmıştı.
Acho que estava entediado.
Tamam, lisede tanıştık. Bana sırılsıklam âşık oldun. Ama kilolu olduğun için utangaçtın.
Muito bem, conhecemo-nos no liceu, e tiveste uma paixão louca por mim, mas eras muito tímido por causa do teu problema de peso.
Tatlıyla baharatlıyı karıştırırsak sıkıntı çıkar mı ki?
Podemos misturar doces e salgados? Nunca tenho a certeza.
Televizyona çıkışı planlanmıştı ve bu... müvekkilimin itibarına yönelik asılsız bir saldırıydı.
Chama-se julgamento. Enquanto isso, ninguém fala com a mídia.
Sanırım araba vurunca kasa sıkıştı.
Acho que emperraram com o impacto.
Herhâlde arka çıkıştan sıvışmıştır.
Suponho que pela saída das traseiras.
Dolabındaki rafa tekrar bak pijamalarının orada biryere sıkışmıştır yani onu kimse okumadı...
Vê na segunda estante do teu armário está escondido em segurança entre os teus pijamas Para que ninguém o leia...
Bu lanet olası şey üzerinde üç lanet olası saat boyunca çalıştık ve tek kazandığım lanet olası bir cüceden bağırış çığırış!
Estamos a trabalhar nesta maldita cena há três malditas horas... para um merdinhas gritar comigo, caralho?
Sıkılmıştır da.
E uma chatice.
Hayır, köşeye sıkıştım.
Não, estou sem alternativas.
Kutup bölgesine yarış başlamıştır artık.
A corrida ao Ártico está em alta.
Eskiden çok daha fazla kemiklerim kırılmış ve kanım akmıştı.
Já parti ossos e perdi muito sangue antes.
Giriş çıkışlar tamamen kısıtlanmıştır.
Toda a movimentação está totalmente restrita.
Belki ormanda geçirdiği kış taşaklarında kıl çıkarmıştır.
Talvez um Inverno no campo lhe tenha posto pêlo nos tomates.
Silah kısıtlamaları kaldırılmıştır.
As restrições às armas foram retiradas.
Söyleyeceklerinin arasına benim hakkımda güzel şeyler sıkıştır.
Dá para dares uma palavrinha por mim?
Bu sadece tahmin, ama kimyasal ya da füzyon patlamasının aksine füzyon tepkimeleri, uzay mekiklerinin ana motorunu çalıştıran hidrojen-oksijen karışımından yaklaşık dört milyon kat fazla enerji açığa çıkartır.
É só especulação, mas diferente da explosão a fissão ou química, reacções à fusão emitem 4 bilhões de vezes mais energia que a mistura oxi-hidrogénio que alimenta os motores do autocarro espacial e 100 vezes mais que a reacção de fusão no núcleo do Sol.
Karşılık olarak, sen de Sarah Mc Lachlan CD'mi tezgahla fırın arasındaki sıkıştığı yerden kurtaracaksın O, benim yemek pişirme müziğim.
Em troca, vais tirar o meu CD da Sarah McLachlan da frincha entre o balcão e o forno.